İSLÂM İNKILÂBININ KADINI
Tabii ki, İslâm inkılâbının kadını ne Osmanlı kadını gibi olacak, ne Cumhuriyet kadını gibi…
Diyeceksiniz, Osmanlı kadınının neyi eksik? Belki kendi dönemi içinde tamamdır, ama bugünün dünyasını aydınlatmıyor. Giden bazı şeyler, ne kadar değerli olurlarsa olsunlar, geri gelmiyor. Onların yerlerine başka şeyler geliyor.
Osmanlı kadını toplum hayatında yoktu. Evdeydi. Cumhuriyet kadını ise evde durmak istemiyor, toplum hayatının her yerinde olmak istiyor. “Tam eşitlik” istiyor. Cenaze namazında ön safta görünmek, hatta camide bile önde olmak istiyor.
Bir çoğu artık aile anlamında ev bile istemiyor. İş istiyor, kariyer istiyor, aile dışı olabildiği kadar çok ilişkiler yaşamak istiyor. Osmanlı kadınının tam aksine, aile dışında, ev dışında varolmak istiyor.
Mevcut düzen onu buna teşvik ediyor. İktidarıyla muhalefetiyle her gün oturup sayıyorlar. Bugün kaç kadın daha “istihdam edilmiş”, kaç kadın daha politika saflarına alınmış. Sayı arttıkça bunu birbirine karşı övünecek başarı sayıyorlar. Sen daha çok kadını sokağa çıkardın, ben daha az kadını diye atışıyorlar.
Zaten içinde yaşadığımız sosyoekonomik düzen de kadını evde kalmamaya, aile içinde var olmamaya günden güne daha çok teşvik ediyor. Sürekli dayak yemeyi ve buna rağmen muhtaç olmayı kim ister? Aile, evin içi cinnet nöbetleriyle sarsıldıkça kadın kendini daha fazla sokağa atıyor. (Çok uç örnekler de yaşanıyor, rencide edici olmak istemiyorum.)
İslam inkılâbı bu iki modele de sığmaz. Öncelikle kızlarımız artık İslâm kıyafetleri içinde tahsil görmeye ve tahsilinin gerektirdiği iş sahalarında görünmeye başlamıştır. İslâm ahlâkının kendilerine (bu erkek için de geçerli) çeşitli ilim, sanat ve meslek kollarında görünmeye başlamıştır. Müslüman kızların sosyalliği, geçmiş örneklerinden farklılaşmakta ve süreç artık geri döndürülemez şekilde ilerlemektedir. Osmanlı döneminde bir kadın düşünür belki görülemezdi, ama yaşanan süreç içinde görünmeye başlamıştır.
Bununla beraber İslâm inkılâbı her şeyden önce ev ve sokak arasındaki muvazeneyi ideal şekilde kurmalıdır. “Kadınlara iş ve kariyer mücadelesine atılmak istememe hakkı”nı tanımalı, ailesi ve çocuklarıyla mutlu bir dünya kurmak isteyecek kadınları İslâm inkılâbının sonsuz sevgi ve himayesi altına almalıdır. Bugünkü düzende olduğu gibi kadının annelik hakkını yok etmemelidir.
Bugün artık gençlerin isteyip de evlenemediği yahut evlenmek de istemediği bir düzen var. İslâm inkılâbı bu düzeni yıkmalıdır. Evlenmeyi sadece bir hak değil, aynı zamanda bir görev olarak gençlere sunmalıdır.
İslâm inkılâbı aile hayatı ve anneliğe kutsallığını iade etmeli, bu kutsallığın çatısı altında tüm kadın ve çocukları “dokunulmaz” kılmalıdır. İslâm inkılâbı, ne kadının ne erkeğin yozlaşmadığı düzeni inşa etmelidir.
Esra Yılmaz:
Evlenmeyi bir görev olarak görmek yanlış bir tabir olmaz mı?
misal çalışmak da bir görev ve bazen şartları hiç hoş olmasa da görevimiz gereği modern kölelik adı altında çalışmak zorunda kalıyoruz. Hayatımızı ikame etme zorunluluğumuz yüzünden.Evlilik peygamber sünneti değil mi?
Selim Gürselgil:
Sünnet ama sizin benim anladığımız gibi değil. Şöyle anlamış bunu sahabe: “Ömrümden bir günüm kalsa, evlenir, öyle ölürdüm!” Çok önem vermişler, çok evlenmişler.
Bugünkü toplum ve insan tipi içinde insanlar bunu yapamıyor. Tıpkı cihad gibi, şehadet gibi. Şuuru kalsa ne saadet!