NE YAPMALI?
Adnan DEMİR
Cumhuriyetin 100. yılına girdiğimiz şu günlerde Anadolu ahalisini bekleyen tehlike ve “Ya ol, ya öl!” ayrımına gelmiş şartlarda ne olmak ve ne yapmak gerek?
Yol ayrımı deyince, önümüzde hangi yollar var ve bu yollar bizi nereye götürür? Bu yollardan yürüyebilmek için hangi şartlara ve vasıtalara ihtiyacımız var?
Bu millete, kurucu unsurlar tarafından tayin edilen “Batı Medeniyeti”, “Batı değerleri” çizgisindeki yol; zaman zaman virajlarla beraber ülkeyi ve insanları bir yok oluşun eşiğine kadar getirdi. “Batı” dedikleri; dünden bugüne hürriyet isteği adına sakatlanmış aklın ürünü olarak bugün Anglo-Sakson hegemonyasında liberal çapulculuktan öte bir şey ifade edemeyen, insan ve toplum meselelerine çare olmak bir yana, bizzat problemin kendisi olan kanser gibidir.
Kapitalizm diye tarif edilen düzen sebebi ile bugün tüm insanlığın ortak değeri olan şeyler paylaşılamıyor ve adil bir şekilde bölüşülemiyor. Servetin büyük çoğunluğunun küçük bir azınlığın elinde bulunduğu, insanı insanlıktan çıkarıcı bu sistemi hâlâ savunabilen kalmış mıdır bilemiyorum!.. Gelinen durumun sebebi, bugün Amerika’nın başrol çektiği ve insanlık tarihinin görüp görebileceği en alçak ve rezil bir dünya düzenidir ki parya devletlerin işbirlikçi iktidarları da insanı insana köle kılıcı bu düzeni ayakta tutmak, devam ettirmek garantisi vererek iktidara gelebilmekte ve iktidarda kalabilmekteler.
Bakın, size bugün gelinen noktayı göstermesi bakımından bir ipucu olacak şeyi söyleyeyim. Pedofili bir sapık olan Biden’den başlayarak, devletlerin başındaki liderlere ve kadrolarına bir bakın bakalım, ne göreceksiniz?
Bugün toplumun değerler yapısına, kültür ve ahlâkına baktığımızda kim yüz yıl öncesinden daha iyi ve ahlâklı olduğumuzu iddia edebilir? Paylaşmayı ve dayanışmayı bildiğimizi; devlet, vatan, namus gibi kavramları daha aziz bilip buna göre yaşadığımızı kim söyleyebilir?
Her şey topyekûn kötüye gidiyor. Belki şu denebilir: “Ama tüm dünyada durum böyle, ne yapalım?”
İşte, tüm dünyada kötüye gidişin sebeplerine az önce değindik. “Biz ne yapalım?” dendiğinde yapılacak şey ya kazandaki kurbağa gibi ölümü bellemek ya da belki hâlâ sıçrama kuvvet ve iktidarımız varken sıçrayıp bu ölüm tuzağından kaçıp kurtulmak.
Hâlinden razı olan zavallılara diyecek sözüm yok! Ama kurtulma mücadelesi ortaya koymak derdinde olanlaradır sözümüz.
Kurtuluşu, mevcut seçim yöntemleriyle sandıkta arayanlara sözüm şudur: Siz gerçekten bu mevcut şartlarda, mevcut siyasî partilerden herhangi birinin; değil yüz yıl, beş yüz elli yıldır birikmiş sorunlara çare olabileceğine inanıyor musunuz? İnanıyorsanız eyvah size!
Ne dediğinizi duyar gibiyim. “İyi de ne yapalım yani?”
Eğer bu soruyu sorabilmişseniz bir umut var demektir. İşte ne varsa bu “Ne yapalım?” diye ilk soruyu sormada, ilk adımı atabilmede var zaten!
Yapılacak şey bir yönüyle çok basit ama diğer yandan da kafdağına aletsiz tırmanmak çetinliğinde. Zor olan kısmı kötüyü terk etmek -edebilmek- iyi için, güzel için, doğru için yaşadığımız ahlâktan (ahlâksızlıktan) kurtulup yaşamak istediğimiz ahlâka rücu edebilmek. Kolay olan kısmı ise “Topluluk Hakikati”ni gerçekleştirme memuriyeti gereği Adımlar’ı takip ederek, Büyük Doğu İbda şuur seviyesine ermek için gayret göstermek.