KONUŞMALAR – 22

Nihan ÖZTÜRK

Murat: “Evet, Viet Minh. Fransızlar geride bıraktıkları kuklaların elini güçlendirip geri çekilirken tabiî çatışmalarda oluyor ve Çin faktörüyle silâhlanan Vietnamlılar zaferler kazana kazana Kamboçya’yı işgâl edecek duruma kadar geliyor. O aralar Pol Pot geri dönüyor, hatta Viet Minh eğitim kamplarında bulunuyor. Her ne sebepten Viet Minh geri çekilince Kamboçyalılar kendi hükümetlerini tekrar kuruyor fakat, bu seferde başlarına Pol Pot ve Kızıl Kmerler gerillası belâ oluyor. Gel zaman git zaman, bunlar iktidara geliyor ve toplam nüfusu 8 milyon olan Kamboçya’da, “yeni bir vatan” ayağına yaklaşık 2 milyon insanı öldürüyorlar.”

Orhan: “Ne Pol Pot’muş, sadete gel dostum.”

Murat: “Geliyorum. Bu diktatör bozuntusu herif bunca zulmüne rağmen iktidardan düşürüldükten sonra bile Çin sınırındaki dağların eteklerinden gerilla mücadelesine devam ediyor ve ihanet neticesinde yakalanmasının ardından sadece ev hapsi cezası alıyor. Seneler sonra çökmüş ihtiyâr haliyle bile ölüm emirleri veriyor ve ölüm emrini verdikleri hâlâ aktif olan Kızıl Kmerler tarafından acımasızca öldürülüyor. Nihayetinde insanlık suçu işleyenlere yönelik bir mahkeme kurulacağının haberini aldığı gece ölüyor ve Kızıl Kmerler alelacele cesedi yakıyor.”

Orhan: “Eyvallah, ilginç! Kızıl Kmerler ile ilgili benim hafızamda sadece zevke varıncaya kadar öldürme heveslisi oldukları ve şehirlilerden nefret ettikleri vardı. Demin öyle sadete gel dedim ama nereye varmak istediğini anladığım mânâsınaydı. İşgâl edilmiş vatan, bağımsızlık mücadelesi, ardından iktidar ve aşırı zulüm.”

Murat: “İktidarı elden çıkarmamak için aşırı paranoyanın etkisiyle yapılan toptan temizlik.”

Orhan: “Belki de baktılar çıkarılan pirinç yetmiyor, küçülmeye de gitmiş olabilirler. Yani şaka maksadıyla söylemiyorum, gayet ciddiyim.”

Murat: “Anlıyorum. Toprakta sürünme ideolojisiyle hareket edince her şey bir nesneden ibaret. Hatırladığım kadarıyla her ferde belirli bir miktar pirinç hakkı veriyorlar, şehirde yaşayanlara ise bu miktarın yarısını öngörüyorlar. Tek tek insan veya bütün bir toplum, ne fark eder?”

Orhan: “Kendinden üstün başka bir hesap makamı olmadığına inanan ve sırf kendi kısır fikirlerine mahkûm olan her insan tehlikeli bir varlıktır. İktidar elindeyse daha feci. Netice itibariyle sunduğu ve göründüğü şekil, bağlı olduğunu iddia ettiği şeye uzaktan ve yakından alâkalı olmuyor. Bir fikirle yola çıkıp, tamamiyle başka bir fikre bağlayabiliyor ya insan, bu durumda komünist ayağına yatıp faşizme rahmet okutanı mı görmedik? Veya müslümanım ayağına ve bir fikir bile beyân etmeden tam Amerikancı veya İngilizci, hatta İsrailci olanı mı!”

Murat: “Taliban da ilginç bir örnek bu açıdan baktığımızda. Yani son yarım yüz yıldır mücadeleleri ortada. Hayatımızın bir parçası olmadılar mı? Hatta o dönem Afganlılar Üstad Necip Fazıl’a kadar gelip para istememiş ve karşısında kurtuluş reçetelerine belki kavuşacakları İdeolocya Örgüsü ellerine sıkıştırılmamış mıydı? Şimdi ben Taliban’ın Amerikancı olduğunu düşünmem. Burada da hikâye biraz aynı olabilir. İşgâlci çekip gidiyor ve Taliban karşılık bulmadan iktidara kuruluyor. Taliban fikirsiz olabilir ama iki milyon insanı kıtır kıtır kesecek bir karakterleri yok mesela.”

Orhan: “Amerika bunu böyle rahat kabullendiği ve zaten olsa olsa böyle kalacaklar diye umduğundan olabilir. Yani bunca Afgan dolu memlekette. Hiç bir tane Taliban sempatizanı yok mu aralarında? Taliban’ın Büyük Doğu İBDA’dan haberi var mı? Bunlar da ayrı birer mevzu sonuçta. Türkiye Başyücelik Devleti etrafında nasıl bir ilişki içerisinde olunur? Ki böyle hâdise karşısında Azerbeycan’nın, Çeçenistan’ın, Kırgızistan’ın, Kazakistan’ın, Türkmenistan’ın, Özbekistan’ın, Türkistan’ın, Irak’ın, Suriye’nin, İran’ın, Suud’un, Katar’ın tavrı ne olur diye gider.”

Murat: “O zaman Avrupa’nın, Amerika’nın ve özellikle Rusya’nın tavrı ne olur? Savaş mı çıkar?”

Orhan: “Savaş ittifak doğurur.”

Murat: “Bu yüzden saldırmaya cesaret edemezler mi diyorsun?”

Orhan: “Olsa olsa şimdiki gibi bir pahalılık dönemi olur. Bezmeye varıncaya kadar enerjiyi tüketmek ister. Gaz verir ve alır. Tanıdık mevzular sonuçta, insan pek zorlanmıyor artık. Biz zaten bir işgâlin içindeyiz. İçerden belirli noktalar Türk’ün elinde olmadığını hepimiz biliyoruz. Kolay olmadığını biliyorlar ve paralel olarak etrafımıza çöreklenmiş vaziyetteler.”

Murat: “Kara güçleriyle birlikte!”

Orhan: “Üsleriyle, süsleriyle, yiyecek, içecek, giyecek ve eğlenceleriyle birlikte. Dilleri ve kültürleri eğitim için değil yaşamak için kullanılıyor. Alternatif diye sunulanlar o derece berbat ki bütün bunlar yüksek medeniyet olarak görülüyor ve benimseniyor.”

Murat: “Ve geliyoruz yine zurnanın zırt dediği yere. Olsa olsa müslüman tipi budur diye hem kendilerini pazarlayanlar hem de sempatizanları eliyle kendilerini pazarlatanlara!”

Orhan: “Gelmesek daha iyi olur. Bunca birikim, ezber, ilmî kitaplar, su gibi maşallah. Büyük Doğu-İBDA ile bir sınıf atlayacaklar ama mevcut durum hoşlarına gidiyor. Böyle iyi yani diyorlar ve gördüğümüz kadar keyifleride neşeleride yerinde. Allah daha iyi etsin, hiç gözümüz yok. Fakat iktidar mânâsına bunlara göz açtırmayacağımız aşikâr. Çünkü bir İslâm ihtilâl ve inkılâpçısı kime, neye göre, nasıl ve niçin saygı göstermesini bilir ve yerli hiç bir Pol Pot tipine geçit vermez. Çünkü bizim tarihimiz zalim hükümdara karşı isyan edenlerle dolu. Bu ister bir şehzâde olsun, isterse bir âlim!”

09.07.2023

Devam edecek…

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et