UKRAYNA – FİLİSTİN; İKİ CEPHE, TEK SAVAŞ
Takdim: ADIMLAR Fikir-Kültür-Siyaset Plâtformu Genel Başkanı sayın Ali Osman Zor ile 4 Kasım 2023 tarihinde gerçekleştirilen ve 5 Kasım 2023 tarihinde Adımlar TV’de yayınlanan röportajın çözümünü sunuyoruz.
ANGLO-SAKSON SÖMÜRGECİLİĞE KARŞI DOĞU İSYANDA
AdımlarTV: Son üç seneden beri bir kutuplaşma yaşanıyor. Taraflarıyla birlikte bu kutuplaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ali Osman ZOR: Evet, son 3 seneden beri daha da netleşen bir durum bu. Ukrayna cephesinde fiilî olarak sıcak savaşın başlamasından bir sene önce, zaten işaretlerini verdi. Aslına bakılırsa bu tarihi daha da geriye götürmek mümkün. Fakat biz zihinler dağılmasın diye, Ukrayna üzerinden meseleyi değerlendiriyoruz. Evet, eğer kutuplaşmanın tarafları doğru konulmazsa, bu kutuplaşmada düşman taraf, yüzyıldan beri olduğu gibi yine aradan sıyrılıp galip gelebilir… Dünya şu an, hem Filistin’de hem Ukrayna’daki iki farklı cephede umumî bir savaşa doğru gidildiğinin haberini veriyor. Burada da “kim, kime karşı” onu iyi bilmek lâzım. Karşı olunan şey, 90 yılında “Yeni Dünya Düzeni” ismiyle harekete geçip bütün Doğu’ya saldırılar düzenleyen Amerika’nın ve İngilizlerin başını çektiği Anglo-Sakson sömürgeci hegemonyadır! Bu hegemonyanın 40 yıldan beri -Sovyetler’in dağılmasından itibaren 1990 yılını baz alırsak-, 1991 ilk Körfez saldırısı, Irak saldırısı ile başlayan ve bugüne kadar gelen 40 yıllık süreç içerisinde, dünyayı ne hale getirdiği, insanları ne hale getirdiği, nasıl bir hayat tarzı sunduğu zaten herkesin malûmu… Fakat bu 40 yılın sonunda, gücünün belki de en dip noktasına geldi. Şu anda da kendini savunma, kendi mevcut durumunu koruma aşamasında…
Peki buna ne ad vereceğiz? Ne ad vermeliyiz?.. Bildiğiniz üzere kamuoyunda “bu bir Doğu-Batı savaşıdır!” diye nitelemeyi ilk biz yaptık!.. Herkes olayın ne olduğunu anlamaya çalışırken, biz “bu bir Doğu-Batı hesaplaşmasıdır” dedik ve “Doğu adına harekete geçen Putin’i selâmladığımızı” bütün dünyaya ilan ettik!.. Hemen arkasından da, aslında Anglo-Sakson hegemonyanın çöküş belirtileri gösterdiğini ve çökeceğini de başka bir sohbette söylemiştik… Fakat o günden bugüne gelindiğinde bu “Doğu-Batı hesaplaşması” tabiri içerisine, aslında meselenin içinde olmayıp, suçlu tarafta olanların da sığınmaya çalıştığını fark ettik. Dolayısıyla da sadece “Doğu-Batı hesaplaşması” demek de, kutuplaşmanın taraflarını nitelemeye yetmiyor!.. Az önce söyledik; bir taraf Batı adına, Anglo-Sakson Batı adına, “Kuzey” adına Amerika ve İngiltere’nin başını çektiği bir güç var. Peki bu güce karşı çıkan kim? Bu gücün karşısında olan kim?.. Bu gücün karşısında olan da, son üç seneden beri fiilî olarak hareketini ortaya koyan Rusya’nın başını çektiği ve onun cesaretlendirmesiyle bütün kıtalarda isyan etmeye karar vermiş bir Doğu Âlemi var. Bu Doğu Âlemi içerisinde Müslümanlar var, Hristiyanlar var, hatta Yahudiler var… Şimdi Filistin hadisesi üzerinden bunu artık görebiliyoruz. Bu Filistin cephesi üzerinden, İsrail etrafındaki Yahudilerin de aslında tek parça olmadığını… Mesela Gazze operasyonuna şiddetle karşı çıkan bir Yahudi cemaati olduğunu… Liberalizmin alt aparatı olan Siyonizm’e nasıl karşı çıktıklarını, şu an bütün kamuoyu takip ediyor.
Dolayısıyla da burada, içi boş bir dinî söylemden ziyade, doğrudan doğruya siyasî ve ideolojik olarak tarif etmek lâzım, tarafları… Bu taraf, son 40 yıldaki moda ismiyle diyelim; Liberal Çapulcu Anglo-Sakson Hegemonya’yken -ki Amerika ve İngiltere’dir bunun başını çeken-, bu tarafta da Rusya’nın liderliğini yaptığı, isyan eden bütün Doğu âlemi söz konusu!.. Ve bu “Doğu âlemi” derken de -yine tekrar ediyorum- içi boş bir dinî söylem kullanırsan burada, bu yine o Liberal Çapulculuğa yarar!.. Aradan sıyrılıp çıkar. Nasıl çıkar? Gelir; “Bu bir din savaşı. Bu din savaşını durduralım.” filân der. Ben ihtimal olarak söylüyorum yani. Geçmişte nasıl “Faşizm’i durdurdu”, “Marksizm’i yendi” filân, işte “radikal İslâmî terörizmi yendi”, şimdi der ki “ben Orta Çağ karanlığına dünyayı götürebilecek bir din savaşını önlemiş bulunuyorum” deyip, tekrar aradan sıyrılmasını engellemek için -yani “Doğu” tabiri içerisine kendisini saklamasına izin vermemek için- ona karşı çıkan tarafı da, net koymak lâzım ortaya!..
Bu taraf “tek kutuplu dünya” üzerinde devam ederken… Hatta bir eğilim olarak “çift kutuplu dünya da olabilir, 1945 sonrası düzen devam edebilir” diyen bir eğilim de var… Fakat bu kutba, bu Batı gücüne isyan ateşini alevlendiren Rus yönetimi o “çift kutuplu dünya” teklifini de kabul etmedi ve “çok kutuplu bir dünya” anlayışı üzerine yeni dünya düzeninin kurulması gerektiği noktasında da ısrar ettiler. Bu gizlenirse eğer, burada bir iyi niyet aranmaz!.. Tabiî ki orada Rusya derken ben Çin’i de katıyorum aslında… Hele hele Putin’in son Çin ziyaretinden sonra, Çin ortaya koyduğu performansla, Pasifik tarafından da Çin, “tek kutuplu dünya” psikopatlarına karşı, akıl hastalarına karşı ortaya koyulacak hamlede liderlik görevini yerine getireceğini gösterdi. Bu kutuplaşmanın taraflarını onun için doğru koymak lâzım ortaya! Ve bunu iyi benimsemek lâzım!..
Bu benimsenmezse eğer, Liberalizm, farklı farklı kılıflarda tekrar senin zihnin üzerinden hadiseler içerisine girip, tekrar sıyrılacak oradan!.. Anlatabildim mi?.. Yani bunu “Türk-Kürt çatışması” üzerinden yaptı, “Alevî-Sünnî çatışması” üzerinden yapıyor, “Arap-Türk çatışması” üzerinden yapıyor, “Şiî-Sünnî çatışması” üzerinden yapıyor. Değil mi?.. Şimdi ise bu dönem, bütün bunların, bu sorunların, bir nevi askıya alınıp “esas düşman”ın doğru nitelendirilirip kovulması gereken bir dönem! Esas düşmanın etkisizleştirilmesi gereken bir dönem… Böyle bir dönemde, bu faaliyeti yumuşatacak, zayıflatacak her türlü şey, onun adına yapılıyor demektir.
AdımlarTV: “Geçmişte defalarca yaşandı” dediniz. Bunun en güzel örneği “kahrolsun Amerika, zalim Saddam!” edebiyatı...
Bunları artık arkadaşların bir muhasebe şeklinde konuşması, tartışması lâzım her platformda. Zaten bu işler Saddam’la başladı. O günlerde “Amerika kahrolsun! Ama zalim Saddam da devrilsin!” diyen tipler, bugün “Filistin’in hâmisi” gibi davranıyorlar piyasada… Hâlbuki bugün Filistin’in bu hale gelmesinin benim açımdan -başkalarını bilemem-, yegâne sebebi, bu “Zalim Saddamcılar”dır!
Bugünkü mitingler, gösteriler Irak işgâl edildiği zaman, hem 1991’de… 91’e yapıldı, yerine getirildi!.. 2003 yılında bugünkü tepkiler ortaya konulsaydı eğer, Filistin Gazze bugün bu halde olmayacaktı… Anlatabildim mi?.. Yani o gün de, Irak’a müdahalenin en birinci sebebinin “İsrail’in güvenliği” olduğu bilinmiyor muydu?!. İşte söylemeye çalıştığım o; hepsi aynı tip bunların! Bu mevzuyu, içi boş dini söylemlerle götürenler hepsi aynı tipler! Hepsi kendi kafalarına göre bir şey var, o kafalarındaki düşüncelerde Atlantikçilikin işine geliyor; işte kimi neo-Osmanlıcı, kimi Suriyeci, kimi bilmem neci… Onların bu kafalarındaki hastalıklı düşünceler üzerinden Amerika, kendi politikalarını tatbik ediyor zaten! Ve 40 yıldan beri de olan bu! Bunu yaptı Amerika!
Eğer burada “Irak’ı işgâl edemezsin!” diye bir tepki ortaya konulsaydı, bugün biz bu durumları yaşar mıydık? Şu an Filistin’deki çocukların gözyaşlarının, akan kanın yegâne sorumlusu onlardır! Bak yegâne diyorum! Çünkü eğer bunlar olmasaydı Amerika cesaret edemezdi! Yegâne sorumlusu o “Zalim Saddamcılar”dır! “Diktatör Kaddaficiler”dir! Anlatabildim mi?.. Ve bunlar hâlâ ne yazık ki utanmadan, arlanmadan, yüzsüz yüzsüz hâlâ piyasadalar! Hâlâ konuşuyorlar!.. Zaten Filistinli çocukların gözyaşları, bunları alıp götürecek!.. Bugün de ne kadar sahtekâar ve münafık oldukları çıktı meydana…
AdımlarTV: Peki “dünya 5’ten büyüktür” sözünü nereye koyuyorsunuz?
Diğer bir hile de bu zaten… Yani şimdi burada Amerika var, Amerika ve İngiltere’nin başını çektiği hegemonyanın yaptıkları var, sen şimdi bunlara sözde karşı çıkarken “dünya 5’ten büyüktür” sözüyle çıkıyorsun. Şimdi teorik bir tartışma halinde bu yapılır; doğrudur, dünya beşten büyüktür. Ama iş pratiğe geldiği zaman, sen orada Amerika ve İngiltere’nin yaptıkları üzerinden “dünya 5’ten büyüktür” derken, aslında gizlediğin şey Rusya’nın onlara karşı çıkışı!.. Ve “dünya 5’ten büyüktür” diyerek, Rusya’yı da Amerika’nın yanına koyuyorsun! Bu hile!.. Arkasından ne geliyor bunun? Arkasından da, “Neo-Osmanlıcı dünya liderimiz!” falan, filân… Anlatabildim mi?.. Bu sözü kim diyorsa… Bu sahtekârlık da çıktı meydana!.. Dolayısıyla bugün “dünya 5’ten büyüktür” sözü de Atlantikçiliğin işine yarar!.. Aynı o “Kahrolsun Amerika, Zalim Saddam” mevzusu gibi… Çünkü senin “dünya 5’ten büyüktür” demenin, hiçbir uluslararası hukuku, ahlâkî, vicdanî, insanî hiçbir değeri dinlemeyen Anglo-Sakson hegemonyasına bir zararı yok ki!.. “Tamam, diyebilirsin!” diyor… Neden diyebilirsin?.. Çünkü sen beşleyerek mevzuyu, Rusya’nın onlara karşı koyduğu başkaldırıyı, isyanı örtüp, Rusya’yı da onların yanına koyuyorsun!.. Bu da onun kârı oluyor zaten… Ve Türkiye’de de yapılan bu… Biz bunu nerede görüyoruz? Bütün akademik tipler, emekli askerler filân çıkıyor televizyon programlarına… Sözde analiz yapıyorlar; birçoğu da parayla bu işi yapan tipler… Muhakkak bir tarafta Rusya’ya bir lâf geçiriyorlar!.. Meselâ adam Gazze’deki sivil katliamı kınayacak, değerlendirmesi şu: “Ukrayna’daki sivil katliamlarında sesiniz çok çıkıyordu, dünyayı ayağa kaldırıyordunuz, Gazze için niye yapmıyorsunuz?”… Ukrayna’da Rusya sivil katliam mı gerçekleştirdi? Nereden uyduruyorsun bunu!.. Eğer böyle bir şey olsaydı, zaten Amerika bütün uydusu, uçağı, fotoğrafı, basını filân hepsi orada.
AdımlarTV: Bir tâne bile yok!
Olmadığı hâlde denemeler yaptılar, yalan söylediler!.. Eğer böyle bir şey olsaydı “dünya” dediğin, “uluslararası toplum” dediğin o Batı toplumu bu şekilde dururlar mıydı? Dolayısıyla şu durum bile ne kadar yalan söylediğini gösteriyor! Ama zihin öyle şekillendiği için bunlarda, arsızca bu tür ifadeleri dile getiriyorlar!.. Yani hakikati örtmekte antrenmanlı oldukları için, Rusya’nın “çok kutuplu dünya” başlığı altında ortaya koyduğu karşı çıkışı, bu “tek kutuplu dünya”cı psikopat dünyacılara, bütün Doğu adına ortaya koyduğu şu karşı çıkışı da arsızca örtebiliyorlar!.. Dolayısıyla o “dünya 5’ten büyüktür” sözü… Doğrudur, tabiî ki dünya 5’ten büyüktür! Ama bugün biz bir teorik tartışma yapmıyoruz! Bugün yaşadığımız bir pratik var! Ve sen bu pratiğe nispetle bunu söylediğin zaman, bu doğrudan doğruya o sömürgeci hegemonyanın, Anglo-Sakson hegemonyanın işine yarıyor!.. Ve bunu İsrail üzerinden Filistinli Müslümanlara, Filistin halkına karşı kullanıyor, diğer taraftan işte Afrika’da da kullanmaya çalışıyor! Aklına gelebilen her yerde kullanmaya çalışıyor… Niye?.. Çünkü sen, ona karşı, fiilî karşı çıkışın yanında durmuyorsun! Bugün de durumu o!.. Sen yanında dursan, bugün Türkiye fiilî olarak bir duruş sergileyebilse, İsrail Filistin’de bugünkü yaptığı katliamı, soykırımı gerçekleştirebilir mi?!. Yapamayacağını bildiği için yapıyor bunu!..
AdımlarTV: Tam bu noktada, önceki sohbetimizde dile getirmiştiniz; “NATO’dan çıkışın objektif şartları var!” demiştiniz. Hâlâ buna göre niye hareket edilmiyor Türkiye’de?
Birinci yanlış şu, şöyle yapılıyor: Biz, bizim gibi insanlar, bunları bizden zannediyoruz! Hani, “o da Müslüman, bu da Müslüman” filân… Hâlbuki bizden değiller!.. Biz bunu nereden anlıyoruz?.. Çocukluklarından, gençlik çağlarından itibaren araştırıp bakmak lazım; karakterlerini şekillendiren fikir nedir bunların?.. Anlatabildim mi?
Tabiî ki toplum içerisinde farklı farklı tipolojiler var. Bunlardan birkaç tanesini örneklendireyim… Meselâ Sol için, bir “Mahir Çayan” tipi var…
AdımlarTV: Evet.
1970’lerde, 71-72’de harekete geçtiler. Kendi aksiyonlarını, ahlâklarını ortaya koydular… Şimdi bu insanların yetişme dönemlerine baktığın zaman, meselâa 1940 ile 50’li yıllar arasında doğan nesildir bunlar… Kimisi 44’te doğmuştur, kimisi 45’te, kimisi de 50’de doğmuştur. Ve İBDA Mimarı, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu da bu nesildendir… Bunlar Cumhuriyet’in ilk dönemini bilmeyen nesiller… Ama, İkinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye’nin Anglo-Sakson dünyaya, hegemonyaya, Atlantikçiliğe nasıl peşkeş çekildiğini, nasıl önüne meze olarak atıldığını yaşamış ve şahit olmuş bir nesildir bu!.. Bu bir damardır!.. Meselâ solun içerisine bu damar, diyelim ki Mahir Çayan damarı, bu fiilî olarak 70’li yıllarda tepkiyi vermiştir ve zaten o yıllar itibariyle de onunla beraber, gerçekten millî olan sol, tırpanlanıp gitmiştir… Tabiî ki daha sonra takipçileri oldu filân ama, ne demek istediğimi anlıyorsunuz: Bu bir karakterdir. Bir “insan tipi”dir ve bunlar güzel insanlardır!.. O dönem itibariyle böyle bir Sol’da karakteri gelişen insanlar varken, bir de CHP solu vardı. Bir de oradan karakteri gelişenler vardı… Bir tanesi “Atlantik solu”yken, biri de “Atlantikçiliğe karşı bir sol”du aslında!.. Aynı şeyi sen Milliyetçiler’de de görürsün: Bir Atlantikçi milliyetçilik, Atlantik milliyetçiliği varken, bir de karşı milliyetçilik var!.. Zaten bağımsızlıkçılık ile milliyetçiliğin karşı karşıya getirilmesinde de bunu anlayabilirsin. Burada bir hile var!.. Adam milliyetçi; niye bağımsız değil?!. Bağımsız, milliyetçi olamaz mı?!. Bu nasıl bir çatışma, bu nasıl bir çelişki? Böyle bir saçmalık olabilir mi?!. Milliyetçi olabilmen için senin, bağımsız olman lâzım!.. Ama yok, öyle bir şey kabul edilmiyor… Millîlik ile başlayan, daha sonra da “milliyetçilik” olup… “Milliyetçilik”te etnik bir koku vardır değil mi? Ama millîlik de yoktur! Adam solcu da olup millî olabilir, İslâmcı millî olabilir, Kemalist millî olabilir filân. “Millîlik” hepsini kapsar… Bu “karşı karşıya getirme” içerisinde Atlantikçiliğin, Türkiye’yi nasıl paramparça ettiğine şahit olanlar bir tarafta kaldı, ona tav olanlar, onun yetiştirmeleri de diğer tarafta kaldı…
Hemen burada Kumandan Mirzabeyoğlu’nun altını çizdiği hususu hatırlamak lâzım… Amerikalının raporunu… “Türkiye’ye artık dışarıdan müdahaleye gerek yoktur!”… Neden?.. “1950’den sonra, Türkiye’de Batı tipi politikacı yetişmiştir!” Dolayısıyla da artık dıştan müdahaleye gerek yok… Yani “o, bizim adımıza kendisi yapacak, yapması gerekeni” ve 1950’den bugüne kadar da bu böyle devam etmiştir!.. Aslında bu kapsam içerisinde, “Atlantikçilik, 50’lerde bu işi bitirmiştir” diyebilirsin! “Hâkim olmuştur” diyebilirsin… Fakat bu, bahsettiğim II. Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’nin peşkeş çekilmesinde şekillenen nesil, buna karşı çıkmıştır! Kumandan’ın devamlı verdiği o albay misali vardır; Amerika’dan bir albay geliyor, Ankara’da stadyumda karşılıyorlar albayı! O kadar böyle Amerikancılığa akan bir siyaset ve bu siyasetin yönlendirdiği bir kitle var!..
Şimdi “bizim” bu tarafa dönersek eğer… Burada da “komünizmle mücadele dernekleri”, işte abuk subuk tarihçilerin oluşturduğu ortamlar… Meselâ kimdir? Mısıroğlu!.. Hatta “BOP projesini ben kabul ettirdim Tayyip Bey’e!” diyen adam! “Keşke, Yunan işgâl etseydi!” diyen adam… Bu da Atlantikçi işte! Bu tipolojinin, bu kafa yapısının da şekillendirdiği bir “genç” tipi var. İşte bugün iktidarda olanlar, bu genç tipleridir!.. Gençlikleri böyle şekillenmiş, karakterleri böyle oturmuş… Yani Amerikancılık, iliklerine kadar işlemiş!
Şimdi “liberal” dediğin görüş… Adam, Müslüman olarak da kendini ifade edebilir liberal, Kemalist olarak da ifade edebilir, Sol olarak da ifade edebilir… Bu bir ruh hâlidir!.. Siyasal bir sistem, ekonomiyle bağlantısından önce “bencillik” dediğimiz, yani bencillik noktasından, bir ruh hâlidir bu!.. Dolayısıyla bu ruh hâlini hepsinde görebilirsin!
Diğer taraftan bunun karşısında da bir Büyük Doğu var! Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in inşâ ettiği… Yani bir de Üstad’ın şekillendirdiği bir gençlik var… Bu gençliğin remz şahsiyeti, zirvesi de Salih Mirzabeyoğlu!.. Bizim yetişmemizi, bizim karakterimizi şekillendiren de Salih Mirzabeyoğlu oldu. Hem imaj olarak, hem fikir olarak… Dolayısıyla bizim aramızdaki en büyük fark bu!..
Haliyle bunların NATO’dan çıkması; belki Amerikan gemileri patır patır batacak… Görecekler… İşte kuleleri filan hepsi yerlebir olacak… Yani en son; “hâ! Kalmadılar mı? Bir tane bile Amerikan askeri kalmadı mı?”, “O zaman biz NATO’dan çıkıyoruz!” belki diyebilirler… Ama bu anlayış içerisinde, bunlar, bu nesil, “her taşın altında Yahudi olduğu”na ve “Amerika’nın yenilmez bir güç olduğu”na inanan bir nesil bu!.. Dünyada da bu neslin örnekleri var; Çin’de var, Hindistan’da var, Rusya’da bile var… O ayrı bir konu… Ama bunların durumu, hani “çocukluğuna inmek lâzım” der ya, psikologlar… Kendi yetiştikleri gençlik çağına filan baktığımızda, böyle bir durumla karşı karşıya kalıyoruz… Haliyle de bizim İslâm anlayışımızla, onların İslâm anlayışı bir değil!.. Dolayısıyla “bizden”miş gibi davranıp, beklenti içine girmek yanlış, hata…
Hâliyle de kutuplaşmanın taraflarını ortaya koyarken, onun için biz üzerinde duruyoruz. Yanlışa düşmemek lâzım… Bu, her iki kutupta da Müslüman, Hristiyan, Yahudi, ateist, Budist, her neyse olabilir… Burada da olabilir, burada da olabilir… Dolayısıyla bugün dünyada, her bir içi boş dinî söylem -özellikle BOP İslâmcılığının dinîi söylemi-, doğrudan doğruya İsrail’in ve Amerika’nın işine yarayacaktır!..
Şunu da unutmamak lâzım: Sen burada BOP Eşbaşkanı filân derken, İsrail de BOP Eşbaşkanıydı!.. Almanya, İsrail, Türkiye BOP Eşbaşkanlarıydı… Yani sen burada BOP İslâmcılığından bahsederken, aslında İsrail’de de bir BOP Yahudiciliği var.
AdımlarTV: Bugün Netenyahu’nun başını çektiği…
Tabiî ki!.. Ve o BOP Yahudiciliğine karşı çıkan, başka Yahudiler var… Dolayısıyla da o Yahudiler arasındaki bu çatışmayı da, “Batı Yahudileri” ile “Doğu Yahudileri” arasındaki bir çekişme olarak da algılayabiliriz.
AdımlarTV: “Dinî söylemler” dediniz, Netenyahu dinî söylemlerle; “Şimdi gidin ve Amalek’in halkıyla savaşın! Sahip oldukları her şeyi yakıp yıkın ve asla merhamet göstermeyin! Hem erkekleri hem kadınları, bebekleri ve o bebekleri emziren kadınları, büyükbaş ve küçükbaş hayvanları, develeri ve eşekleri gözünüzü kırpmadan katledin!” diyerek askerlerine emir verdi…
Bu da şudur: Onların da ortaya koyduğu siyaset, fikir, ideoloji aslında tıkandı… Çünkü “uluslararası hukuk” diye bir yalan ortaya koydular, değil mi? Şimdi, bu, bunun ne kadar büyük bir palavra, yalan olduğu ortaya çıktı! Şimdi ne yapacak artık burada? “Zaten ben uyumuyorum” diyor. Diğer tarafı da işin içine katabilmek için, bu söylemlere başvurmak zorunda! Yani kendisine karşı çıkılmasını engellemek için… Şimdi buraya dönelim. Burada da aynısı: AKP’nin mitingi ne anlama geliyor?.. AKP’nin mitinginden sonra bak tepkiler nasıl yumuşadı. Şimdi İHH’nın meselâ -iyi yaptığı şeyler bir tarafa, bir şey demiyorum- ama bu işin merkezi olan İstanbul’dan milleti alıp, arabalara doldurup, sağa sola, Adana’ya götürmenin anlamı nedir? Burada Amerikan hedefi mi yok?!. Niye Amerikan Konsolosluğu kuşatılmıyor burada?..
AdımlarTV: Ki Amerika’nın Yahudi olmakla övünen Dışişleri Bakanı da İstanbul’a, Ankara’ya geliyor.
Acaba senin İstanbul’u boşaltma sebebin, en güçlü tepkinin olduğu İstanbul’u, böyle biraz stabil hale getirmek mi? Ki bence öyle… Peki kimin işine yarıyor bu?.. Bir; hükümet adına gelebilecek tepkiyi, sen orada yumuşatıyorsun, göğüslüyorsun. İki; Amerika ve İsrail’e tepki verecek olan insanları İstanbul’dan uzaklaştırıyorsun!.. Hah! İşte bu mantık da, “Kahrolsun Amerika, Zalim Saddam!” diyen mantık! Aynı şekilde devam ediyorlar… Bunun iz düşümü de, işte İsrail’de. Sen demin Netanyahu’nun konuşmasını okuyorsun… E, aynı Netenyahu, savaş olmasaydı İstanbul’a gelmeyecek miydi?!. Türkiye’ye gelmeyecek miydi?!. Anlaşma imzalanmayacak mıydı?
AdımlarTV: Gaz antlaşması…
Görüyorsun ki, aslında Filistin’li “Vatan Mücahitleri”, Türkiye’yi tarihî bir suç işlemekten de kurtardılar… Yani sabıkasında bir suçun olmasını engellediler, ortaya koydukları bu operasyonla…
Ve herkesin unuttuğu, Anglo-Sakson sömürgeci düşmana karşı basamak olacak şekilde Filistin tekrar gündeme geldi… Oradaki şehitlerimizin, gazilerimizin bedel olarak ödedikleri kanlarla birlikte!.. Dolayısıyla da, burada, kutuplaşmanın tarafları ortaya konulurken karşı taraftaki İblis’in, hangi teferruatlar üzerinden seni yanıltmaya çalıştığını da iyi anlaman lâzım!.. Gevezeliği gerek yok, açık seçik ortaya koyacağız!.. Tekrar ediyorum: Kutuplaşmanın bir tarafı “yeni dünya düzeni” saldırısıyla başlayıp daha sonra BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) diye devam eden, başını Amerika ve İngiltere’nin çektiği Anglo-Sakson sömürgeci hegemonyadır!.. Diğer taraf ise; bunlara karşı çıkan ve “çok kutuplu bir dünya kurulması gerekir” diyen Rusya’nın, daha sonra Çin’in ona katılmasıyla başını çektiği, bütün Doğu’dur! Ama burada, bu Doğu’nun başını şu ân kim çekiyor, onu gizlemeyeceksin!.. Dolayısıyla “bu Doğu-Batı savaşı” filân… Tamam, onu biz dedik zaten!.. Şimdi, “hangi Doğu, hangi Batı savaşıyor?”
“Batı” derken İtalya’ya mı küfrediyorsun? İrlanda’ya mı küfrediyorsun? İspanya’ya mı küfrediyorsun?.. 1 milyon kişi İspanya’da yürüyor!.. Hangi Batı?!. Güney Avrupa’yı mı Batı sayıyorsun, Kuzey Avrupa’yı mı Batı sayıyorsun?.. Bugün Rusya’nın bu çıkışı, onlarda da belli bir şuur zıplamasını sebebiyet verdi… Güney Avrupa’nın, gerçek Avrupa’nın kendisi zaten işgâl altında, Kuzey tarafından!.. Anlatabildim mi?.. Yani bu Anglo-Sakson dünya, ilk olarak Greko-Lâtin dünyayı zaten işgâl altına aldı!.. Bugün onlar konuşuluyor orada…
Hâliyle de “tarafların doğru nitelenmesi”, savaşın doğru bir istikamette yürütülebilmesi için önemli…
AdımlarTV: Demin dediniz, İHH’nın İncirlik üssüne araçlarla gitmesi, İstanbul’u boşaltma durumundan bahsettiniz… Ama bu çağrıyı da ilk yapan biziz, sizsiniz!..
Evet
AdımlarTV: Anglo-Sakson sömürgeciliğinin silâhlı unsuru olan NATO’dan bir âan önce çıkılması gerektiğini, NATO üslerinin -terör üslerinin, İncilik ve Kürecik başta olmak üzere- tamamının kapatılması gerektiğini ifâde eden sizdiniz…
Bugün Liberalizm, Siyonizm, Nazizm’in hepsinin birleştiği bir noktada, tepkiler -bütün dünya hâakimiyetinden bahsediyoruz değil mi?- hâkim olunan o noktalardan verilmeli!.. Bak, bütün dünyadan bahsediyorum!.. Ukrayna’da ise Ukrayna’dan verilecek, Filistin’de ise Filistin’den verilecek, Irak’taysa Irak’tan verilecek… Bunun gibi… Bunu şimdi Türkiye’ye aplike edelim. Biz bunu söylerken ne dedik: Sen bu üslerin, bu düşman hedeflerinin, düşman unsurlarının bulunduğu yerdeki karşı çıkabilecek güçleri örgütleyerek, onları harekete geçirmelisin!.. Adana’da ise Adanalı orayı biliyor zaten. Kürecik ise Malatyalı, Elazığlı, Diyarbakırlı, Urfalı biliyor orayı!.. Bu işin merkezi olarak da, kültürel, siyasî, ideolojik merkezi İstanbul… Amerika, İngiltere açısından da bu işin merkezi İstanbul ve Ankara… Sen şimdi, İstanbul ve Ankara’yı alıp İncirlik diye bir kasabaya götürüp, orada ne yapmayı düşünüyorsun?.. Tam da Amerikan Dışişleri Bakanı’nın geleceğinin söylendiği bir ânda? Ankara’ya ve İstanbul’a… Niye boşaltıyorsun Ankara ve İstanbul’u?.. Niye onun gelişine hazırlanmıyorsun?.. Onu Türkiye’ye sokmamaya dair bir eylem plânlamak gerekmez mi? Onun nasıl bir pislik olduğunu ve o pis adımlarıyla ülkemizi bundan sonra kirletemeyeceğini yüzüne haykırmak gerekmez mi?!. Bunu yapacağına, aldın herkesi götürmeye çalışıyorsun bir tarafa…
Amaç belli burada! Hem Netanyahu’nun oradaki, Siyonist karşıtı Yahudileri işin içine sokmak için yaptığı hareketle; buradakilerin, çoğunluğu Müslüman olan halkı Amerika’ya ve İngiltere’ye ve İsrail’e karşı getirmemek için yaptığı şeyler aynı şeyler!.. Bir tanesi işin içine sokmaya çalışıyor, diğeri işin dışında tutmaya çalışıyor!.. İkisi de dinî söylem!.. Anlatabildim mi?.. Yani şimdi bilmiyor muyuz; Şeytan da yaptığı şeye Kur’ân’dan delil gösteriyor!
Bunu anlamak lâzım! Zaten bu mevzu iyi anlaşılırsa, içimizde yaşadığımız problemlerin de ne kadar sun’î olduğu anlaşılır… Problem çözülemesin ve liberal-çapulcu bu anlayış da hep iktidarda kalsın diye o problemler var zaten!.. Hâliyle de buradaki deyimle; her gördüğün her sakallıyı, deden zannetmemek lâzım… Yani düşüneceğiz, bakacağız; “düşman nedir? Ne yapıyor? Ne ediyor?” filân… Hepsine bakacağız… “Düşmana karşı çıkan kimdir?”… Hakikati gizleyerek, hakikati yarım ağızla söyleyerek mücadele verilmez!.. Bir yerde birisi hakikati gizliyorsa, onun kötü bir niyeti var demektir!..
Hâlâ ne yapılıyor… İşte o, Bayraktar… Neydi ismi? “Damat”ın ismi? İHA’lar, SİHA’lar filân?..
AdımlarTV: Selçuk Bayraktar.
Selçuk Bayraktar’ın, Amerikan gemisinde işine ne kardeşim?!.. Niye gidiyor? Amerikan gemisinde onu görünce ne geliyor meselâ benim aklıma şimdi: Kayınpederinin (R.T. Erdoğan) daha iktidara gelmeden Amerika’ya, oraya buraya, Avrupa’ya yaptığı ziyaretler geldi… Anlatabildim mi?.. Sen ne konuşuyorsun Amerikan gemisinde?!. Kiminle konuşuyorsun?!. Sonra oradan çıkıyorsun Rusya’ya lâf geçirmeler filân… Hayırdır?!. Yani bu da insana şunu düşündürüyor: Buradan adam olmaya dair en ufak bir belirti yok! Bunu da böyle görmek lâzım… Üzeri atlanan bir mevzu… Senin Amerikan gemisinde işin ne? Hangi vasıfla oradasın sen?!. Bölgemizin ve dünyanın yaşadığı şu hâl içerisinde, uygun mudur senin Amerikan gemisine gitmen? Ve o Amerikan gemileri şu ân Akdeniz’de, toplarını tüfeklerini Gazze’ye doğru, İslam coğrafyasına doğrultmuş bir vaziyette, her gün birimizi tehdit ediyor!..
AdımlarTV: Geçen konuşmanızda da “savaş gemilerinin, artık üstünlüğü sağlamayacağını” ifâde etmiştiniz. Putin, geçtiğimiz günlerde açıklama yaptı; Kinjal (“Hançer”) füzelerini MİG-31’lere yerleştirdiğini açıkladı. Ve “bu bir tehdit değil, sadece bir hatırlatma” olduğunu ifâde etti.
Evet… Bu da aslında, bizim o tespitimizin ne kadar doğru olduğunu gösterdi… Çünkü, kendi deniz kuvvetleriyle müdahale etmiyor, direkt füzeyle… Evet iyi oldu hatırlattığınız… O konuşmada, zaten onu söylemeye çalıştım ben. Koca koca gemiler düşün, “kibrit kutusu” değil yani. Cebine alıp bunu taşıyamazsın, saklayamazsın, gizleyemezsin!.. Okyanus ötesinde işine yarıyor. Ama şu an orduların geliştirdiği füze sistemleri açısından bakıldığında -zaten Rus ordusundan bile bahsetmiyorum. Tahmin ediyorum Türkiye’de falan da vardır-, yani İran’ın, Türkiye’nin füze sistemlerine baktığında, o füze sistemleriyle zaten Amerikan gemileri, İngiliz gemileriyle baş edebildikleri bilinen bir gerçek… Şimdi Putin’in bahsettiği o Kinjal füzeleri de, hafızam beni yanıltmıyorsa “durdurulamayan füzeler”den. “Onu da uçaklara monte ettim” diyor… MİG-31 uçaklarına… Yani her yerden atılabilir demektir bu…
Orada asıl önemli olan şu: Burada çeviri yapılırken o söylenmedi. Birinci olarak bunu söylüyor; yani “bu bir tehdit değil, hatırlatıyorum” diyor sana… Ve buna karşı Amerika, dikkat ettiyseniz, hiçbir ciddi karşı açıklaması olmadı!.. Diğeri ise “savaş, savaştır” dedi… Ve bu cümle, tercüme edilmedi burada… Meselâ Sputnik haberde zannedersem gördüm. Putin söylüyor, sonra diyor ki “Savaş, savaştır”… Yani bu ne demek?.. Bunu iyi okumak lâzım!.. “Ben, seninle her yerde savaşıyorum!” diyor. Bunu Amerika’ya söylüyor…
AdımlarTV: Yani sadece Ukrayna bağlamında değil…
Evet… “Savaş, savaştır”… Şimdi oradan bazı aptallar, mevzuya atladılar. Televizyon kanalının adını söylemek istemiyorum. Bir tane dangalak, salak oğlu salak (kelimeyi özellikle kullanıyorum böyle!) hemen o sözün akşamı, televizyonda “bak gördünüz mü, savaş olduğunu kabul etti! Özel operasyon değilmiş!” filân… Geri zekâlı! Ukrayna’da değişen bir şey yok! Ukrayna’da, hâlâ o mücadele “özel operasyon” seviyesinde kullanılıyor. Putin’in “savaş” dediği şey, Amerika’yla bütün dünyada yaptığı olay… “Savaş” diye ona diyor… Bak buna çok dikkat edin: Peki bu bizimki(!) niye bu kadar hemen atlıyor mevzuya? Şunun için; savaş filân olunca, “Rusya’nın işte gücü bu!” filân diyecek… Geri zekâlı, sen ne dersen de; Rusya, hâlen Ukrayna’da bir eli arkada dövüşüyor!.. Anlatabildim mi? Bunu sadece biz değil, artık NATO’nun üst seviyedeki komutanları, genel sekreterleri, Avrupa’nın liderleri… Adamlar artık haykırıyor! Bak, şu ân “Ukrayna” diye bir mevzu kalmadı gündemlerinde! Niye? Çünkü Ukrayna zaten bitmişti! Yenildiler Ukrayna’da!.. Şu ân onu, İsrail üzerinden unutturarak kamuoyuna yedirecekler… Ve bu utanmaz adamlar, hâlâ şu ân Filistin üzerinden konuşabiliyorlar…
Buradaki hikâye şu: Başkan Putin’in bu açıklaması ve takip eden açıklamaları… Ki, en önemli açıklama Rusya tarafının Birleşmiş Milletler Temsilcisi’nin, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda, “İsrail işgâlci bir güçtür! Dolayısıyla meşru savunma hakkı diye bir şey olamaz!” açıklamasıydı… Şimdi bu açıklamaları alt alta koyduğumuzda ne çıkıyor burada karşımıza:
Bugün bizim Filistin dediğimiz yer, Filistin’de yaşanan hadiseler birinci dereceden İslâm dünyasının sorunu… Genelde söylüyorum… Özelde ise Türkiye’nin sorunu… Çünkü Gazze, Kudüs, Filistin -geçen konuşmada söyledim, hâlâ söylüyorum!- bizim oralar! Bizim yani! Hukukçular iyi baksın, araştırsınlar. Biz “garantör devlet” olarak İngiltere’yi kabul ettik, “oranın sahibi” olarak kabul etmedik!.. Garantör devlet olarak geldiler, Filistin’i Yahudilere verdiler! Siyonistlere verdiler!.. Bizim orada hakkımız var. Bizim hâlâ! Tapusu da bizde oranın!.. Dolayısıyla sen ne kadar burada tavana bakarak ıslık çalarsan çal, bu hakikat senin peşini bırakmayacak!.. Şimdi çıkıyor buradan geri zekâlı, işte “Arap ülkeleri ne yapıyor?”, “İslâm ülkeleri bir şey yapmıyor!”… Sen kimsin?!! Sen İslâm ülkesi değil misin?!. Sen o kuruluşlarda üye değil misin?!. Sen yeri gelince neo-Osmanlıcılık oynayıp, “İslâm dünyasının lideri” filân değil miydin?!. Bu, tavana bakıp ıslık çalma durumu ne?!. Burası senin memleketin!
Hâ! Niye sen bir şey yapamıyorsun, bak ben onu da söyleyeyim sana… Burada bir şey yapamamanın sebebi, hani “korktular” filâan, aslında o değil!.. NATO yüzünden yapamıyorsun yine!.. Çünkü geldi Amerika’sı, İngiltere’si koydu uçak gemilerini oraya… Sen bu paktın üyesi olarak, en azından hareketsiz kalman gerekiyor. Çünkü bu ittifak içerisinde bunu yaptığın zaman, bu farklı bir durum olur… NATO’dan bugün birilerinin çıkamama sebebi de bu… Çünkü çıktığın zaman, hemen bu tarafta konum alman lâzım… Şimdi bunu da yapmamak için ne yapıyorlar; “Amerika bize bilmem ne yapar”, “Amerika bize şimdi şunu yapar”… Bak özellikle televizyona çıkan bu emekli generallerde bu çok görülüyor; 91 ve 2003 Irak saldırıları bunlarda travmaya yol açmış! Bunlar “savaş” deyince -şu ân Rusya’yı değerlendirirken sergiledikleri salaklıklardan da bu anlaşılıyor-, böyle devasa bir ordu geliyor, hava kuvvetleri, deniz kuvvetleri, yerle bir ediyor, halı bombardımanları filân… Başka türlü bir savaş olabilir düşüncesi yok bunlarda!.. Şimdi Rusya, Ukrayna’da böyle bir strateji ortaya koyunca hepsi dondu, kaldı!
AdımlarTV: NATO tornasından geçmişler…
“Allah Allah, nasıl oluyor?”… Nasıl oluyor; senin istediğin gibi savaşmayacak!.. “Rus konsepti” denilen, derinliği olan bir şey var… Ama sen, bundan çoktan koptun… Senin işin gücün NATO! “NATO’da şöyle olur, böyle olur” falan, filân… Rusya açısından, bu savaş uzadıkça, “tek kutuplu dünya”ya karşı “çok kutuplu dünyanın kurumları”nı oluşturmaya çalışıyor!.. Ve savaşın uzaması, o mânâda da işine geliyor… Daha dur bakalım… Futboldan siyasete, sanata, her şeye ambargo koyuldu, değil mi?.. Şimdi bugün Filistin’i destekleyenlere de aynı şey yapılmıyor mu? Aynı şey yapılıyor!.. Gırtlak gırtlağa bir boğazlaşma var burada!.. Daha bunun spor alanındaki kurumları çıkacak. Şimdi “Dünya Kupası” diyorsun; dünya babanın malı mı senin?!. Ne demek “Dünya Kupası”!.. Sen diyorsun da, ben niye diyemeyeceğim şimdi “Dünya Kupası” diye… “Dünya Bankası”… Hangi dünyanın bankası bu?!. Şimdi Rusya, gerçek dünya bankasını kurmak için uğraşıyor! Gerçek dünya kupasını… “Avrasya Kupası” diyecek… Ve Doğu’yu, Asya’yı bir cazibe merkezi haline getirmeye çalışıyor. Asyalı gibi düşünenler açısından… İşte bakıyorsun, Avrupa’nın meşhur futbolcuları şimdi doğudaki takımlara geliyor. Hayali değiştiriyor!.. Bu kolay bir şey değil. Bu değişim dönüşüm… Bu zihniyet devrimidir!.. Kolay değil… Ne yapıyorsun, çocuğa mikrofon tutuyorsun “Real Madrid’de oynamayı hayal ediyorum” filân diyor. Ben, şimdi Doğu’da takım ismi bilmiyorum ama, artık mikrofonu tuttuğun zaman bir futbolcuya, meselâ “Suudi Arabistan’ın şu takımında oynamak hayalimdir” diyecek. Bu hayali tetikleyen spor adamlarına -ben çok ilgilenmiyorum futbolla da- Ronaldo muydu meselâ, o tiplerin de hakkını vermek lâzım…
Dolayısıyla da burada mevcut kurumların kimini ortadan kaldırıp, kiminin de içini doldurmaya çalışırken, bir süre lâzım… Bunun ekonomi tarafı, siyaset tarafı, değil mi, bir sürü alanı var bu işin… Modadan diğer şeylere kadar… Bak, gündeme ne gelecek? Birleşmiş Milletler Kurulu gelecek… Bu “Birleşmiş Milletler”le olmaz bu iş!.. Ne olacak?.. Yeni bir birleşmiş milletler kurulması lâzım… Bu gündeme gelsin diye Rusya habire teklifler verip, Birleşmiş Milletler’in ne kadar fonksiyonsuz olduğunu dünya kamuoyuna defalarca gösteriyor şu an…
Ve bu hâliyle de, bu tavrıyla da şunu diyor; “burası sizin bölgeniz!” İslâm dünyasına söylediği şey bu!.. Ortadoğu’ya… Anladın mı?.. Afrika’ya da bunu söyledi, Orta Asya’ya da bunu söyledi… Uzak Asya’ya da bunu söyledi… “Ben askerî olarak buradayım! Söylüyorum: Uçak gemileri Kinjal füzelerimizin menzili içinde!” Batı’ya da söyledi bunu “bu bir uyarı, tehdit değil. Hatırlatma… Bil bunu! Biz seninle savaşıyoruz!” diyor… Bu tarafa da (İslâm coğrafyasına) diyor ki; “ne yapacaksanız yapın, ben buradayım!” diyor… “Bu Amerika, size bir şey yapamayacak! Kullanamayacak uçak gemilerini!”… “Kullandığı ân, ben de harekete geçeceğim” diyor… İşte arkasından Çin açıkladı: İran’a müdahaleye, doğrudan müdahil olacağız!” diye… Durum buyken, “dünya 5’ten büyüktür” diyerek bu realiteyi saklarsan; o zaman işte Filistinlilerin âhı iki kat tutacak seni!.. Sen şu ân buradaki, işte Türkiye’ymiş, oymuş, buymuş… Reel hiçbir şey yok ortada!.. Kim gönderdi bilmiyorum ama, kimse o ahlâksız, kefen göndermişler “yardım” diye… Asıl yardım Rusya’nın şu ortaya koyduğu tavırdır!.. Burada ordusuyla müdahale etmiyor ama, ordusuyla müdahale edecek bir ülkeye karşı Amerika’nın yapmayı iddia ettiği şeyi engelliyor!..
Şimdi sen de bak: 1500 kişilik El-Kassam Tugaylarının İsrail’de yaptığı şeye… Şimdi El-Kassam Tugayları diyor ki; “biz 30.000 kişi girseydik, demek İsrail alacaktık!” diyor… Şimdi bir tane ülkenin yapabileceği şeyi düşünün İsrail’e!.. Bir günlük canı olan bir devletin, bir topluluğun, bir örgütün bütün dünyaya -özelde İslâm dünyasına- yaptığına sen hâlâ sessiz kalıyorsun!.. “Ne yapacaksın?”… Savaş açacaksın!.. Ordunu göndereceksin!.. Şimdi adam şöyle diyor; “ne yapalım? Savaş mı açalım?”… Evet!.. Savaş açacaksın!.. Savaş açtığın zamanda da, yavaş yavaş sorunların çözülecek. Ülke içi sorunların çözülecek; görmüyor musun halkın durumunu?!. Kendi toplumun açısından da, bu problemleri toparlayacak savaştan başka bir şey mi var?.. Bir de öyle düşün…
AdımlarTV: Toplumun tamamı Filistin’in yanında…
Evet!.. Bir de böyle bir şey var… “Millî irade” ise, buyur sana millî irade!..
Demin onu konuştuk; bunların NATO’dan çıkıp, çıkmayacakları mevzuunda… Bizim anladığımız, bizim yetiştiğimiz bir ruh var. Salih Mirzabeyoğlu’ndan gelen, onun fikrinden gelen bir İBDA’cı ruh var… Bu ruh, millî ve bağımsız bir ruhtur!.. Dolayısıyla siyaset yaparken, meseleleri değerlendirirken buna çok dikkat edeceğiz… Meselâa Mirzabeyoğlu’nda bizi cezbeden şey, “kimseye eyvallahı olmayan bir adam” tipi olmasıydı. İlk tanıdığımızda… Sonra onun ismi siyasî olarak “bağımsızlık” oluyor zaten… Anlatabildim mi?.. Kaldı ki, zaten bir İslâm anlayışı hiçbir şeye monte edilemez, eklemlenemez… Hâliyle de, Mirzabeyoğlu’nda tecelli eden ruhun, aslında hem milliyetçilerin, hem solcuların arayıp da bulamadıkları ruh olduğunu anlamak lâzım. Bu da toplumu birleştiren, toplumu bir araya getiren ve güçlü kılan ana unsurdur… Kumandan’a, İBDA’ya biraz bu nazarla bakmak lâzım… Onun için arkadaşlara, meselâ son sohbetimizde, hemen anlaşıldığı filân düşünülen “Üç Işık” ve “Adımlar”ı hemen okumalarını tavsiye ettim. Hangi ruhla meseleleri ele almış? O gün ortaya koyduğu şablonlar bugün geçerli mi hâlâ? Bak, bunu test et… Geçerliyse, zaten bak “siyaset nasıl yapılır?” bunu öğren… Değil mi?.. İşte “birlik nedir?”, “güç nedir?” filân hepsi işlenmiş… Dolayısıyla da, “dış”ı değerlendirirken “iç”i de gözden kaçırmamak lâzım… Böylece berrak bir zihinle de “düşman kimdir?”, “dost kimdir?” bunları net tespit etmek lazım. Çünkü artık rol yapılacak zaman geçti. Herkesin sırtı duvarda… Kimse artık rol yapamaz!..
Demin onu söyledim, Rusya’nın söylediği: “Siz ne yapacaksanız yapın, ben arkanızdayım!” diyor ya… Türkiye’nin bunu yapabilmesi için… Daha doğrusu, bunu yaptığı zaman, bu ne mânâya gelir? Bu şu mânâya gelir:
Bu, hani “Türkiye’nin tarihî misyonu” var ya… “İslâm dünyasının ve Türk dünyasının liderliği”… Bu, ona adım atıyorsun demektir!.. Bunu kabul ettirebilmek için de, senin bir “kutup” olman lâzım bu bölgede… Bir yere bağlı olarak kutup olamazsın!.. Sen NATO’ya veya başka bir ittifaka bağlı olarak kutup olamazsın… “Çok kutuplu dünya” diye ortaya konulan anlayış, bu değil zaten. Onu da söyleyeyim… Bu başka bir şey, bunu da ayrıca konuşuruz… Burada NATO’dan çıktığın ân, bir kutup olmaya başlayacaksın! Bir cazibe merkezi olmaya başlayacaksın… Ve o “tarihî misyonunu yerine getirmenin adımı”nı atmış olacaksın!.. Bu olmadan, senin Türkiye’de, hem Anadolu ahalisi için, hem İslâm dünyasının faydasına yapabileceğin hiçbir şey yok!
AdımlarTV: Zarardan başka…
Attığın her adım, zarar olacak!.. Bugün de olduğu gibi…Dolayısıyla da Türkiye bir kutup olmadan, “bağımsız bir kutup” olmadan o misyonu yerine getiremez!.. Bilakis, Batı ittifakı içerisinde, bölgenin hep düşmanı olacak!.. Hep düşman kabûl edilecek… Çünkü bölgeye saldırı nereden geliyor? Amerika ve İngiltere’den geliyor!.. NATO’dan geliyor!.. Değil mi?.. Sen de NATO üyesisin… Onların üstleri de, senin burada… Bu çok basit, apaçık bir gerçek yani… Dolayısıyla da sen istediğin kadar uğraş… Ha bir de bunun üstüne, bunu yapmadığın gibi, damadını da Amerikan gemisine filân gönderiyorsan. Hâ! Yani sen bırakacaksın, yerine damadını hazırlayacağız… Damadı da Amerikalılar gidip şöyle bir baksınlar… Bu mu olay?!. “Hayvan terli yemez” derler ya… Boş plânlar bunlar… Yani ben şu an kızgın veya muhalefet tavrı içinde söylemiyorum. Yazık, günâh yani… Boş plânlar bunlar… Geçti, o devir geçti!.. Artık böyle bir dönem kalmadı…
Mevzu şu: Vatan İnsanın evidir, mekânıdır… Tamam mı?.. Bu da şu demektir; mekân hissi olanların vatan savunması olur, vatan sevgisi olur!.. Bize yapılan en büyük kötülük, burada, bu 20 sene içerisinde -bunu özellikle söylemek istiyorum, altını çizmek istiyorum- işte “niye tepki vermiyoruz?!”, “niye öyle oluyor?”, “niye böyle oluyor?”… Çünkü, senden mekân hissini aldılar!.. Bizden, mekân hissi alındı!.. Mekân hissi neyle oluşur? Bir mülkünle oluşur… Meselâ bir evin olacak ki, mekân hissi oluşsun! Sana ait bir şey olacak… Anlatabilir mi?.. Dizayn edebileceğin bir şey olacak… Bir yerin olacak…
AdımlarTV: Mahalle…
Mahallen olacak!.. Burada da, bu “kentsel dönüşüm”ün… Milletin evinden mülklerini almak… Adı budur, onu da söyleyeyim… Yani “kentsel dönüşüm” demek, mülksüzleştirme demektir! Mülkünü elinden alarak, milletin mekân duygusunu da aldın. “Mekân” duygusu olmadığı için de, şu an insanların “vatan” duygusu zayıfladı!..
AdımlarTV: Yeni nesilde, özellikle…
Evet!.. Şimdi bu Filistin mevzusuyla bu duygu harekete geçti biraz… Yani insanlar “Aa! Vatan hissi böyleymiş! Bak, orada toprakları için…”… Hani o tartışmalar “toprak satıldı”, “satılmadı” filân var ya… Ya farkında değil siyaset yapıcılar ama, toplumda, özellikle gençlerde bu duygu harekete geçti… Bir tavsiye: Bu duygu harekete geçmişken, bunu kullanmak lâzım… Tekrar o hissini yaşatıp, tekrar vatan birliğini sağlamak lâzım… Şimdi ben “yapılması gereken” olarak söyleyeyim de, yapıp yapamaz o ayrı… Ama bunu yapan, kahraman olur!.. Çünkü bu duyguyla birlikte, Filistin’e de sahip çıkabilirsin; yani her yere, zulme uğrayan herkese sahip çıkabilirsin bu duyguyla!.. Böyle disiplinli bir cemiyet, dünyada her güçle baş edebilir!.. Bu tekrar çıktı meydana… Ama hâlâ “kentsel dönüşüme devam edeceğiz” diyorsanız, söyleyecek bir şey yok… Devam etsinler!.. Yani “dünya çapında da mülksüzleştirme” var… İşte BOP, bir nevî “kentsel dönüşüm” gibi bir mânâya da gelir…
Muhalefet hakkında söylenecek bir şey yok… İngiliz Başbakanı’nın söylediği bir lâf vardı; “Rusya ve Hamas düşmeli” diye… Bu çok güzel… Liderler üzerinden de siyaseti takip edebilirsiniz. Bu açıklıkta işi ortaya koymaları hem kendilerinin ne olduğunu anlatma açısından önemli, hem de karşı tarafta ne yapılması gerektiğini hesap etmek açısından önemli… Tabiî ki artık İngiltere’de veya Avrupa’da veya Amerika’da şu ân itibariyle Churchill gibi filân bir lider yok. Yani iki kriz döneminde de, iki savaş döneminde de hemen göreve çağrılan siyasetçi Churchill… Kriz bittiği zaman da hemen gönderilen bir liderdir… “Hadi sen git artık!” filân diye… Biliyorsunuz Churchill, iki tarafı kafa kafaya tokuşturup, aradan hep sıyrılmıştır!.. Yani İngiltere’yi de…
AdımlarTV: “İngiliz politik dehası”na atfedilen…
Tabiî… İngiliz gemisini de sağ salim limana yanaştırmayı bilmiştir… Ama bugünkü kadınıyla, erkeğiyle “siyasetçi” tipine baktığın zaman… Bunlar “lider” filân da değil, tam bir şebek, tam bir şaklaban işin doğrusu… Peki niye böyle oldu?.. Yani bu toplumlar nasıl, niye böyle bunlar?.. Yani fazla düşünmeye bence gerek yok: Bunların görevi, Anglo-Sakson hegemonyanın yürüyebilmesi için, kitleleri aptallaştırmaktı!.. Burada da aynı şey yaşanıyor!.. Şimdi bu tipler de “kitleleri aptallaştıralım” derken, kendileri aptallaştılar!.. Anlatabildim mi?.. Hani bir çocuğu devamlı oynatayım filan dersin, fakat zaman uzadıkça, çocukla haşır neşir oldukça sen de çocuk olursun. Çocuk gibi hareketlerin olur… Bunlar da şu ân aynı duyguyu yaşıyorlar… Dolayısıyla bu liderlerin karakterleri üzerinde, Batı’daki çürümeyi, yozlaşmayı çok iyi takip edebilirsin… Üniversiteleri de bu hâlde, ting-tang kuruluşları da bu hâlde… “Kaliteli adam yok mu?” 3-5 tane sayabiliriz… Var… Ama hepimiz takip ediyoruz ki, özellikle bu Rusya ve Filistin meselesi üzerinden, konuşmamaları için her türlü sansür uygulanıyor o insanlara… Amerika’da da uygulanıyor; işte gazeteciler istifa ettiriliyor, yazarlar konuşturulmuyor…
Dolayısıyla da Batı’nın zaten mevcut durumu içerisinde, bu özellikle Kuzey Batı’nın, Kuzey dünyasının mevcut durumu içerisinde, gideceği yer belli… Hâlâ “bu ittifak içerisinde kalalım!” diyenin de gideceği yer, o zaman onun gideceği yerdir. Herkes kendisi şu kritik durumda, geldiğimiz şu tarihîi günlerde, tarihin çok hızlı aktığı bugünlerde, pratiği doğru değerlendirip, ne fikri varsa, onu ona tatbik edecek… Yani teorik tartışmalar ve ulvîleştirme çabaları içerisinde hakikatin güme gitmesine veya münafığın aradan sıyrılmasına izin vermememiz lâzım!.. Çünkü bu tür kriz durumlarında ulvîleştirmek, aradan sıyrılmaya yarar.
AdımlarTV: Apaçık hakikatleri gizlemek…
Evet!.. Herkes buna çok dikkat etsin!.. Satır aralarına… Demin verdim misâlini… Bunu ilk dönem (91 Irak işgâli dönemi) liberal çapulcu propagandistler çok yapardı… O Hüseyin Bağcı filân var meselâ, şu ân hâlâ yapıyor… Cengiz Çandar’lar, İlnur Çevik’ler, Altanlar (Mehmet-Ahmet Altan kardeşler)… Şimdi ikinci dönem propagandistlerle karşı karşıyayız. Arada Hüseyin Bağcı gibi birinci dönem propagandistler de var, onların çırakları var… Dikkat edeceğiz… Zehirli dile, yılan diline, iblis soyunun zehirli diline dikkat edeceğiz!.. Çünkü büyük kapışma kapıda… Büyük hHesaplaşma kapıda… Nazizm, Liberalizm, Siyonizm; Liberalizm şemsiyesi altında hepsi birleşmiştir! Buna dikkat edeceğiz… Yani ırkçılığın ne olduğu, bencilliğin ne olduğu…
Bugün o egoist, bencil insan tipi; Müslüman’ı da var, Hıristiyan’ı da var, Yahudi’si de var… Buna karşı çıkan inanmış insan tipi, aynı şekilde var… Bu onu koyarken, karşı çıkan dünyada bu da var… Bu ideolojik, siyasî, dinî, ne dersen de, şekillenecek bu süreç… Bu “çok kutuplu dünya” süreci de şekillenecek… İlk önce “esas düşman” etkisizleştirilsin, ortadan kalksın!
Röportaj: AdımlarTV – Aydın Alkan
Dünyada Barış olsun.
Barış Ekmek kadar Su kadar Hava kadar gereklidir ve kutsaldır.
Dünya hepimize yeter.
Barış dolu günler dilerim.
Melik KÖROĞLU (salihi)