ANLAŞILDI… BU BÖYLE GİTMEYECEK!
“İMAR AFFI” VE KARTAL’DA VERDİĞİMİZ CANLAR
Devlet’in sadece para toplamak amacıyla çıkardığı “imar affı” yasası (trafik cezalarının çoğunluğu gibi) maalesef Kartal’da birçok canımıza mâl olarak, gerçek yüzünü acı bir şekilde gösterdi…
Hiç bir denetime tabi tutulmadan bu yasa ile ruhsatlandırılmış belki de yüzbinlerce binadan sadece bir tânesiydi Kartal’da yıkılan bina!
Devletlerin birinci vazifesi halkının can ve mal güvenliğini sağlamaktır; halkını soyup soğana çevirmek değil!
Kartal faciasının deprem v.s gibi tabiî bir tetikleme neticesinde olmadığını hesaba kattığımızda -Allah muhafaza kaydıyla söyliyeyim- yıllardır beklenen en az yedi ve üstü öngörülen muhtemel Marmara depremi nasıl bir yıkıma yol açar, kaç can kurban verilir konusunda tahminler bile ürkütücü dür!
Bizde genel geçer bir kural vardır: Yolda açılmış bir çukuru, bir kaç araç düşmeden kapatmayız. İşlek bir kavşak bir çok cana mâl olmadan trafik ışığı koymayız. Sürekli can verdiğimiz bir karayolu, bilmem kaçıncı can verilene kadar eksiği giderilmez, uyarıcı levhası konulmaz.
Fakat burada durum çok başka ve bedeli çok ağır olur. Hatta bunun altında sadece millet değil, devlet kalır! Sırası gelmişken hatırlatmış olalım.
“Ne yapmalı, nasıl yapmalı?” sorusunun cevabı bizde olsa da; bunu yapmak makâmında, yetkisinde, hatta mecburiyetinde olan biz değiliz; canımızı malımızı teslim ettiğimiz Devlettir.
“ALIŞILMAMIŞ LİDER”
“Alışılmış siyasetçi değilim, alışılmış lider değilim” diyor; nasıl yani?!. 25-30 yaşlarında bir insan senden başkasını tanımadı ki! Daha neyine alışsın, nerenle tanışsın?
Babanın malı gibi sattın, savdın milletin olan her şeyi; şimdi açlığa muhtaç ettin koca ülkeyi. Ne komşu bıraktın, ne dost, ne kardeş; harabeye döndü İslâm coğrafyası senin övündüğün BOP’çulukla…
Doğrudur! Gerçekten sen bizim gördüklerimizden, tanıdıklarımızdan değilsin. Belki de bizden değilsin; çünkü sen bizimle değilsin.
BU BÖYLE GİTMEZ!
Her ay bir Petek kapatarak yeni zamlara önlem almaya çalışıyoruz; şu âna kadar kombiyi elliye hiç çıkartmadık. Buna rağmen gelen faturayı söyliyeyim dostlarım; ayıplamayın kınamayın tüm tasarruf tedbirlerinin neticesi geçen ay 575 olan fatura bu ay 750 olmuş! Üzüldük tabiî, ama dert etmedik! Sonuçta emekliyiz ve yüzde onluk artışlı aylığımızı, bir hafta içinde alacağız. Fatura da neymiş, yuvarla gelsin!
Ama yürekten bişey söyliyeyim size: Bu böyle gitmez!
“MİLLET İÇİN” OLMADIKTAN SONRA…
Düne kadar “devlet ticaret yapmaz” diyerek, devlete ait ne varsa satıp savdınız!.. Şimdi sokak ortalarında domates-hıyar satıyorsunuz!
Demek ki devlet, vatandaş için herşey demektir; yeri gelir polistir, jandarmadır; yeri gelir doktordur, hemşiredir; yeri gelir elektriktir, doğalgazdır, sudur, öğretmendir, hâkimdir, savcıdır; yeri gelir huzur evi; yeri gelir cezaevidir!.. Uzun sözün kısası: Devlet millet için vardır, millet yoksa Devlet kara bina-moloz yığınıdır!
Ve, devlet “tank-palet” gibi askerî stratejik öneme haiz bir kuruluşunu kimseye satmaz, kiralamaz! Satar ya da kiralarsa; tıpkı Telekom’da, Petkim’de, Tüpraş’ta ve diğer limanlar ve fabrikalardaki satışlar gibi hatâ yapmış olur!..
Netice de sokak aralarında veya meydan yerlerinde hıyar patlıcan satmak zorunda kalır.
BU ŞEKİLDE EV BİLE YÖNETİLEMEZ!
Madem öyle diyorsun, biz de “oradan” konuşuruz:
Hani Sivas’ta bağırıyordun kalabalığa; “birileri domates, biber, patlıcan diyor” falân diyordun; bunu söylerken de meseleyi hafife alıyor ve konu edenleri azarlıyordun!
Şimdi biz de soruyoruz; Madem ki mesele önemsizdi, madem ki gündem oluşturacak potansiyelde bir sorun yada sıkıntı yoktu; “Tanzim satış” adı altında manavcılık yapmaya kalkan devletin hâlini nasıl izah etmeliyiz?
Allah aşkına yâ, bu işler böyle gitgellerle, bir gün önce söyleneni bir gün sonra unutarak inkâr etmekle, yalayarak-yalanlayarak olmaz ki!
Koskoca bir ülke bu, böyle bir ev bile (aile) yönetilmez, yönetmeye kalksan kimse kimseyi dinlemez ve güvenmez!
HARAM KUŞATMASI
“Sigara harammış” mış ta, yasaklıyormuş!
Kadın satmak sevap mı?! Çoluk çocuğa “şans oyunlarI” adı altında envaî çeşit kumarı devlet eliyle oynatmak sevap mı?! Her köşe başında bir banka eliyle vatandaşı faizin en katmerlileriyle yaşamaya mecbur kılmak, zorlamak sevap mı?!.
Neyse; bu liste çok uzar da, şu ân bu kadarıyla yetinelim!
Yani tribünlere dönüp “sigara haramdır” diye çığırtkanlık yapmak, Allah’ın kesin yasak hükümlerinin yok sayıldığı bir ülkede komediden ibarettir! Ne söyleyen inanır ne de duyan!
“VİCDAN, ALLAH’IN FISILTISI” YA
Başkalarının sözleriyle bilgeleşmek olur mu? Bilgelik değil de bilgilenme olabilir!
Hani Kumandan diyor ya; “Ananın karnından bilge doğmadın ya”
Yani, sonradan oluyor olanlar; çabayla istemeyle! Doğuştan kabiliyet olur mu? O da olur: “Allah vergisi” dediğimiz şey…
Ne anlatıyoruz? Kumandan’ın “Kökler” adlı eserinde geçer; “kimin sofrasında doyarsan, şükrün oraya olsun!”
Bu kapıdan beslenip, palazlanıp, ardından gidip başka kapılarda köpekliğin âlemi yok bir parça kemik için…
Gönlü doymayanın ne gözü doyar ne de karnı.
Biz burada yirmi yıl geçirdik! İnsan yirmi senede emekli oluyor çalıştığı yerde! Yani az bir zaman değil anlamında söylüyorum..
Ziyan mı oldu boşa mı geçti? Değil yirmi, yüzyirmi daha olsa, yine burada geçer! Bunda zerrece kuşku yok…
Kâr-zarar işleri öncesiyle ve sonrasıyla değerlendirme yapılarak anlaşılır; “vicdan, Allah’ın fısıltısı” ya; “pusula” da ordan, “yol” da, “yön” de…
Hiç kimsenin hiç kimse üzerinde mutlak bir hâkimiyeti yoktur; hâkimiyet yerlerde ve göklerde yalnızca Allah’a aittir!
İnsanların şanslıları, işinde gücünde daima Allah’a muhatap olanlar ve daima Allah’ın muhatap aldıklarıdır… Başıboş bırakılmayanlar…
İstemekte, dilemekteki samimiyet asla boşa çıkmaz; orada, burada, şurada, bir vesileyle aradığını karşına çıkarır Mevlâ…
İbdacı doğmadık, sonradan bulduk! Hiç bırakmadık! Asla pişmanlık duymadık!.. Bu kapıdan göçeriz inşallah.
Yahya EKŞİ