İSLÂMA MUHATAP ANLAYIŞ, TARİHSELCİLİK VE SELEFÎLİK

İSLÂMA MUHATAP ANLAYIŞ, TARİHSELCİLİK VE SELEFÎLİK

İslâma Muhatap Anlayış demek, İslâm’ın emir ve yasaklarına, hüküm ve kurallarına mümkün olan en yüksek seviyede tabi olma anlayışı demektir.

Temel fikir olarak; hiç kimse İslâm’ın kendisi değildir, ancak ona muhataptır. Herkes İslâmı kendi anlayışıyla, kendi seviyesinde yaşar.

İslâm, merkezinde Kur’ân, yani Allah olduğuna göre, Allah Resûlü’nden başlayarak bütün zaman ve mekâna muhatap bir anlayış sunar. Şu farkla ki Allah Resûlü’nün muhatap anlayışı “mutlak muhatap anlayış”tır; örnek O’dur. O’na nazaran diğerleri indî, izafî ve şahsîdir.

Yani İslâma Muhatap Anlayış, bir paradigmadan (Mutlak Muhatap Anlayış) itibaren ölçüleri ve nisbetleri içinde, tabiî ki her ferdin ve topluluğun kendi haddi dairesinde “zamanı bütünleme” anlayışıdır.

Dolayısiyle, daha ilk adımda iki tür sapkın anlayışı dışarıda bırakır.

Bunlardan birincisi historisizm (tarihselcilik) dedikleri batıl itikattır. Bu batıl itikat bir paradigma kabul etmez. Her dönemde ve toplulukta ayrı bir İslâm olacağını tasavvur eder. Mısır’da İngiliz emperyalizminin güdümü altında doğmuştur. İslâm’ı yenilemek derken küfür yayar.

Türkiye’de son zamanlarda türeyen, kendilerine “Kur’ân Müslümanı” diyen ve türlü çeşitleri olan bozuk itikat da bu historisizmin mayasındandır. Sünneti, mezhepleri ve kısaca bütün bir dini yıkmak, paradigmayı yok etmek ister. Kur’ân’a tabi olmanın şartı, Resûl’e tabi olmaktır.

İslâma Muhatap Anlayış’ın dışarıda bıraktığı ikinci bozuk itikat, Selefîliktir. O paradigmayı inkâr etmez, ancak paradigmaya varmanın nisbetler ve yollar gerektirdiğini inkâr eder. Yani historisizmin, son tecritte aynı kapıya çıkan, tam tersidir; düşman kardeşidir.

Historisizm, İslâm’ın mutlaklığını reddedip onu tarihî bir varlık haline getirirken, Selefîlik İslâm’ın mutlaklığını inkâr etmeyip onu tarih dışı/zaman dışı bir yere konumlandırır. Mutlak’a yer tayin etmenin sakatlığı şöyle dursun, Mutlak, zamanın hem dışında hem de içindedir.

Bu incelik idrâkından (İslâm diyalektiğinden) yoksun olan Selefîlik, görürsünüz ki, birini çağın Ebu Bekir’i, öbürünü çağın Ömer’i addeder. Kendisini Kur’ân’ın doğrudan muhatabı kabul etmesi ve bütün hadleri, nisbetleri yıkması bakımından historisizmden farksızdır.

Hangi dava olursa olsun, bir davada esası reddetmekle usûlü reddetmek, neticede aynı kapıya çıkan iki bozuk anlayıştır. Esas olmazsa, İslâmiyet, basit bir izafiyet kaydından ibaret kalır; usûl olmazsa da esasa varılamayacağından, yine “esas yok” mânâsı çıkar.

İşte İslâma Muhatap Anlayış, üste göre usûl, alta göre esas belirtirken, teorik dil alanının ta kendisidir. Çünkü yolların en doğrusu olan Sünnet ve Cemaat Ehli’nden gelmiştir ve ona dâhildir; ondan geldiği için de bütün sahalarda, “beşer zekâsının sekreteri” hüviyetindedir.

NOT: Mutlak, tarihin hem dışında hem içinde derken ne kastediyoruz. Düz mantıkla anlaşılamayacak bu fikir, Ehl-i Sünnet diyalektiğinin (akaidinin) ta kendisidir. Keza, Allah âlemin kendisi değildir, ondan ayrı da değildir. “İslâm, zıt kutuplar arası muvazenenin üstün nizamıdır.”

Bakın buradan tantana çıkıyor, devam edeyim. Mutlak, yani İslâm, zaman dışı bir şeyse, onun idrakından ve ona varma usûlünden söz edemezsin zaten. Eğer zamanî ise o zaman da “her şey akar”; ona mutlak diyemezsin.

Vacip ve mümkün konteksinde düşünün.

Vacip ve mümkün iki ayrı öz müdür? Eğer iki ayrı öz dersen, o zaman Ehl-i Sünnet itikadına uymazsın; Selefî mantığıyla bakarsın. Hâlbuki Ehl-i Sünnete göre, mümkünün ayrı bir özü yoktur; gölge gibidir ki, gölge de mahiyetini aslından alır.

Buna göre düşünelim:

Zaman üstü varlık ve zamana bağlı oluş iki ayrı şey midir? Yoksa oluş, zaman üstü varlığın bir tezahürü, tecellisi midir?

Zaten Mutlak’ın (İslâm’ın) zamanî yönü yoktur dersen, ne mezhepten söz edebilirsin, ne de İslâma Muhatap Anlayış’tan…

NOT2: Bunu en yüksek seviyede Ehl-i Sünnet ve Mutezile kelâmcıları “sıfatlar” bahsinde tartışmışlardır. Bir de isterseniz, Eflatun’un Parmenides’çi (Selefî) varlık nazariyesini çürüttüğü bir diyaloğu vardı (Theaitetos olabilir); ona bir bakın: Yokluk yoksa yanlış da yok!

Selim GÜRSELGİL

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et