Ayçiçeği… – Atilla ÖZDÜR
Fransız Braudel, Fatih döneminde Fransız halkının zalim Hristiyan kral yerine ADİL BİR MÜSLÜMAN KRAL arzuladığını bildirir. Hatta, Martin Luther’in, Osmanlının ADALET anlayışına hayran olduğunu da..
Kınalızade’ye göre Fatih, halkın gözünde Allah katında olabilecek en kutsal varlıklardan biridir. Fatih, Yüce Allah’ımızın özel olarak seçtiği bir kul olduğundan, başta ulema ile Müslüman ve Hristiyan, bütün toplum onun peşinden gitmiş.
Prof. Oğuz Adanır şuna merak sarıyor:
Osmanlı toplumu halkı ve askeriyle birlikte padişahlık düzenine son verme gücüne sahip olmasına, hatta birkaç kez bunu gerçekleştirmesine karşın, nasıl oluyor da, sultanlık rejimi yirminci asra kadar devam edebiliyor?
Cevabını Kınalızade’de buluyor..
Allah’ın yeryüzündeki vekili ve gölgesi devlet reisleridir. Hükümdarsız yaşanılamaz. Zülüm sebebiyle korkup titreyen kimseler hükümdarsız sükunet bulamaz. Bu alışkanlık, taa ilk çağlardan beri süregelmektedir. Devlet başkanının adalet sahibi olması zorunludur. Zira adalet, HAZİNEYİ dolduran bir uygulamadır. Memleketin mamur oluşu adalete bağlıdır. İhsanı bol olan devlet başkanı otoriter olmalıdır. Otoritesiz olunca, halk çok şey istemeye başlar, verdikçe de istemeye devam eder..
Tanzimata doğru yönetimde kırılmalar başlıyor. Ulema, çıkarları yönünden kendi sorumluluklarını bir kenara iteleyerek padişahtan yana olup şeriatı padişahın arzusu yönünde yorumluyor. Padişaha karşıtlık arzulandığında, halk ve yeniçeriyi memnun ederek isyana ön ayak olur. Cumhuriyet’e yol hazırlıkları da böyle başlar..
•
J. H. A. Ubucini, bir yabancıdır. Toprağın Allah’ın mutlak mülkiyetinden kopartılarak alınıp satılan metaya dönüştürüldüğü 1850’lerde Osmanlının en üst derecelerdeki önemli bir yöneticisiyle ahval üzerinde sohbete gelir. Meşhur Tanzimat paşalarından birisiyle muhabbeti koyulaştırır.
Ubucini başlar,
—Sizce devletinizin kalkınması için bir tek kişi yeterli olabilir mi?
—Sanırım yeterlidir. Siz bizim milleti tanımazsınız. Aslında dürüsttür. Çalışkandır, vatansever ve zekidir. Onu ölmüş bitmiş sanırsınız, amma ayaktadır. Bir buhranla karşılaşsın, cansız sayılan o koca gövde büyük bir enerjiyle diriliverir. Maddi kaynaklara gelince, BUNLAR SONSUZDUR!, işe başlamaya bakar. DÜZELTMEK İÇİN DAHA NAMUSLU BİR İDARE GELMELİ! ...
Bugünkü huzursuzluk kötü organizasyondan. YOLUZLUKLARIN ALIP YÜRÜMESİ gibi, ruhlara çöken huzursuzluktur. Sağlam karakterli ve üstün iradeli KÖPRÜLÜ gibi bir vezir başa geçsin, ADALET denilen bir şey var olsun, HAKSIZ VERGİ ALANLAR ALEYHİNE ÇIKARILAN KANUNLLAR UYGULANSIN, ,gerektiğinde kafalar uçurulsun, güven ile birlikte DEVLET HAZİNESİ BAKIN NASIL DOLAR.
Ubucini tekrar sorar.
—Peki, bu kişi neden siz olmayasınız? Hükümdar sizi seviyor. Size olan güveninden niye faydalanmayasınız. Niçin gerçekleri açıkça kendisine anlatmıyorsunuz?..
–Ben mi? Bir haftaya kalmaz beni zehirleyip öldürürler..
Ubucini, taşı yerine oturtur..
—Ehh. O kadarcık da oluversin gayri. Ne olur yani, seni öldürseler!..
•
Biraz da 1820’lerin İngiliz ilim ve siyaset adamı John Stuart Mill’den gidelim..
“Resmi bir makam için (bunu Türkiye için şöyle de okuyabiliriz ‘herhangi bir kamu görevi için’ daha ehil biri varken) oraya başkasını tayin eden bir hükümdar, Allah’a ve devlete karşı günah işlemiş olur” düsturunu İNCİL’de değil, KUR’AN’da okuyoruz.
“Hiç değilse çağdaş ahlakiyatta, kamuya karşı mükellefiyet fikrinin kabul olunan kadarcığı olsun, maalesef Hıristiyan kaynaklarında göremiyoruz”..
Küffarın aydını, Müslümanlığı ve Müslümanları böyle görüyorlarmış, bir zamanlar. Demek ki, İlahi kader, Atatürk’ü sebepsiz göndermemiş!.
Çift yönlü siyaset politikasında, at izinin it izine karıştığında, manzara işte böyle oluyor..
•
Kanal İstanbul’un, gerekliliği ve gereksizliği üzerinde yapılan ve yapılacak olan tartışma ve müzakereler, Kınalızade’den de onayını bulan başkanlık sisteminde, çözülemez görünümlü, bir karmaşaya yol açıyor. On yılı geçti. Savaş giderek büyüyor. Oysa, çiçek yağı ithalatında gümrük vergisi düşürüldü.
Mutfaklarımızda kullanabileceğimiz yağın yerli ve milli olabilmesi, kanalın yapılıp yaptırılmamasına bağlı. Bundan ötesi, acı reçetenin hikayesi. Baksanıza, zeytinlikler betonlandı, yeşil alanlardaki gökdelenler de, çoğunlukla merdivenaltı..
Ayçiçeğimizi soldurdu.
Tabandaki vasat halk, ekmeğinden olacağı korkusuyla mı hal ve ahvalimizi sorgulayamıyor,düşünce ve fikrini serbestçe açamıyor yoksa, Halife Hazreti Ömer’i hiç duyup işitmemiş mi?..
Referandumda da böyle oldu. Ya müslümandan sayılacaktın, ya da kafirlerden. Orada da at izini it izine karıştırdılar..
Allah’ın mutlak mülkiyetindeki toprağın metalaştırılmasıyla, zaman içerisinde meydana gelen mezarlık karaborsasının yol açtığı fiili yeşil alan israfçılığı, ödemeler dengesini çatlatıp patlatıyor. Her bir boş alana, adamına uydurulan kanun yolundan dikilen gökdelenlerin de, hazinemizin dibini kurutması da, cabadan..
Ürkütücü sessizlik ve sükut, ifade endişesinden mi, yoksa fikir fukaralığından mıdır?
Atilla ÖZDÜR
03 Aralık 2020
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/atilla-ozdur/aycicegi-34314.html
Not: Bu iktibastaki fikirler yazara ait olup, Adımlar’ın ideolojik ve siyasi anlayışına zıt görüşler sitemizi bağlamaz.