KONUŞMANIN TAM METNİ: NEO-LİBERAL, NEO-NAZİ KIRMASI ANGLOSAKSON HEGAMONYASI SAVAŞI KAYBETTİ!
Adımlar Fikir-Kültür-Siyaset Platformu Genel Başkanı sayın Ali Osman ZOR’un, geleneksel Bayramlaşma toplantımız sırasında (12 Temmuz 2022) gündem etrafında yaptığı değerlendirmenin yazlı metnini alakalarınıza sunuyoruz.
ADIMLAR Dergisi
Evet, başka?.. Bunları ben not alıyorum, bunlar değerli tespitler, hepsi de doğru…
Yani o zaman biz, geriye gidip haçlı seferlerinin muhtevasına bakmamız lazım; neyi kastediyor? Bence orada kastı şuydu –“bence” değil, kastı o zaten-; haçlı seferlerinde ilk zulme uğrayanlar Bizans’taki Ortodokslar oldular. Bizans Ortodoksluğu, zaten Konstantiniyye içerisinde büyük bir katliama uğradıktan sonra, oradan Anadolu’ya geçti Haçlı Orduları. Ve Ortodoks değildi onlar, onların mezhebi farklıydı. Yani Ortodoksları da katleden bir seferdi Haçlı Seferi, yani kastı oydu. O mânâda da bugün Rusya‘ya yapılanı evet, ben de öyle değerlendiriyorum: Yani o bir nevi, bu mânâda bir Haçlı Seferi!
Eyüp Kazan: Bu da şeye itiyor; Abdulhamit’in Panislamizm davası gibi Panslavizme itiyor.
Bu öyle değil! Yani şimdi meselâ Türk gibi düşün. Hani Azeri’ye de Türk diyorlar, işte diyelim Kırgız’a da Türk diyorlar, bize de Türk diyorlar, filân gibi… Aslında onlar öyle demiyor da, ben algıyı söylüyorum. Şimdi tamam bu böyle olabilir ama, meselâ Anadolu’daki bir Türk’ün karakteri başka, Azeri’nin karakteri başka ve ortaya koyduğu tarihsel birikim de başka… Mesela bir Sırp Slavla veya bir Ukraynalı Slavla veya bir Polonyalıyla, Rus da farklı… Yani ortak bir “Slav” var ama bir de işin içerisinde -onun da sebebini tabii şey yapmak lazım- yani, Polonya, tarihten gelen şey; hani “Eflak-Boğdan” filân diyoruz ya biz. Yani bir hat var orada. Yani o hat bir nevi sınır. Neyle sınır? Avrupa’yla, Doğu sınırı gibi. Avrupa gibi gözüken coğrafyada, aslında Avrupa’yla bir Doğu sınırı var orada. Birde Rusya’ya karşı düşmanlığı körükleyen bir güç var. Avrupa’nın daha gerisinde, daha kuzeyinde, Kuzey Avrupa dediğimiz. O Güney Avrupa’daki Slavları Rusya’ya karşı kışkırtan, kuzeyden bir akıl var. İşte biz buna ne diyoruz? “Anglosakson aklı”, “İngiliz aklı” diyoruz. Ve bunlardaki Rus düşmanlığı -zaten ikinci dünya savaşında da görüldü aslında mevzu, Birde de görüldü, öncesi de var bunun- Anglosakson Avrupa’nın genlerine işlemiş! Meselâ bunu İtalya’da, İspanya’da filân görmüyorsun. Yani bu daha çok orada var.
Hüseyin Turan: Protestanlarda var.
Orada var… Ve ne gariptir ki bugün, meselâ kim Rusya’ya saldırıyor? Amerika, İngiltere…
Eyüp Kazan: Almanya.
Almanya değil! Almanya aslında hep böyle geri duruyor. Rusya’yla işte o “gaz yolu” filân var. Neydi onun ismi?
Eyüp Kazan: Kuzey Akım…
İşte o Almanya‘yla olandı. Araları çok iyiydi aslında Rusya’yla. Birdenbire bu bastırınca, şimdi Amerika’nın baskısıyla o da bir şeyler yapıyor. Ama her hâlinden belli ki gönülsüz yapıyor. Çünkü onun işine gelmiyor… Orada kim var bak: Kanada, Amerika, Avustralya, Yeni Zelanda, İngiltere. Şimdi bu saydığım ülkelere dikkat edin, Çanakkale’de de bunlar vardı. Yani bizim Çanakkale’ye saldıranlar da bunlardı. İşte adam Yeni Zelanda’dan kalkmış da gelmiş burada, hatta mezarları filân da burada ya. İngiltere hakeza. “O zamanın Amerika’sı” diyelim İngiltere. Yani bu, zaten şey yaparken bunu ayırmak lazım. Rusya’nın askeri operasyonun etkilerinden biri olarak da bu görülebilir. Bu mânâda bu, evet, bu bir Haçlı Seferi gerçekten! Tabiî bunun sebepleri filân üzerinde tartışılır, ama meseleyi değerlendirirken şöyle değerlendirmek lazım bence, ıskalamamak için. Mesela 1453’de, İstanbul’un Fethinde, fetihten sonra meselâ neticeyi söylüyoruz değil mi? Ne diyoruz? “Bir çağ kapandı, bir çağ açıldı.” Şimdi bazen çağ açıp kapayan Fatih Sultan Mehmet olur, tarih 1453 olur; bazen de 2021-2022 olur, bu da Putin olur… Yani şu ân biz daha neticelerini şey yapmadığımız için, bu operasyonun, uzaktan seyrediyor pozisyonuna giriyoruz, bu yanlış… Yani neden yanlış bu?.. Mesela şu ân Rusya bu zaferi kazandı, onun tartışması yok…
Hüseyin Turan: Demin bir şey söyleyecektim de, erken olur diye söylemedim, herhâlde siz de oraya geleceksiniz? Yani son kertede şöyle olacak tahminim; Avrupa Rusya’yı tercih edecek. Yani suyun öbür tarafı, bu tarafa kalacak.
Şimdi şöyle demin siz söylerken ben zaten not aldım. Aslında o bahsettiğiniz; meselâ işte ne yapacaklardı? Putin’i tecrit edeceklerdi, halk ayaklanacaktı, bilmem ne olacaktı Putin devrilecekti. Şimdi kendileri devrilmeye başladılar. Biz o konuşmada “2 ay sonra bir daha görüşürüz” filan demiştik meselâ, en son Adımlar’da yayınlanan. Zaten 2 ay geçti. Şimdi Almanya kömür ocaklarını açıyor işte. Niye? Doğalgaz yetmeyecek, donacaklar! Enerji yok ısınacağı. Hatta “ısınma odaları” filân kurmayı düşünüyorlarmış.
Yani hikâye şu; bazen insan şeye inanamıyor, “bu insanlar gerçekten yaptıklarına inanarak mı yapıyorlar?” diye düşünüyorum ben. Evet inanıyorlar! Çünkü özellikle 90’dan bugüne kadar geçen 30 yıl içerisinde bir “Aptallaştırma Operasyonu” yapıldı. Şimdi meselâ dikkat ediyorum, bu olayla ilgili özellikle Avrupa liderleri, meselâ bu İsveç’in NATO’ya girmesi falan. Hiç alâkası yok, ihtiyacı yok filan durup dururken girdi. Yani niye, çünkü başında 40 yaş civarında, liseli kız havasında ama ortaokul seviyesinde bile bir muhakemesi olmayan bir Başbakan var! Yani diğer liderlere de baktığında aynı şeyi görebiliyorsun. İşte Kanada liderine filân; adam devlet başkanı mı yoksa reklam yıldızı mı belli değil! Diğerlerine de bakıyorsun, bunlar, hani şu ân ki bizde yansımaları da var: “Tarih”i dizilerden öğreniyor(!) ya insanlar; meselâ bunlar da tarihi CNN’den, BBC’den filân öğrendiler(!) Irak Savaşından bu zamana gelen kesintisiz bir propaganda!.. Rusya’yla ilgili algıları da öyle: Meselâ bunlar çok ciddi olarak gerçekten Rusya’yı, hani “Rus Ayısı” diyorlar ya, mesela bir “ayı” imajı var. Ki ayı güzel hayvandır. Bir uyandırdığın zaman bir daha uyumaz ayı. Bir de peşine takıldığı zaman mesela Sibirya Kutup Ayıları 100 kilometreye yakın hiç durmadan koşabiliyorlarmış. (Gülerek) Onu da söyleyeyim de. Onun için mesela “Kartal” ne kadar güzel bir sembol ise, aklı sembolize etmesi açısından; “Ayı” da gücü ve dayanıklılığı sembolize etmesi açısından o kadar bence iyi. Şimdi adamlarda bir Ayı imajı var, yani ayıyı böyle “ağır hareketleri olan” bir tip zannediyorlar. Bu 40 yıl içerisinde oluşan bu algının yansımalarını biz burada da görüyoruz. Mesela demin Aydın’ın söylediği; “1 – 1,5 aydan beri medyada her şey değişti.” Hâlbuki özellikle bu Global Haber diye bir kanal var, onu açın, arşivine girin. Bundan 3 ay önce neler yazıyor! Bir de bu uzmanlar vardı, bu Karakuş-Marakuş gibi. Yani insan inanamıyor. Yani bu kadar saçmalamak için niye “uzman” olur insan, ben onu da anlamıyorum. Meselâ “saçmalamak için tahsile gerek yok” demişim bugün not alırken. Ama “daha inandırıcı saçmalamak için” tahsile ihtiyaç olabilir! “Niye tahsil görüyor bu adamlar?” Daha inandırıcı saçmalamak için! Hâ bu inandırıcılığı arttırmak için de, saçmalık düzeyini inandırıcılık seviyesine denk getirmek için de “kurmay” oluyorlar!.. Şimdi meselâ ne diyordu (Karakuş): “Rus ordusu yan yattı, çamura battı!”, bilmem ne filân, değil mi, hatırlıyorsunuz onları. Adam 300 yıldan beri, 400 yıldan beri o coğrafyanın sahibi Rusya. Getirdiği askeri birliğin 10 kilometre ötesi Rusya birlikleri. Ne diyorlardı: Yok “suyu bitti!”, “yemeği bitti!”, “benzini bitti!”, bilmem “çamura saplandı!”, “şunu yaptı, bunu yaptı”… İşte “Kiev’e girdi, orada bilmem ne oldu” filân. Bugün ben de göremiyorum o tipleri.
Yani burada ne yapmak istediler, şunu yapmak istediler: 90 ve 2003 Irak üzerindeki propagandayı, olduğu gibi Rusya’ya tatbik etmek istediler. Hatta biz uyarmıştık değil mi; “12 yıl Irak gibi bir ülkeye ambargo koydunuz, çözülmedi. Dünyada sanayiye ve sosyal hayata lazım olan bütün stratejik hammaddelere sahip bir ülkeye nasıl bir ambargo koyup da çözebilirsiniz?!” Meselâ tahılsa tahıl, gazsa gaz, petrolse petrol, madense maden, ormansa orman. Bugün Rusya’da insan eli değmemiş ormanlar var, anlatabildim mi!
Şu açığa çıktı burada -yani onun için diyorum ben- bu savaş bitti! Bu savaşı Rusya kazandı. Rusya kazanmadı, biz kazandık! Tamam mı?! Bunu böyle içselleştirmemiz lazım! Yani hani “Doğunun bir evladı olarak selâmlıyoruz!” dedik ya; Doğunun evladı, Doğu adına bu savaşı kazandı! Gerçekten kazandı! Yani siz adınızdan ne kadar eminseniz, bundan da o kadar emin olmanızı istiyorum. Bu toz duman dağıldıktan sonra zaten mevzu belli olacak. Bu savaş bitmiştir! Savaşta bu tarafı çözmeye çalışırken, cephe içerisinde neler yaşandı: Bak Amerika iç savaşın eşiğinde! Yani şöyle düşünün, bu aptallıkları da dinlememiz lazım: Adam diyor ki, “McDonald’s gitti Rusya’dan!” Yani Rus halkı hamburger yemedi diye bir şey yapmaz, ama senin halkın gaz gelmedi diye, mazotun litresi yükseldi diye, senin rejimini yıkacak, anlatabildim mi!
Eyüp Kazan: Hollanda’da olduğu gibi; çiftçiler ayakta!
Senin başbakanın istifa edebilir, Johnson gibi! Japonya‘da, bu gerilimden, bu hareketlilikten istifade ederek, adam gidip Başbakanı öldürüp hesabını görebilir! Ve devam edecek bunlar!
Batı’nın şöyle bir özelliği var, Avrupa milletlerinin; orada toplumsal hareketler başladığı zaman, kesinlikle, % 99 “rejim yıkıcı” bir muhtevaya bürünüyor. İşte bak Batı değil, meselâ dünyanın diğer kıtalarına bakalım; en son Sri Lanka’daki olay meselâ. Şimdi bunların hepsi kelebek etkisi hâlinde -değil mi?- Rusya’daki bu şey herkesi etkiliyor.
Dolayısıyla da burada kaybeden Neoliberal, Neonazi kırması Anglosakson hegemonyasıdır! Burada kaybeden budur! Daha gizlenemeyecek bir şekilde biz ekranlarda da göreceğiz bunu. Bundan dolayı iş tâ “Roma’nın yıkılışı”na kadar gidebilir Avrupa’da.
Aydın Alkan: “Hesaplaşma” mânâsına mı?
Tabi! Roma’yı kim yıktı meselâ? İşte bu Kuzey Avrupalılar yıktı, değil mi! Halbuki Avrupa’nın temsilcisi Roma’ydı. Bugün kim Roma; bugün İtalya, İspanya -işte Akdeniz-, Portekiz meselâ… Roma bunlar!
Yusuf Aydın: Kuzey, Pagan anlayış!
Avrupa adına konuşanlar ise azınlıkta… Onun için bazı komiklikleri hemen yakalamamız gerekir. Ne yapmışlardı Irak’ta; “Saddam ve Dünyanın Gerisi”, yani “Dünya Saddam’a Karşı!”, propaganda buydu! Yaşı yetenler bilir. Ki “dünya” dedikleri onlardı işte; Anglosakson Hegemonyasını kuranlar. Şimdi aynı şeyi Putin‘ e yapmaya çalışıyorlardı. Şimdi Putin’i -fark ediyorsunuz değil mi?- aşağılamaya çalışıyorlar ama nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. İlk günler neydi; işte “Putin Dünyaya Karşı!”, “Dünya Putin’e Karşı!”… “Dünya” dediğin kim?!. Çin, Hindistan, Afrika’sı Ortadoğu’su filân aldığın zaman; sen, 300-500 milyon kalıyorsun dünyanın karşısında! Yani bugün aslında mevzu; Anglosakson dünyasına karşı olan bir Dünya söz konusu!
Eyüp Kazan: Ama kitle zehirleniyor!..
Bence öyle değil! Yani bugün Türkiye’de de -geçen gün okuduğum bir araştırma- % 80, % 80 üstü aslında Rusya’yı, Putin’i destekliyor. % 10 çekimser, çekimseri de desteğe al sen; diğer % 10’u da sayma zaten.
Ve sürdürülebilir bir güç! Bunu dünya bu operasyonla öğrendi. Onlar da şimdi öğrendiler. Hatta bir CIA yetkilisi vardı, o “İskender Füzeleri”yle ilgili zannedersem söylüyordu; “ya bizim hesabımıza göre füzelerin bitmesi lazım!” diyor. 30’uncu günde mi, 40’ıncı gündemi, “hâlâ atmaya devam ediyor” diyor. Anlatabildim mi… Bu da onun endüstriyel altyapısının ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Zaten “askeri güç” bu demektir. Bir uçağın düştüğü zaman, daha yere inmeden ânında yerine uçak koyabiliyorsan, sen güçlüsün. Yani şimdi buradan da şöyle bir şey diyebiliriz -hani bu “Neo-Osmanlıcılık” falân oynayanlar var ya-; yani senin zaten gücün yetiyorsa, hepimiz oynayalım, sorun yok. Bu, böyle oynanır işte!
Adnan Demir: Rusya tarafından bir açıklama geldi bu konuda: “Bu gücümüz, şu ânda gördüğünüz, operasyonda kullandığımız güç, %10’u” falân gibi.
Bence %10’u da değil. Çünkü bunlar uluslararası hukukta, uluslararası ilişkilerde geçerli olan tabirlerdir; mesela bir “savaş” demiyor, “askeri operasyon” diyor. Askeri operasyondan kasıt; gücünün belli kısmını, silahının belli türlerini kullanmak demek… Dediğim gibi, yani öbür taraf kesinlikle yenildi!
Yani bir de işin ahlâkî tarafı var… Son 100 yılın -bence, benim açımdan, iyi takip ettiğini düşünüyorum-, en ahlâkî savaşını yapıyor Rusya!.. Yani karşı taraf “Yalanlar üzerine” yaparken -yani çağın değiştiğini buralardan da anlayabiliriz- Rus propaganda makinesi ise epeyden beri unutulmuş olan bir şey üzerine, “Doğru üzerine” propagandasını yapıyor. Siz de takip ediyorsunuz, bak söylenen hiçbiri doğru çıkmadı! Yok “katliam”mış, yok “siviller öldürüyor”muş; belki de bugüne kadar Savaş Tarihinde en az sivil zayiatı yaşanıyor bu savaşta.
Hüseyin Turan: Böyle bir devlet adamı, bir operasyonu plânlarken 5 sene öncesinden filân hazırlığını yapmıştır; 5 sene sonrasını görmüştür. Meselâ 5 sene önce, bu Ukrayna’ya bir operasyon planlamıştır.
Şimdi 2014’ten beri NATO, orada, Ukrayna ordusunu hazırladığına göre… Bunlar hep açık şeyler…
Hüseyin Turan: Bir de adama bakıyorsun, baktığın zaman anlıyorsun, adam “devlet adamı” yani.
İşte onu da hemen çerçeveleyelim: Yani bu aslında herkesin; liberal olsun, İslamcı olsun, faşist olsun, herkesin söylediği bir şey vardı son zamanlarda. Hani o, Platon’un “filozof devlet başkanı”… Şimdi karşında bir “filozof devlet başkanı” var aslında! Bak oraya not almışım; adamın (Putin) bütün konuşmaları -okumanızı özellikle tavsiye ediyorum!-; “nereden geldik?!”, “nereye gidiyoruz?!”, “nasıl yaşayacağız?!”. Bak bu 3 başlık altında değerlendirme yapıyor. Yani Ukrayna Savaşı, sadece silahların kullanıldığı bir savaş değil ki orada Batı’yla yapılan. İşte işin LGBT kısmı var değil mi, aile kısmı var, içtimai düzen kısmı var, hayat tarzı kısmı var! Bunu yaparken de; “biz şuradan geldik diyor, şuraya doğru gidiyoruz, buraya doğru gittiğimiz için de böyle yaşamamız lazım!” diyor. Ve oradaki hüküm cümlesi de ne demişti; “eğer bugün biz Batı’ya müdahale etmezsek, harekete geçmezsek bir daha durduramayacağız!” Ve burada altyapının ne kadar sağlam olduğunu da görüyoruz biz.
Diğer liderlere baktığımızda; işte Johnson Şebeğine bak, İsveç’in demin dediğim liseli kızına bak, Bunak Biden‘a bak! Anlatabildim mi. O, Kanada’nın artistine bak, ne yapacağına bir türlü karar veremeyen Macron‘a bak… Anlatabildim mi?.. Bunların hepsini toplasan -bizim buradakiler de dahil- bunu ben samimi söylüyorum, yani şey yapmıyorum öyle, karşımızda da olabilir Putin, onu da söyleyeyim… Meselâ karşımızda olan liderler yok muydu? Mesela bir De Gaulle vardı Fransa’da, değil mi? Zaten De Gaulle’den sonra da devlet adamı gelmedi… İşte orada McCarthy’ler vardı, Kennedy’ler vardı meselâ Amerika’da. Ciddi devlet adamları vardı… Yani bugün hani o “yeni çağın devlet adamı profili”nden bir şey görüyoruz biz Putin‘de. Yani yeni çağın devlet adamı bu Johnson tiplemesi, öyle bir tipleme değil Bu tipleme! Etrafıyla birlikte… Yani o, bizim İBDA’da “Remz Şahsiyet” diye bir dava var ya… Şimdi böyle bir Devlet Başkanı olunca da, etrafında Dışişleri Bakanı’ndan Sözcülerine kadar öyle tipler oluyor. Değil mi, ne kadar kaliteli!
Yani şu ân Avrupa halkları veya Avrupa bürokrasi, siyaseti de bence bunun farkında, bundan dolayı da gerilim artıyor. Yani Rusya’nın, “Doğu’nun bir unsuru olan Rusya”nın yenilemeyeceği, gerçek gücünün kendilerinin bilgisinin de üstünde olduğu bence çıktı meydana. Yani düşünün; bütün dünyanın silahı öbür tarafa (Ukrayna Neonazilerine) gelirken, Rusya daha bir yerden 1 mermi bile almadı! Yani zaten öyle bir şey olsa, onun propagandasını da yapmaya çalışırlar ya.
Mesele sadece bir askeri mağlubiyet, galibiyet mevzusu değil… Onu söylemeye çalıştım ben: Bir çağ kapanıyor -kapanan çağ belli!-, yeni bir çağ açılıyor! Şu anda da meselâ savaşın uzaması -onu da söyleyeyim-, Rusya’nın işine geliyor. Çünkü bir taraftan ilerlerken, bir taraftan da dizayn ediyor Rusya. Ekonomide yeni atılımlar yapıyor. Meselâ aldığı bölgeleri siyasî olarak düzenliyor; işte orada vatandaşlıklar veriyor, bilmem ne yapıyor filân. Yani yeni bir düzen çabası içerisine giriyor, bu düzenin de o tarafta hiçbir alâkası yok…
Bu savaş üzerinde savaşın etkileri üzerinde daha söylenecek çok şey var. Ama şu, tekrar ediyorum ben; Neo liberal, Neonazi kırması Anglosakson hegemonyası kaybetmiştir! Artık cephe içi gerilimlere hazır olmak lazım. Çünkü demin Selâmi abi söyledi; “20 yıl da burada”. 20 yıl buradaki, bu Anglosakson hegemonyasının temsilcisiydi! Anlatabildim mi? Dolayısıyla bunun böyle halka halka yayılması, cephe gerisinde veya cephe içerisinde de o işbirlikçileriyle beraber tasfiye olacaklar. Şu an bence o dönemi yaşıyoruz. Ufak tefek işte Arnavutluk‘ta, Sri Lanka’da, Avrupa‘daki o gösterileri, hareketlenmeleri de bu çerçevede değerlendirmek lazım. Ki, Birleşmiş Milletler‘de filân bile kavgalar, dövüşler çıkabilir. Avrupa Birliği’nde hakeza çıkabilir. Çünkü İngiltere’nin Avrupa’daki küstahlığı, bence aslında bitti de, şimdi son 5 dakika, 10 dakika uzatmaları oynuyorlar.
Yani benim özellikle altını çizdiğim husus, biz kazandık!.. Yani Rusya “at başı” böyle, yani o Batı’yla Doğu arasındaki şeyde “timing – zamanlama” sorunsuz ve müthiş olarak oyuna girdi. At başı kazandı!.. Eğer ki bu çıkış gecikseydi -Allah’ın gücüne sınır yok tabii ki. Ama sebepler alemi içerisinde-, Batı gücünün nasıl durdurulacağına dair kimsenin bir fikri yoktu.
Hamza S. Keskin: Rusya, Ukrayna’dan sonra Avrupa’da ya da Ortadoğu’da sömürgeciliğe geçebilir mi?
Geçseydi geçerdi zaten… Rusya’nın bu coğrafyada öyle bir sömürgeciliği de yoktu zaten, ona da dikkat edelim! “Nüfuz alanı” denilen bir şey bu. Bunun adı “ittifak” olur. Mesela adam Libya ile ittifak kurabilir, Türkiye ile kurabilir. Eşit ittifaklar… Ama şunu görmek lazım; bu hamleden, bu şeyden sonra NATO’nun artık sağa sola elini kolunu sallayarak müdahale imkânı kalmadı! Çünkü NATO’ya direnecek bir gücün -bir kere kafadan- Rusya diye bir müttefiki var!
Yani nasıl söyleyeyim; her tarafı etkileyen bir şey. Orada da, Ortadoğu’ da da… Şu ân özellikle bu bahsettiğimiz o “Batı karşıtı” olanların hareketlenmeleri bence artacak. Bu şu; yani Yeni Bir Çağ geliyor, yeni bir çağın, gelecek düzeninin ayak sesleri bunlar. Şimdi o nereden şekillenecek? Biz daha önce söyledik; Türkiye’nin buna katkısı ideolojik olmalı. Şimdi askeri olarak hâlin meydanda, teknolojik olarak hâlin meydanda, ikisi de senin “stratejik unsur”un değil… Yani o hani “yeni bir dünya kuruluyor, bu dünyada söz sahibi olmayan milletlere hayat hakkı yoktur!” (Necip Fazıl Kısakürek) sözü vardı ya! Şimdi yeni bir dünya kurulacak, bu dünyada söz sahibi olmayan milletler, farklı konumda olacaklar. Buradaki hikâye; “Türkiye burada neyiyle söz sahibi olacak?” Şimdi buna “İdeolojik olarak söz sahibi olacak!” deniliyorsa, demek ki Türkiye’deki İdeolojik Mücadeleyi kazanmak lazım! Ki, bu şeye girilebilsin. Bu da Türkiye’deki mücadele alanını gösteriyor bize. Yani “iktidarla ne yapmak istiyorsun?” sorusunun cevabı aslında. Bu şeyden bakıldığında -şu ân için- meselâ “devrimci bir politika”, “devrimci bir siyaset” ne yapar?.. Eğer Türkiye’de gerçekten öyle bir şey olsa ne yapacak; hemen NATO’ dan çıkman gerekir! Birincisi bu, anlatabildim mi?!. İkincisi özellikle Rusya’yı “stratejik müttefik” ilan etmen gerekir! Üçüncüsü, tarihsel bir değerlendirme yapman gerekir. Meselâ bizim burada “Rus fobisi” yayan bir lobi olduğu gibi, bu Anglosakson Batı’ ya bağlı. Aynı lobi, “Türk fobisi” yayan başka bir lobi de Rusya’da var. Ama özellikle 100 yıllık süreç içerisinde onların aydınları -şu ân isimlerini şey yapamıyorum, isimleri var ama bende- tâ 100 yıl önce başlayan bir çalışmayla o Türk fobisini, yani Türk düşmanlığını en aza indirdi. Yani orayı revize ediyorlar, anlatabildim mi.
Şükrü Keskin: Meselâ Aleksandr Dugin …
O en son halkalardan. Onun ustaları var, üstatları var, tâ geriye doğru gider. Şimdi böyle bir devrimci şey, burada da stratejileri gözden geçirecek. En basitinden; dün düşman olduğun, bugün müttefikin olabilir, yani bunda bir şey yok…
Şu ân Ukrayna’daki yürüttüğü operasyonda Rusya nasıl böyle adım adım, eze eze, basa basa, ala ala ilerliyor ya. Hissediyorsunuz değil mi? Öyle adım adım gidiyor böyle santim santim şey yapıyor ama böyle kazığı da oraya çakarak. Yani görüyorsun, “artık geri adım atması mümkün değil” diyorsun bu adamın. Yani burada da böyle bir anlayış yürüdüğü zaman, Yeni Bir Dünya Düzeni kurulur. Ve yeni bir dünya düzeninin aslan payı -Kumandanızın tabiriyle- Türkiye’ye ait olur. Çünkü, beklenen… İslâm dünyası dışında, zaten bir teklifleri yok bu adamların. Yani “içtimâî düzen” açısından. Meselâ ahlâkî bir savaş veriyor, ama “ahlâkın hakikati” olarak da tam bağlanamıyor. Meselâ Çin’e baktığın zaman, zaten orada din kaynaklı bir ahlâka dair bir şey göremiyoruz.
Bir çağ kapandı Allah’ın izniyle. Son dakikada bir hamleyle bir çağ kapandı, yeni bir çağ da açıldı. Şimdi o açıdan yeni çağ içerisinde nasıl kurulacak denklemler, düzen nasıl kurulacak?.. Ben şimdi bakıyorum, Rusya’da ona yönelik, bütün çalışmalar ona yönelik. “Ruble ile alışveriş” işte, oradan gazı meselâ “almazsan alma” diyor, Hindistan‘a veriyor. Hindistan’a 3 liraya veriyor. Almanya 4 liraya aldığı gazı, Hindistan’dan 6 liraya alıyor bu sefer. Yani gaz alması da kötü oluyor, çünkü Hindistan topladığı gazı Avrupa’ ya satıyor zaten. Şimdi orada Hindistan’a da Amerika bir şey diyemiyor. Çünkü onunla da bir hesabı var. Şimdi Hindistan’da Amerika’nın bu zaafını istismar ederek habire devam ediyor, Ruble ile de ödeme yapıyor Rusya’nın isteği doğrultusunda. Çin zaten orada şimdi gözlüyor bunların durumunu. Hâ, her ân bir “Tayvan Savaşı” da çıkabilir. Onu da bir yere not alalım. Ben olsam girerim şu ân, yani o hesabı hemen kapatırım. Çünkü müdahale edecek gücü filan kalmadı Amerika’nın. Amerika’nın kendi içinde stokları bitmiş. Yani bu mevzu da çok ayrı bir mevzu. Bunlara hep dikkat etmenizi istiyorum. Yani şöyle meselâ diyor ki, Karakuş denilen bir uzman(!) var, “kurmay”. Adam şeyleri koyuyor işte -misal, rakam önemli değil- “Yâ Amerika diyor, savunma sanayiine yıllık -misal- 100.000 dolar harcıyor! Rusya, diyor 15.000 dolar harcıyor. Zaten bu diyor denk güç değil!”… Şimdi geri zekalı herif, harcanan para miktarında eşit bir şey oluyor zannediyor! Adamın şimdi üretim ilişkileri farklı. Sistem farklı bir kere, Rus ile Amerikan sistemi farklı. Üretim ilişkileri farklı, insan tipi farklı, malzemesi farklı! Senin 100.000 dolara, hatta 300.000 dolara mâl ettiğin şeyi, adam 15.000 dolara mâl ediyor! Adam bunun farkında değil! Bunlar “uzman”!.. Bak dikkat edin, yani bizim memleketimizin hâlini anlamak için söylüyorum ben. Meselâ Çin’de; geri zekalı diyor musun sen “Mercedes’i, efendim Bosch’u falân hep Çin’de fabrika kurdular, değil mi. Peki adam buradaki fabrikayı ne oluyor da alıp oraya götürüyor?!.” İş gücünden dolayı! Sen burada 2.500 – 5000 dolar maaş veriyorsun işçiye, adam Çin’de 100 dolar veriyor! 100 dolarla 5000 dolarlık işin 2 katını yaptırıyor. Şimdi sen bunu göz önünde almazsan dersin ki “yâ o 100 dolar işçiye veriyor, bu 5000 dolar veriyor?!” Bunların üretimi bir olabilir mi filân diye düşünürsün. Şaşkınlıklar buradan zaten.
SERBEST OLARAK DEVAM EDEN SOHBETTEN BÖLÜMLER…
Yani burada şöyle bir şey var, yani “merkezden muhite” bir dalga olduğu gibi, “muhitten merkeze doğru”da bir dalga söz konusudur. Bunu siyasete tatbik edersen eğer, senin ayağını bastığın alan, merkez Türkiye olduğuna göre; Türkiye’de yapacağın bir şey çevreden başlayarak dünyayı etkileyebileceği gibi, çevrenin en dış çeperi dahil olmak üzere, çevrenin herhangi bir halkasında olan bir şey de, senin merkezdeki durumunu etkileyebilir. Yani bu meselâ -illâ bir şekilden bahsetmiyoruz, bir tavırdan bahsediyoruz- meselâ aklıselim bir politika olsa, bahsettiğimiz şeyi, adam isterse Kemalist olsun o da bu tavrı almak zorunda! Hani demin dedim ya; jeopolitik mekâna dayalı bir şeydir. Şimdi mekân üzerinden tahlil yaptığı zaman adam, şimdi Irak, Suriye -değil mi?- Dedeağaç, Yunanistan… Böyle tepeden kuş bakışı haritaya bak, Türkiye haritasına; her taraftan kuşatılmışsın!.. Hem sınır dışındaki işbirlikçiler üzerinden kuşatılıyorsun, hem sınır içindeki işbirlikçiler üzerinden kuşatılıyorsun! Yani meselâ Irak ve Suriye’deki Batı işbirlikçileriyle, o işbirlikçilerle işbirliği içinde olan sınırın bu tarafında işbirlikçiler yok mu?!. Bak ne kadar kuşatılmışsın, her taraftan! Bunlara hayat öpücüğü veren ise NATO, 50 küsur tane üssü var Türkiye’de! Böyle geldi bu iş. NATO’da görevin neydi senin? “Rusya’yı dikizlemek”!.. Al takip edeceğin ülke bu (Amerika), hadi bakalım dikizle!.. Şimdi Rusya NATO ile savaşıyorsa eğer, bunu resmileştirirse, otomatikman 50 küsur tâne NATO üssü onun da hedefi olacağına göre… Anlatabildim mi?.. Yani 2014’ten beri bütün silahlarla eğitilen bir Ukrayna ordusunun, 600.000 kişilik bir Ukrayna ordusunun 2 gün dayanamadığı bir Rus gücüne sen burada neyinle dayanacaksın? Kıçıkırık 3 tane SİHA’nla mı? Üstelik sana da saldırmayacak adam; “ben Türkiye’ye saldırmıyorum!” diyecek, “Ben NATO’ ya saldırıyorum!”
Şakir Bilmez: Kültürler arasında bir savaş aslında, Ruslarla Ukraynanılar arasında…
Tabi tabi, kültürel bir sıkıntı var aslında. Bunları bilmeyince, değerlendirmeler eksik kalıyor. Yani zannediyorsun ki, işte “NATO geliyor”, “buradan o geliyor.” Hayır! Bunun tarihi arka plânı da var. Yani şimdi meselâ biraz hafızanı yokluyorsun, bakıyorsun; genlerine işlemiş Rus düşmanlığı. Yani ben orada “Rus düşmanlığı”yla “Türk düşmanlığı”nı denk görüyorum Batı’da. Aynı mantık, aynı mantalite. Onun için de atla ilgili bir kitap vardı. Kırgızistan’da okumuştum. Orada yazar diyor ki; “Doğu’da atlı kavimler birleştikten sonra, Batı’nın gerilemesi başladı” diyor. Atlı kavimlerden kastettiği Türklerle, Araplar. “Steplerden gelen Türklerle, çöllerdeki Araplar bir coğrafyada birleştiler” diyor. İşte o zaman hani Bizans, Roma filân var ya. “Batının gerilemesi başladı” diyor. Bence meselâ Batı açısından bu, kötü bir tecrübe oldu. O zaman anlayamadı belki o göç olayları bilmem ne. Nereye varacağı filân bilemedi, engel olamadı. Ama aynı coğrafya mahkum iki ulusun, meselâ Ruslar ve Türklerin birlikteliğinin nelere sebebiyet verebileceğini çok iyi bildiğinden dolayı… Meselâ biz 17 kere mi savaştık Ruslarla?!. Hemen hemen hepsi İngiliz provokasyonuydu!.. Mesela en son kırım savaşı da öyledir. Bugün o şeyler yok. Yani büyük provokasyon yapacak gücü yok. Rus siyaseti onun o gazına gelmiyor.
Adnan Demir: İşte “Rus siyaseti gelmiyor”, Türk siyaseti gelmişti oysa…
“Türk siyaseti” diye bir şey yok! Demin söylediğimiz gibi…
Şakir Bilmez: “Türk siyaseti” baştan beri kuyrukçu siyaseti!
Adnan Demir: İşte Suriye’de en son denediler aynı şeyi “uçak hadisesi”nde.
Tabi, tabi!
Adnan Demir: Eğer Rusya da o oyuna gelmiş olsaydı, Allah korusun ne olacağı belli değildi.
Şakir Bilmez: Şöyle bir şey tedâi ettirdi o “atlıların birleşmesi”; Türklerle Araplar İslâm üzerinde birleşiyorlar.
Onu söylüyor, zaten öyle birleşiyorlar!
Şakir Bilmez: İslâm’la savaşıyorlar, Haçlı Seferlerinin muhatabı Türkler, müslümanlar.
Ya işte o süreçten, sen şeyden al bu sözü Malazgirt‘ten itibaren al, hatta Dandanakan’dan alalım. Hani Türkler geliyor ya… Buraya gelince kimle karşılaştı?
Şakir Bilmez: Bizans!
Oradan al, o tarihi devam ettir… İşte, Haçlı Seferleri başlıyor. Haçlı seferlerinde Araplar da var biliyorsun, direniyorlar, şey yapıyorlar.
Şakir Bilmez: Muhatap zaten Kudüs ilk Haçlı Seferlerinde.
Tabi tabi… Hâ orada -demin sen gelmedin konuştuk- Haçlı Seferlerinin ilk mazlumu da Ortodoks Bizanstır!.. Anladın mı?
Yusuf Aydın: Yani mevzu tâ Doğu Roma mevzuundan başlıyor.
Buraya gelmeden Konstantiniyye’ye, Bizans’a giriyor Haçlılar. Büyük katliamı orada yapıyorlar. Putin, hani Libya‘da “bu bir Haçlı Seferidir!” dedi ya! Derken ki backgroundu bu işte! Çünkü Ortodokslar da o Haçlı Seferlerinin şeyine uğradılar.
Şakir Bilmez: Haçlıların mağduruydular.
Mağduruydular… Demin onu diyorduk; kim var?.. Amerika, İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada… E, Çanakkale‘ye de bunlar gelmişti meselâ!.. Bak hep aynı şeyler!
Şakir Bilmez: Düşman ittifakı hep aynı aslında.
Aynı!
Eyüp Kazan: O mânâda “salgın”ın başat ülkeleri de onlar. Yeni Zellanda, Avustralya, en sert “tedbirler”in uygulandığı yerler.
Şimdi yine bir tezgah içerisindeler ama, bu sefer yemeyecek. Çünkü gerilim yine arttı ülkelerde. Sokak hareketlerini engellemek için milleti yine evlere hapsetmeye kalkabilirler! Öyle bir şey var, ama o tezgaha düşmememiz lazım!
…
Yani demin izah etmeye çalıştım ya. Meselâ silah sanayiinin sistemi farklı. Sen 300 milyon dolarla yapıyorsun, adam 15 milyon dolarla yapıyor! Senden daha çok şey yapıyor. Niye? Sistem farklı çünkü… Şimdi burada da; sen NATO Tezgâhından geçmişsin, dünyada bütün ordu taktik ve sistemlerini NATO zannediyorsun! .Öyle birşey yok ki!.. Hâlbu ki sen gerçekten bir uzman olsan; bir savaşın gidişatını değerlendirmek ortaya konulan stratejik plânla alâkalıdır. Şimdi, adam koymuş zaten stratejik plânını. Değil mi? Putin söylüyor zaten; “hedefimiz bu” diyor. “Birinci hedefimiz Rusların yaşadığı bölgeyi Neonazilerden temizlemek!” “İkinci hedefimiz” bilmem ne… “Üçüncü hedefimiz Ukrayna’nın NATO’ya girmesini engellemek”… Şimdi sen, savaşı buna göre değerlendireceksin!.. Buna göre bakacaksın; gücü yetiyor mu, yetmiyor mu filân… Yok, öyle birşey yok; “Kiev’e gelmiş, işte alamadığı için….” O bir fırsattı! O Stratejik Plânın bir parçası değildi ki! O, taktik içerisinde gelişen… Bir gün öncesinde bir konuşma yaptı; “Askerlere bunu (Zelensky), yönetimi devirin” dedi. “Sizinle anlaşmak daha kolay olur” dedi. O ara bir baskı verdi Kiev’e, “onlar cesaretlensin” diye… Baktı ki oradan bir hareket çıkmadı, döndü tekrar asıl yığınağına… Eğer ki oradan bir hareket çıkarsa kötü mü olurdu?!. Değil mi?.. Daha az masraf olurdu, daha az yıkım olurdu, tereyağından kıl çeker gibi hâllolurdu…
Şimdi sen bunu alıyorsun; “Yok yok, onun plânı oydu! Oraya girmek!”… Onun plânı oysa, gitmesine ne gerek var? Adamın elinde Amerika’yı vuracak silah var zaten! 100 tâne 200 tâne üst üste füzeyi yağdırır oraya. Bunun en yakın misâli ne? 2003’te Irak’taki “halı bombardımanları”nı, bilmem neleri falân unuttuk mu biz!!! Değil mi? Bu çapta bir güç, bir ülkeye savaş için giriyorsa, bak öyle giriyor: Ne sivil kaldı, ne hayvan kaldı, ne börtü böcek kaldı, hiçbir şey kalmadı Irak’ta!!. Hepsini öldürdüler!.. Adam(!) mevzu öyleymiş gibi gösterip, “bunu da başaramadı!” diyor… Öyle değil! Ortada bir seferberlik filân yok! Bak ekonomi devam ediyor, insanlar yiyip içiyorlar, enflasyonu düşürüyor, bilmem ne yapıyor? Kimsenin malına mülküne el koymuyor devlet… Burada sen nasıl Suriye’de operasyon yapıyorsan, bu da buna operasyon yapıyor işte… Yani, o tipler alçak!
Meselenin aslı, Doğu-Batı çatışması! Bunu hiç hep işleyelim… Alta doğru inince “Rusya – NATO Çatışması” deriz. Tamam mı? Daha aşağıya ineriz işte “Amerika – Türkiye çatışması” deriz… Onlar alt başlıklar. Ama üst başlık; Doğu-Batı çatışması! Bütün dünyada da bu böyle algılanıyor. Bu niyetle taraflar hareket ediyorlar. Yani Rusya kaybederse Doğu kaybedecek; NATO kaybederse Batı kaybedecek!.. Rusya kaybederse, Eski Düzeni faşizan bir şekilde, “Neonazi kırması” olarak bütün her tarafa dayatacaklar! Ama bu taraf kazanırsa, herkes insan olduğunu hatırlayacak!.. “Biz insanız!” diyecek… Yani hesaplar basit. Buradaki hesaplar da basit -buradaki alçakların!- Ne yapıyor? Gözlüyor: “Rusya güçsüzleşecek, Yeltsin zamanına dönecek! Amerika koltuğunun altına alacak Rusya’yı. O şekilde Avrupa’nın parçası olacak. Onunla beraber Çin’e yüklenecek. O ara Asya’da falân boşluk olacak. Bizim Turancılar o boşluğu falân dolduracak”… Beklenti bu!.. Bundan da onların haberi yok(!)… Yani Çin’in, Rusya’nın, Amerika’nın falan bunlardan haberi yok(!)… Yani o doksanlarda giriştikleri; ellerine James Bond çantası alıp, hilâl bıyıklarıyla yağmaya gitmişlerdi ya Azerbaycan’a!.. Sonra oradaki tipler bunları nasıl bir sahtekâr olduğunu anlayınca hepsine tekmeyi vurdular… Şimdi de aynı hayâli kuruyorlar! Yavşak takımı…
Adam mekâna kafası çalışıyor ama, mekânın da bir zamanın tecellisi olduğunu anlamıyor! Yani mekânın, zamanın tecelligâhı olduğunu. Yani “ruh” neyse, o tecelli edecek…
Adnan Demir: Ben şaşırdım ama onların bu duruma düşmelerine…
Şaşıracak bir şey yok!.. Onların zihni de gelişmeleri kavramıyor… İşte bu, kısım kısım… Yani nasıl ki bir koşuya 100 kişi başlarsın. 5 bine kadar 100 kişi gelir, 6 binde 10 kişi gider… 7 binde 20 kişi… 8 binde filân derken; 10 binde bir bakmışsın 10 kişi göğüslemiş!.. Şimdi sen 5 binde adam elenmedi, “Aa, bu koşuyor!” diyerek 10 bini de geçeceğini zannedersen, yanılırsın… Nefesi, yani zihninin hadiseleri algılama şekli yetmiyor. Bizim içimizde de böyle başladı zaten. Hadiseler karmaşıklaştıkça; çünkü zihin karmaşık hadiseyle muhatap olduğunda yorulur. Farklı farklı işlemler yapması gerekiyor. Yani meselâ şimdi bir “bakkal hesabı” yapıyorsun: “10 liraya aldım. 10 liraya aldığım şeyi yüzde 25 kâr koyarak satıyorum. Ne yaptı? 12 buçuk lira!”… Tamam eyvallah… İş şimdi daha böyle, fiziğin karmaşık denklemlerine filân geldiği zaman?.. O zihinle, o denklemi çözebilir misin?!.
Bir ideolojik tutarlılığın kendini gösterdiği gerçek noktalardır bunlar… Halbuki sen geliyorsun işte, meselâ Irak işgali oluyor. Tamam, orada Irak’ı destekledin. Şimdi ben de sana diyorum ki; Yani mazlum olduğunu bildiğin zaman mı destekliyorsun?!. Yani “nasıl olsa bu Amerika’ya yenilecek, mazlum; biz de Amerika’nın karşısında yenilmesi garanti olanı destekleyelim!”… İnsanın aklına bu da gelir. Bu da en sefil Amerikancılıktır!.. Anladın mı?!. Yani bir mazlumun, yenilmesi garanti olan birinin üzerinden Amerikancılığını gizliyorsun! Sen şimdi orada Turancılık(!) oynuyorsun. Kime karşı? Rusya’ya karşı! Senin Rusya’ya karşı Turancılığın, köşeyi tutmuş Amerika’nın plânı zaten, geri zekalı! NATO’daki misyonun bu zaten senin! Rus düşmanlığının sebebi de bu… Ondan sonra başlıyorsun; “Kırım’da şöyle oldu!”… Ne oldu Kırım’da? Ne olmuş Kırım’da?!. Şimdi İstanbul kimin?.. Yunanlıların mı İstanbul?!. Meselâ birisi bize böyle dese, “İstanbul aslında bizim!” dese, “lan yürü git!” deriz, “biz bileğimizin hakkıyla aldık burayı!” deriz, değil mi? Kırım’ı da Rusya bileğinin hakkıyla aldı… Öyle “bizimdir, bizimdir” hikâyeleri filân yok! Aynı Irak gibi, Suriye gibi!.. Bunu yaparak… Zaten bu ne zaman yapılıyor?.. Rusya aslında Türklerin hiç gündeminde yoktur. Türkiye’nin ne zaman gündemine giren Rusya? Ne zaman ki Batıyla bir sürtüşmesi olur, hemen buradakiler harekete geçer!..
Bu tür tuzaklara hiç düşmememiz lazım. Biz bunu bütün olarak görüyoruz: Asya bir bütün! Doğu bir bütün!.. Mesela biz o zaman (2000’ler) İran mevzuunda ben çok tekrar ettim, hatırlıyorum onu: İran, fiilî olarak Amerikayla bir savaşa girsin, hiçbir ön şart, koşul, bilmem ne olmadan biz İran’ın yanındayız, destekliyoruz!.. Yani “o Şiîymiş, bilmem neymiş”, bunu karıştırmayız… Çünkü neticede biz, bir coğrafya üzerinde bir mânânın mücadelesini veriyoruz. İngiltere’yle bir savaşı İran’ın, tabii ki bizim işimize gelir. Aynı şey Rusya için de geçerli.
Yani sahtesinden bir “dini hassasiyet” gösteriyorsun. Onu “tavır”mış gibi sunuyorsun!
…
“Siyaset belgesi”nde bu…Hani bizim de var ya “siyaset belgeleri”… “Rusya’nın taktik alanına girmez, diyor bu”… “Bu stratejik bir unsurdur. Ona göre hakkını vererek bu ilişkiyi yürütmeli” diyor… Ve hassas olduğu tek konu da Şiîlik ve Vahhabilik, ne hikmetse!..
“Orta Asya’da Amerikan Üssü” filân diyoruz ya… Adam mücadeleyi Amerikan üstüyle, Amerikalılarla yapmıyor ki! Amerikalıların hayatta gücü yetmez Ruslara orada! Adam orada mücadeleyi İran’la yapıyor! Tacikistan üzerinden, Özbekistan, Kırgızistan üzerinden ve burada da… Hatırlamıyor musunuz? İlk Fethullah’ın okulları Rusya’da kapanmıştı! Hatırlıyorsunuz değil mi?.. Orada da teklif yapmıştı (Türkiye’ye); “sizin imam-hatiplere benzer okullar gelin açın bölgede” demişti. O etkiye karşı… Çünkü kendi ülkesindeki müslüman nüfusu az değil ki…
Adnan Demir: Orada da o okullar, “Turancılık” hedefi üzerinden gidiyordu…
Yâ işte!.. İşin özü o!.. Sonra burada “Fetö aşağı, Fetö yukarı”… Gidiyorsun oraya, o topraklarda İngilizce eğitim veriyorsun!.. Adam utanır biraz yâhu!!. O “Türk” okullarında Türkçe Eğitim, İngilizce Eğitim; orada babası Rusça konuşan çocuklar Rusçayı unutuyorlar… Adam (Amerika), senin elinle yapıyor bunu!
Şakir Bilmez: Rusya’nın etki alanındaki Müslüman toplumu, Rus etkisinden çıkartıp Amerika’ya…
Kesinlikle!
…
Hüseyin Turan: Türkiye’nin katkısı dediniz ya. Bir “Dünya Görüşü” anlamında mı? Hayat Tarzı, Yaşam Biçimi anlamında mı destek vereceğiz? Veya nasıl?
Bir kere o Dünya Görüşü’nün siyasî yansıması hâlinde kendini göstermen lazım… Yani bizim düşündüğümüz Cemiyet Nizamı, Amerika’nın “Yeni Dünya Düzeni” diye ortaya koyup pazarladığı Neoliberalizm politikalarıyla alakası yoktur!.. Birincisi bu!.. Şu ân için söylüyorum ben… Ama benim kastettiğim “ideolojik destek” Türkiye’de bir “Düzen Değişimi”ni gerçekleştirip, iktidarda olarak bir şeyi uygulamak… Ama nihâî olarak kastımız bizim; Rusya askerin gücüyle ortada, değil mi? Çin ekonomik gücüyle ortada. Şimdi meselâ bu iki ülkenin ittifakı söz konusu olduğunda, dersin ki; “birisi başat olarak askeri gücüyle katılıyor, diğeri başat olarak ekonomik gücüyle katılıyor”. Ama ekonomik gücüyle katılanın da bir askerin gücü var. Askeri gücüyle katılanın da bir ekonomik gücü var. Bunlar zaten belirlenmiş şeyler. Bunu yok sayamazsın. Yani “yok sayma” noktaları daha sonra. O başka bir evrede… Şu âna geldiğinde, meselâ sen, işte ikisi oturmuşlar; Çin’le Rusya, sen de geldin. “Ben de bu masada oturmak istiyorum.” Onlar da soracak, “siz neyle oturacaksınız?” “Yani ekonomik şey falan diyorsanız, zaten burası senin 300 yıl önünde diyecek. Silah sanayi falan diyorsan burada”… Anlatabildim mi? Orada kapsayıcı siyasi bir rejim lazım. Bak “kapsayıcı siyasi bir rejim”! Buradan kastım da şu; siyasal bir rejimin kapsayıcı olabilmesi onun muhtevası ile alakalı. Meselâ “adalet” anlayışı… Yani, senin adalet anlayışın müslümana hitap etmiyor. Senin adalet anlayışın herkese hitap ediyor! Senin “hak” anlayışın meselâ; “ben Müslümanım, bu hak bana hitap ediyor, sana yok!” diye bir şey yok!.. Bu herkese hitap ediyor. Buradaki mesele, bu adam nasıl ki pratikte kendi askeri birliğini ve ekonomik gücünü gösteriyorsa, sen de pratikte hak ve adalet anlayışını göstermek zorundasın ki buranın, bu coğrafyanın bir unsuru olarak buraya katılabilesin… Buraya katılmanın unsuru bu zaten.
Hüseyin Turan: Şartı bu.
Bunun şartı bu!.. Ve bu şart, senin stratejik silahın. Çünkü bu bahsettiğimiz kapsayıcı bir “adalet ve hak anlayışı”nın buralardan çıkması muhal. Yani böyle bir şey buralardan çıkamaz. Yani bu kötülemek mânâsına değil. Bu adamlarda yok bu. Ama bunların, toplumun içerisinde yaşayan, kafası çalışan insanlar bunun nereden artık olması gerektiğini bilen insanlar. Yani bu Toybee gibi. Düşün, tarihçi Toynbee “İstikbâl İslâmındır!” diyor. Yani bunu, bu medeniyeti destekleyen sac ayaklarının neresi olduğu, kim olduğu biliniyor. İşte o Dugin‘in ziyaretindeki ifadelerden (Rus Stratejist Aleksandr Dugin’in, Ankara Bağlum’da Abdülhakîm Arvasî Hazretlerinin kabrini ziyaret etmesi) biz bunu net olarak görüyoruz, anlıyoruz. Adam açıkça söyle dedi. Sözün çoğu ahmağa söylenir, daha ne söylesin adam?!. Ne yapsın yani?!. Yani meselâ “Amerika’ya bağımlı olmayan bir İslâm anlayışı” derken, bu, Rusya’nın faydasına olduğu için değil, senin böyle olman lazım zaten! Yani “Amerika’ya bağımlı olmayıp, Rusya’ya bağımlı olan bir İslâm anlayışı” falan demiyor. Çünkü adam biliyor; doğru bir İslâm anlayışı, hiçbir şeye bağlı olmaz! Bağımsız bir şeydir doğru İslâm anlayışı, onun tatbiki. Yani gerçek bağımsızlığın tâ kendisi o!..
Şakir Bilmez: Şahsiyetli bir duruş…
Ve Allah’ın Vahyine dayanan bir şey bu, nasıl bağımlı olabilir?!.
Anlaşılmayan husus… Kumandan konferansta bir misâl vermişti; mesela bir şiir var, dönüp bakan yok. Ama dedi, böyle bir bina, saray yapıyorsun. Bu daha “değerli” oluyor, dedi. Ama bir Arthur Rembo, bir Necip Fazıl’ın şiirine bakan yok meselâ! Hâlbuki Kâinat Muhasebesi de o şiirde! Değil mi?.. Bütün teknoloji filan, o şiirden süzme fikirlerle zaten ortaya çıkıyor. Ama adam bunu anlamıyor. Şimdi burada da meselâ, askerî olarak senin bağımsız bir ülke kategorisine girsen, askerî olarak onun sana bir katkısı olabileceğini anlıyorsun; fikrî olarak senin ona bir katkın olabileceğini anlamıyorsun!.. Veya adamın buna ihtiyaç hissettiğini anlamıyorsun. O zaman “demokrasi ihraç etme”nin -hani bunlar (ABD) 30 yıldan beri demokrasi ihraç ediyorlar ya- “insan hakları”, “demokrasi” filân; bunu nasıl anladın?!. Demokrasi de bir fikir değil mi?.. Bir anlayış değil mi?.. “İnsan hakları”, belli bir ideolojik ve siyasî anlayışın üzerine tesis edilmiş politikalar içermiyor mu?.. Bunu nasıl anladın meselâ hiç itiraz etmedin de, bunu anlamıyorsun?!! Yani vasat çok enteresan… Bu noktada, yani teorik olarak bizden başka taliplisi yok bunun şu ân… Bahsettiğimiz bu alanda bizim, zaten siyasî tutum ve tavır hâlinde mücadeleyi nerede götürmemiz, hangi hedef doğrultusunda götürmemiz gerektiği alanı belirliyor. Buradan kaçış yok. Dönersek bizim kendi içimize; buradan kaçmak için 50 bin tâne film çevirdiler!..
Yani zaten bunun, özü itibariyle geldiğin zaman; devrimci bir siyaset mutlak mânâda iktidarı hedefler… Devrimci siyasetin hedefi bu; iktidarı ele geçirmek!.. Bunun “nasıl?”ı, senin mücadele alanın… Yani buna da şöyle bakmak lazım; bak 100 gün önce böyle bir şey yoktu. Ne yapıyordu Rusya; “yâ ben girmeyeceğim” filan diyordu, değil mi? Öbür tarafta “giremez zaten!” filân diye. Bir tek Biden “girecek, girecek!” diyordu… Meselâ 100 gün önce başka şeyler konuşuluyordu, şimdi ise başka bir şey konuşuluyor.
Adnan Demir: Yani o zaman şunu diyebilir miyiz? Ali Osman Zor’un “Doğu’nun Bir Evlâdı Olarak Putin’in selamlama”sı tesadüfi değildi… (Sayın Ali Osman ZOR’un AdımlarTv YouTube kanalında yayınlanan 22 Mart 2022 tarihli röportajına atıf yapılıyor)
Öyle bir şey olamaz; yani, “tesadüfi” diye bir politika olabilir mi?.. Biz Allah’a çok şükür o açıdan biz gayet tutarlıyız!.. Hani bizim Irak’ta da, şeyde de ben, meselâ Türkiye’yi söylerdim. Yani “Türkiye kesinlikle bu savaşa katılmalı!” Irak dayanamaz çünkü. Ne kadar dayanabilir? Romantizme gerek yok.
Adnan Demir: Türkiye’ye katıldı ama, ters taraftan katıldı işte…
O Türkiye’nin katılmasından kasıt; “bir devrim olmalı Türkiye’de”! Yani bizim o 1990’lardaki mücadelemizin sebebi buydu zaten. Yani onu motive eden şey buydu. Burada, coğrafyamızda direniş başlamış, bu direnişe destek vermek lazım!
12 Temmuz 2022
One thought on “KONUŞMANIN TAM METNİ: NEO-LİBERAL, NEO-NAZİ KIRMASI ANGLOSAKSON HEGAMONYASI SAVAŞI KAYBETTİ!”