SORULAR ER YA DA GEÇ CEVAPLANACAK

Aleksey Yerhov (Rusya’nın Ankara Büyükelçisi)

21 Şubat’ta, sözde Euromaydan olaylarının üzerinden 10 yıl geçmiş olacak. Düşüncelerimde on yıl önce yaşanan bu olaylara tekrar tekrar dönüyorum. Yanan lastiklerden çıkan siyah duman, yaralı arkadaşlarını birileri tarafından açılan ateşin altında meydandan uzaklaştırmaya çalışan polisler ve belki de en önemlisi büyük bir felaketin kaçınılmaz olarak yaklaşmakta olduğu hissi yeniden aklıma geliyor. Hem Ukraynalı hem Rus şair Vitaliy Korotich’in “Beni Maydan’dan (*) geçir” şeklindeki kehanet dizeleri yeniden anımsanıyor. Bunlar aslında yaşlı bir sanatçının ölümüyle ilgili şiirlerdir, ancak bu dizeler felsefi alegorilerle dolu olup bunlardan birinin anlamı, Tanrı’dan insanları büyük bir değişim döneminin zorlukları ve sınamaları boyunca güvenli bir şekilde yönlendirmesi için bir ricadır. Ne yazık ki her zaman güvenli bir şekilde gerçekleşmiyor.

Bu olayları nasıl tanımlayabiliriz? Bazıları yaşananları halkın iradesinin bir tezahürü olarak nitelendirecek. Peki halkın iradesi nedir? Peki meydana gelen kaç kişi bu “halkın iradesinin” somut hali olarak kabul edilebilir? On mu, yüz mü, bin mi? Hukukun gerekliliklerini ve müesses nizam kurallarını ihlal ederek yağmalamak, yıkmak ve çatışmak için sokağa çıkan herkesi halkın iradesinin temsilcileri olarak görmek mümkün müdür? Eğer öyleyse Fransız “sarı yelekliler” nasıl görülecek? Peki 2013’te Gezi Parkı‘nda ne oldu? O dönemde İstanbul Başkonsolosu olarak görev yapıyordum ve olaylar bizim konsolosluğumuzun hemen yakınında yaşandı. Oraya bilerek gitmedim, zira komşu konsolosluklardan bazı meslektaşlarımın bu olaylarda aktif rol almasına rağmen, bir Rus temsilcinin varlığının yanlış bir mesaj verebileceğine inanıyordum. Fakat o zamanlar arabanın camından ve televizyon ekranından gördüklerim hoşuma gitmemişti; her şey bir şiddet patlamasının, kontrol edilemeyen bir kamusal düzen ihlalinin eşiğinde, “büyük kanlı olayların” eşiğindeydi. Yine de o “Maydan” olaylarının büyük kayıplar olmadan geçilmesi başarıldı.

Bugün zihnimi başka bir ahlaki ve etik sorun meşgul ediyor. Varsayalım, ülkenin kalkınması için önerdiğiniz yolun mümkün olan tek yol olduğuna ve size karşı çıkanların ülkenizi çıkmaza ve hatta uçuruma sürüklediğine samimi olarak inanıyorsunuz. Varsayalım, sizin bakış açınıza göre şu an, insanlarınızı yaklaşan felaketten kurtarmak için belki de son fırsat, yani ‘ya şimdi ya da asla’ gibi bir durum söz konusu. Varsayalım. Ancak kaçınılmaz olarak, ki bu siyasetin karşı konulamaz bir kanunudur, içinizde dış güçlerden yardım alma hevesi oluşmaktadır. Bu çok hassas ve tehlikeli bir andır. Size bu yardımı teklif edenlerin, ülkenizin iyi niyetli ve özverili dostları olduğuna, karşılığında hiçbir şey talep etmeyeceklerine, en nihayetinde daha sonra onları aldatacağınıza (bunun örnekleri de olmuştur) kendinizi inandırabilirsiniz. Ancak her halükarda, bir dış faktörün kullanılması, görünüşte iyi hedeflere ulaşmak için kullanacağınız araçları kaçınılmaz olarak etkileyecektir. Size yardım eli uzatacaklar, size para verecekler (büyük olasılıkla, faiziyle geri ödenmesi beklentisiyle), size talimatlar verecekler, hatta size militanlar ve keskin nişancılar gönderecekler ve onların muharebe mühimmatıyla ateş etmelerini kabul etmek zorunda kalacaksınız (bu arada, Maydan’da kimliği tespit edilemeyen kişiler tarafından öldürülen sözde “cennetteki yüz kişi” davası, daha sonra Bucha‘daki katliamda da olduğu gibi çıkmaza girdi). Ancak sorular yanıtsız kaldı ve er ya da geç cevaplanacaktır.

Ayrıca yardımları almakla iş bitmiyor, siyasette böyle bir şey olmaz. Size mutlaka bir fatura sunulacaktır ve bu da hayatın kaçınılmaz bir kanunudur. Ve bu hiç de küçük bir fatura değildir, manevra özgürlüğünüzü kesinlikle sınırlayacaktır: saygın bir kişi sizi onunla müzakereye davet edecek, düşmanınızla dökülen kanı sona erdirmek için karşılıklı olarak kabul edilebilir anlaşmalara varacaksınız, ancak onlar size gelip “Bu tür anlaşmaları imzalama cüretini göstermeyin” diyecekler ve siz buna cesaret edemeyeceksiniz. Ve faturayı vatandaşların kanı ve hayatları pahasına da ödemek çok ama çok uzun zaman alacak.

Son olarak, yıldönümü nedeniyle, insanların bazen kendi iktidar hırslarına kapılarak vicdan ve ahlaktan taviz vermenin yüksek maliyeti de dahil olmak üzere pek çok düşüncenin ortaya çıktığını söylemek isterim. Ancak ahlak ve siyaset arasındaki ilişki de büyük ölçüde retorik olsa da büyük bir sorudur. 

Genel olarak Tanrım, bizim hepimizi Maydan’dan geçir.

(*) “Maydan” kelimesi Rusça, Ukraynaca ve Türkçede “meydan” anlamına gelmektedir. Çok anlamlı!

Kaynak: https://www.gazetebirlik.com/haber/sorular-er-ya-da-gec-cevaplanacak-8248/

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et