Av. HARUN YÜKSEL ve ŞEHİDE NURAY ZOR ‘A SELÂM OLSUN – Aydın ALKAN

30 Ocak 2018 tarihinde vefat eden Av. Harun YÜKSEL ve 12 Şubat 2012 tarihinde şehâdete kavuşan Nuray ZOR gönüldaşlarımız vesilesiyle gerçekleşen programda, yazarlarımızdan Aydın ALKAN’ın yaptığı konuşmanın yazılı metnini ve görüntülü kaydını alakalarınıza sunuyoruz.

ADIMLAR

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu başta olmak üzere, bütün şehidlerimize; Harun Yüksel ağabey ve Şehide Nuray Zor hanımefendiye rahmet ve duâ ile!

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu ile Eskişehir’deki ilk gençlik yıllarından itibaren süregelen dostluğunu, 1975 yılında çıkan Şanlı GÖLGE Dergisi’nin kadrosunda yer alarak gönüldaşlık – dava arkadaşlığı bağıyla sürdüren; Akıncı Güç çıkışıyla başlayan Büyük Doğu – İBDA münasebetine en yakından şahidlik eden; Kumandan Mirzabeyoğlu’nun İBDA Markası altında yürüttüğü mücadelesinde hemen yanında olan; süreçte kendisiyle akrabalık bağı tesis edilen; 80’lerde patlak veren “İbiş” Hüsnü Kılıç fitnesi karşısında savrulan “abiler”e karşın, mevziî, Kumandan’ın muradına uygun bir şekilde tahkim ederek İBDA Gençliği’ne gerçek mânâda yol gösterici olan; kurucu başkanı olduğu Kıvam Hukuk Bürosu’yla birlikte ve avukat kimliğiyle Kumandan Salih Mirzabeyoğlu başta olmak üzere, hukuksuzluklarla mücadele eden yüzlerce İBDA bağlısının işkencehânelerde, zindanlarda ve mahkemelerde avukatlığını üstlenen; 1991 yılında 1. Körfez Savaşı (Haçlı-Yahudi ve İşbirlikçilerinin Irak İşgali) sırasında cemiyet meydanında patlayan İBDA Gençliği’nin yanında yer alarak Kumandan Mirzabeyoğlu ve genel başkanımız Ali Osman Zor ile birlikte tutuklanan; bugün “Adımlar” altında yürüttüğümüz mücadelemize, adımlarımıza 1985’ten beri öncülük eden kıymetli gönüldaşımız, büyüğümüz, ağabeyimiz Harun YÜKSEL, çekildiği perde gerisindeki saflarımızda bize öncülük etmeye devam ediyor!

90’lar boyunca yürütülen çetin mücadele şartlarında İBDA Gençliği ile Kumandan arasındaki ilişkiyi hem şahsî ve hem de kurumsal olarak sağlayan Kıvam Hukuk Bürosu’nun kurucu başkanı olarak tanıdığımız Harun Yüksel ağabeyi şahsen tanımıyordum… 2004 yılında cezaevinden çıktıktan sonraki ilk Kurban Bayramı’nda sayın Ali Osman Zor’un verdiği emanetleri Şehid Halil Kantarcı ile birlikte kendisine ulaştırmak için evine gittiğimizde tanışma şansım olmuştu…

Harun Yüksel ağabeyin 1975 Gölge Dergisi’nden beri Kumandan’ın yanında kendi akranları arasında öncü oluşu veya hemen sonrasında 80’lerde filiz veren İBDA Gençliği için ifâde ettiği Öncü rolü hakkında başta Kumandan’ın eserleri olmak üzere, dönemin şahidi olan büyüklerimizden birçok şey öğrendik ve duyduk.

Bunun yanında ben ve benim gibi 90’larda cezaevine girmiş ve 2000’lerde tahliye olmuş veya 2000 sonrası bu mücadeleye dahil olmuş arkadaşlar için Harun Yüksel ismi, ideolojik ve siyasî değerlendirmeleri ve tavsiyeleriyle, hele tam da İBDA Gençliği içine atılan fitne tohumları zamanında yol göstericiliğiyle önümüzü aydınlatan ışık mânâsına ÖNCÜ olmuştur.

25 Ocak 2000 Saldırısı’nın ardından Telegramcıların, 2001 yılında Kumandan’a “Bak! Dışarıda yaprak bile kıpırdamıyor!” diye yalnızlaştırdıkları zamanlarda Ali Osman Zor’un tahliye oluşuyla birlikte sadece Türkiye’de değil, Dünya Çapında ses getiren bir mücadele çizgisini temsil eden Yeni Nizam, Beklenen Nizam, Aylık, Kaide ve Baran sürecinde Harun Yüksel ağabey, ağır sağlık problemi sebebiyle dışarı çıkamayacak şartlarda olmasına karşın yazıları ve değerlendirmeleriyle daima yanımızda olmuştu.

“Yaprak bile kıpırdamıyor!”dan, Türkiye ve Dünya gündemine nabzını tutturan bir çığır açan sürecin öncüsü olan Harun Yüksel, “yaprak bile kıpırdatmayan” kişi ve zümrelerin 2007 ve 2008’de başlattıkları fitne saldırısında ilk hedef alınan isim olmanın yanında; Genel Başkanımız Ali Osman Zor, hakkında çıkarılan bir mahkeme kararı üzerine yurtdışına çıkmak durumunda kalması ve Kırgızistan’a gidişinin ardından açık bir şekilde ilk olarak düşmanlaştırılan isim oluyordu.

Onun, henüz peşpeşe yaşanan bu gelişmeler üzerine bize söyledikleri, o gün tam olarak anlayamamış ve “Bunlar bir-iki kişi. Ne tesiri olabilir? Biz varken, bu mümkün mü ağabey?” diye saf saf itiraz etmiş olsak da, tek tek yaşandı ve doğrulandı.

Bizi kötüye yol açan bir şekilde iyi niyetli olmakla suçlar ve uyanık olmaya davet ederken, bu sürecin iyi niyetle yürütülemeyeceğini vurgulardı.

– “Hakikatin hatırı, sizin birbiriniz ve diğer kişiler üzerindeki hukukunuzdan ve hatırınızdan üstündür” diyerek, bunu meseleler içinde ifâde eden Harun ağabey;

– “Siz, yaşananların farkında değilsiniz! Bu yaşananlar, Kumandan’ı yalnızlaştırmak ve davasını yok etmek için İBDA Gençliği üzerine yapılan bir operasyon!” derdi!

Feraset ve basiret sahibi olmanın daha çok “dış’a bakış”ta kendisini gösterdiği zannedilse de, asıl “iç’e bakış”ta, bünye sıhhatini tesbit ve teşhis edebilmede kendisini gösterdiği bir zamanda; Kumandan’ın “İBDA Gençliği, canlarım” dediği bünyeye zerkedilen mikrobu, zehiri tam ve eksiksiz teşhis etmesiyle; üstelik, bunu yaparken kendi akranı olanların gösterdikleri düşmanlığa da aldırmadan tavrını ortaya koymasıyla Harun Yüksel ağabey, İBDA Gençliği’ne tarihî bir dönemde öncülük etmiştir.

Üzerimizdeki bu Öncü rolü ve hakkını, vefât ettiği gün evine teşrif eden Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’yla İBDA Gençliği’nin son bir toplu buluşmasına vesile olmasıyla da sürdürerek, perde gerisine çekildiği günden itibaren göstermiştir.

Merhum Harun Yüksel ağabeyin nazarında kim, neyi temsil ederdi?

Az önce ifâde etmeye çalıştığım feraset ve basiret sahibi olan Harun ağabeyin nazarında, İBDA Gençliği içinde gıpta ile yâd ettiği ve bunu son röportajında deklare ettiği iki isim var: Ünsal ZOR ve eşi Nuray ZOR

Harun ağabeyin vefat ettiği 30 Ocak tarihine bitişik bir şekilde, bugün burada, 12 Şubat tarihinde, kendisinden 5 sene önce vefat eden Şehide Nuray ZOR gönüldaşımızı da selâmlıyoruz.

Bizde “ölü anma, anırma” şeklinde bir yâd etme söz konusu olmayacağına göre, Ünsal Zor gönüldaşımızın hanımı Nuray Zor hakkında da kuru malumatları hatırlayacak ve hatırlatacak değiliz.

Dolayısıyla Harun ağabey gibi, Nuray Zor hanımefendi de, temsil ettiği mânâ üzerinden değerlendirilmeli, öylece yaşadıkları hatırlanırken bizlere yaşattıklarına da şahidlik edilmeli.

Bizim için Şehide Nuray Zor, mücadeleye kattığı ruhla, bizzat mücadele ruhunun kendisidir. Her ne şart altında olursa olsun mücadeleden vazgeçmemektir.

İslâm’da “kadın” meselesini “kocasına eşlik eden” mânâsıyla alırsanız, Ünsal Zor ile birlikte Allah ve Resûlü adına yürütülen mücadelede çocukluk yaşlarından itibaren yokluklar içerisinde eylem, işkence, zindan, direniş, zafer, tekrar yokluk, hemen ayağa kalkış ve yine eylem, işkence, zindan, direniş ve daima zafer silsilesi içerisinde bir ân bile –bir ân bile!- gaflete düşmeyen bir rabıta içerisinde muhteşem bir mücadele ruhunun kadın olarak Remz Şahsiyeti!

Nuray Zor’un şehâdete götüren süreç, Kumandan’ın Telegram İşkencesi altında esir tutulması karşısında Bolu Cezaevi önünde gerçekleştirilen eylemler başta olmak üzere, Ankara’da sorumlu iktidar ve bütün partileri sürece dahil eden mücadeledir. Ve Nuray Zor, bir Bolu’da bir Ankara’da yürütülen direnişin Esma Turan ve Emel Zor ile birlikte baş aktörleri arasındadır.

Bir taraftan böylesi hâkim tavır sahiplerinin hak alma mücadelesi sürdürülürken, diğer tarafta “mağduriyet edebiyatı”nın eşlik ettiği mahkûm tavırlar, daha da ötesi Kumandan’a zulmeden teşebbüsler de yaşanmış, Kumandan adına ve onun rızası ve bilgisi dışında “aklî dengesizlik”, “hastalık gerekçesiyle af” tezgâhları kurulmuştu… Kumandan’ın muradına uygun hareket etmekten başka muradı olmayan gerçek yakınlarından Nuray Zor, söz konusu süreçte bu mücadeleyi sırtlarken, fedakârlığın en büyüğünü sergileyerek, canını ortaya koymuştu.

Kumandan’ın 29 Kasım 2014 tarihinde verdiği meşhur konferansında, O’nun muradını açık bir şekilde ortaya koyan şu ifâdelerini hatırlatmak isterim:

“En son Adlî Tıb mevzuu oldu. Adlî Tıb mevzuunda da biraz ne diyelim, beni meselâ bu vesileyle serbest bırakabilirim gibi; ben bunu tabiî kat’iyyen kabul etmedim. Ben aklı başında, her zaman olduğu gibi yakınlarım bilir, aklı başında bir insan olarak, içerde kalmayı ve onun yerine hasta ve zafiyeti olan insan, olmayı kabul etmedim.”

Nuray abla vesilesiyle az önce bahsettiğim “bir ân bile gaflete düşmeyen bir rabıta içerisinde muhteşem bir mücadele ruhu”nu sergileyen Nuray Zor ve arkadaşlarıdır “her zaman olduğu gibi bilen yakınları”

1998 Aralık’ta gözaltına alındığında “Emniyet” kapılarına dayanarak Emel Zor ile birlikte Kumandan’a ilk olarak sahip çıkan, sonrasında Kumandan’ın kendilerine “siz Şube’de benim için geldiğinizde kendi kendime dedim ki, bu iş bitmiştir ve tamamdır!” şeklinde, 1999 – Kurtuluş Yılı kararının alınmasında, ortaya koydukları mücadele ruhuyla hazırlayıcısı, yakıtı, motivasyonu olma şerefiyle müjdelenendir.

1999 – Kurtuluş Yılı sürecinde Metris’te hiçbir ziyaretçi yokken ilk gelen, Esma Turan ve Emel Zor ile birlikte her hafta mevziî ilk tahkim eden oydu!

25 Ocak 2000 sonrası dışarıda herkes çil yavrusu gibi dağılırken, Telegram İşkencesi’nin patlak verdiği ilk günlerde “Bu işkenceyi, Telegram’ı anlatın!” görevini ilk olarak üstlenen, Esma ve Emel gönüldaşlarıyla kendilerine tevdî edilen ve tam bir teslimiyetle yerine getirendir.

O günlerden bugünlere, Kumandan’ın zindandaki ve 2018, 16 Mayıs’ındaki vefatına kadar geçen Telegram İşkencesine inanmayanların olduğu şartlarda, Nuray Zor ve arkadaşlarının ortaya koyduğu mücadele ruhunun ne kadar değerli olduğu anlaşılmakta.

Sözlerimizden kimsenin alınması veya gücenmesine lüzum yok… Mesele bellidir:

Bir tarafta mücadeleyi yok etmek isteyenler, diğer tarafta var etmek ve yükseltmek isteyenler!

Mücadele Kumandan’ın mücadelesidir.

Sanki O ve O’nun mücadelesi, Telegram İşkencesi hiç yaşanmamış gibi… Bir dönem bütün medya kanallarında Telegram – Zihin Kontrolü gündemdeyken, bugün unutturulmaya çalışılması… Kumandan hayattayken Telegram’ın nasıl da dışımızdaki ilgili taraflarca güya ve sahte tarafından gündeme taşındığı da dikkatlerden kaçmış değildi aslında… O’nun çilesi üzerinden kendilerini pazarlayanların, artık böyle bir gündem ve “mücadele”lerinin kalmaması da, Telegram’a ve dolayısıyla Kumandan’a inanmadıklarının itirafı değil midir…

Tekrar etmek gerekirse;

Birileri yok etmeye, yokmuş gibi davranmaya çalışacak; birileri de var etmeye, yaşatmaya çalışacak: Mücadele budur!

Bizim tarafımız, özellikle Kumandan’ın katledilmesinin hemen ardından yaşanan gelişmeler içerisinde düşmanlık edenlerin şahitliği altında bellidir!

Kumandan’ın Nuray Zor gönüldaşımızın vefâtı üzerine cezaevi şartlarında söylediklerini hatırlatmak istiyorum:

“Çok mümtaz vasıfları vardır. HAKİKATEN ŞEHİTTİR! Nuray, Emel ve Esma… Bunlar üçlüdür. Hastırlar. Bir ordu sefere çıkar. Komutanlar, kurmaylar, askerler… Hepsinin yeri ayrıdır… Ama oradan geçenlere bir köylü kadını bir tas su verir… Belki bütün ecri de o alır… Çünkü yüreğinden vermiştir, hiçbir pazarlığı yoktur… Bunların (Nuray Zor- Emel Zor- Esma Turan üçlüsü) hiçbir gösterişi, riyası yoktu. Her şeyi tabiî idi. En sıkıntılı dönemlerde (sağ tarafını göstererek) hemen buradadır. Ben Nuray’ın ismini duyuyordum. Ama tanımıyordum. Herkesin köşe-bucak kaçtığı bir zamanda Nuray ve Emel birçok erkeği cebinden çıkartırcasına Emniyet’e gelmişlerdi… Sigara, kıyafet falan getirmişler. Bu cesareti göstermeleri yeter… Kartal’da, o malûm günlerde… Emel’le gelirler, beni rahatlatırlardı. Ben anlatırdım. O dönemlerde kim anlıyor ki? Kimse birşey bilmiyor. Ama o dönemde bir de milleti iknâ etmenin derdine düşüyoruz. Ama bunlar… Bunlar inanmak için değil, anlamak için dinliyorlardı. Emekleri çoktur. (Önünde duran Baran ve Aylık’ı gösterek) Şimdi dergileriniz de öksüz kaldı… Emeği vardır şüphesiz. İmkânlar âlemi sonsuz. Yeri doldurulamaz demiyorum. Ama yerinin doldurulması çok zor. Ve bir ân önce doldurulması gerekir… Gülçin yazmış, okudum… 25 Ocak’ta da buraya gelmiş. Keşke gelmeseydi, belki üşüttü, daha da tetikledi. Neyse, nasip… Ünsal’a söyle, okusun, ihmal etmesin.”

Neticede;

Medineli ilk hanım Sahâbîlerden olan ve Uhud gününde eşi ve çocuğuyla en zor ânlarda Allah Resûlünün etrafını canları pahasına çevreleyen, Allah Resûlü’nün o ve ailesinin cennette kendisine komşu olmaları için duâ ettiği, “O gün nereye baksam Ümmü Umâre’nin beni korumak için savaştığını görüyordum” meşhur hadisine muhatab olan Ümmü Umâre’nin;

93 Harbinde Ruslarla mücadele eden Nene Hatun’un;

Ve nihayet İslâm Davası için “erkek dediğin, koç gibi bıçağa gelmelidir!” meydan okuyuşunun sahibi Kumandan’ın büyükannesi Gülnaz Hanım’ın çağımızdaki görünüşüdür Nuray Zor.

Büyüklerin ifâdesiyle “Mümin, mümin için rahmettir!”

Yaşarken olduğu gibi, hayatları ve mücadelemize kattıklarıyla da Allah’ın bizlere ve gelecek nesillere birer rahmeti olan Harun Yüksel ve Nuray Zor’a rahmet ve duâ!

Aydın ALKAN

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et