YANDAŞ OLMAK HAKSIZLIĞI SAVUNMAK DEMEK Mİ?

“Dün İngiliz gazeteleri yine başbakan Boris Johnson’u yerin dibine batıran haberler ve yorumlarla doluydu.

Hatta kız kardeşi Rachel Johnson’un da yazarlarından olduğu Muhafazakar Parti taraftarı Mail grubuna ait gazetelerde bile Boris Johnson’a öfke artıyor.

Daily Mail’in kıdemli köşe yazarlarından Stephen Glover’in dünkü yazısını ilgiyle okudum. İktidarın akıl almaz müsrifliğine değinen bir yazıydı bu. “Biz Thatcher’in yolundayız” iddiasını seslendiren iktidar sözcülerine “Thatcher’in tırnağı bile olamazsınız” tepkisini veriyordu yazar.

Kısa süre önce dışişleri bakanı görevine getirilen Liz Truss Avustralya’ya tarifeli uçakla değil de 500 bin Sterline kiralanan özel bir uçakla gitmiş. Hükümet kişisel koruma tedbirleri için 8.7 milyar Sterlin harcıyormuş. Korona vesilesiyle sağa-sola açılan kredilerde 4.3 milyar Sterlin birileri tarafından iç edilmiş.

Glover “Bu 13 milyar Sterlini çöpe atan hükümet şimdi Nisan ayında bizlerden 12 milyar Sterlin tutarında ek vergi talebinde bulunuyor” dedikten sonra Margaret Thatcher’in başbakan olduktan ve konuta taşındıktan sonraki tutumlu davranışını örnek gösteriyor.

Thatcher konuta taşındığında ihtiyaç duyduğu 19 Sterlinlik yeni ütü sehpasını kendi kesesinden aldırmış. “Thatcher bu olayı gösteriş için kullanmamıştı; 1979’da meydana gelen bu olaydan, tam 30 yıl sonra, o döneme ait belgeler yayınlandığında haberimiz oldu” diye yazıyor Glover…

Başbakan Boris Johnson ve kadrosuna “Sizler müsrifsiniz, kamu kaynaklarını kendi cebiniz gibi rahatça ve müsrifçe kullanıyorsunuz” mesajını yazarı aracılığıyla duyuruyor ‘yandaş’ bilinen Daily Mail gazetesi…

İngilizlerin ‘yandaş basını’ da farklı sizin anlayacağınız.”

Fehmi Koru’nun kendi bloğunda yayınlamış olduğu dünkü yazısından paylaştığımız bu bölüm de gösteriyor ki, birilerine taraftar olmakla, taraftar olduğunun haksızlıklarını savunmak, görmezden gelmek farklı şeyler.

Dinimizde de bu durum çok şiddetli bir şekilde eleştiriliyor. İnsan birilerini sevebilir, kendine yakın görebilir, kendini ondan hissedebilir, addedebilir; bir aidiyet ilişkisi geliştirebilir. Hani, “kişi kavmini sevmekle suçlanamaz!” ölçüsü var ya…

Ama…

Aması şu ki, kişi sevdiğinin haksızlıklarını, yanlışlarını, zulmünü görmüyorsa, aidiyet hissettiğinin karşı taraf diye gördüklerine zulmüne, haksızlıklarına sırf kendinden bildiği için, kendi aidiyet bağlarına, orada kurulan iktidar erkine zarar geleceği için sessiz kalıyorsa, artık bu iş “sevgi” olmaktan çıkmış, yasaklanması gereken bir kavmiyetçilik, asabiyet hâlini almıştır.

Şayey biz, “biz”i, bizi biz yapan şeyleri korumak yerine, bizi temsil makamında görünenleri yanlışlarına rağmen o bizi biz yapan değerler yerine ikame ediyor ve o değerler yerine şahısları korumaya yöneliyorsak, esasında ortada değer kalmayacağından nihayetinde “biz” de kalmayacaktır. Kişilere, fikirlerden dolayı kıymet atfolunur. Fikre kıyan kişlere bizden gözüküyor diye değer atfetmek, fikre kıymak olur.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: