AVRUPA’DA TÜRK KÖYLERİ

Levent AKINCI

Müslüman Türklerin gerek Afrika ve Asya’da gerek Avrupa’daki unutulmaz izleri sayılmakla bitmez. Hâlâ daha ‘Halifemizin bayrağı’ diyerek kırmızı beyaz Ayyıldızlı bayrağı taşıyan Sumatra Açe’den, yine aynı şekilde kırmızı beyaz Ayyıldızlı bayrağı taşıyan Nijer Agadez’in Tuareklerin hikayesine kadar, her biri ayrı bir makale konusudur. Açe Darusselam hakkında yazmıştık. Keza Celtic FC taraftarları ve Filistin’e destekleri hakkında da yazmıştık. Hilâfetin, 1847 kıtlığında, alçak İngiltere Kraliçesi ve devletinin engellerine rağmen mustazaf İrlanda halkına yaptığı ciddi yardımları ve bir kısım İrlandalıların bu yardımlara olan vefa borcunu hâlâ daha ödediklerini anlatmıştık. (1) 

Bu derlememizde sadece Avrupa’da, ve ne dinen İslâm ne de etnik olarak Türk olmadıkları halde, Osmanlı tesiriyle kendilerine Türk diyen kasaba ve köylerin hikâyelerini kısa kısa yazmaya çalışacağız. Şimdilik bu kadarını bildiğimiz için bu köy ve kasabaları yazıyoruz. Burada yazdıklarımızdan başka da kendilerine Türk diyen veya Türk festivali yapan beldeler var tabiî ki. Öğrendikçe ve vakit buldukça onları da yazarız belki.

– Belçika. FAYMONVİLLE köyü. Türk köyü de denir. Ahalinin rivayetlerine göre, ataları vaktiyle Türkler ile ittifak kurmuşlar, bu yüzden kendilerine Türk diyorlarmış. Şöyle de derler, Süleyman asrında Türklere karşı ordu toplayan Haçlı ittifakına asker ve vergi vermeyi reddettikleri için, bir rivayete göre de Faymonville Lüksemburg Dükalığı’nın tebaasıydı ve Osmanlı’ya karşı savaşmak amacıyla Stavelot-Malmedy Prensliği’nin rahipleri tarafından toplanan vergileri ödemeyi reddettikleri için Valon beldesindeki diğer köylerdeki halk Faymonville köyü halkına ‘Turk’ demişler. Ve onlar da bu sıfatı gururla kabul etmiş benimsemişler. Haçlı seferlerine iştirak etmedikleri için Türk denildi diyen belgesel de gördüm nette. Her halükârda bir Türk dostluk veya hayranlığı var geçmişte, ve asırlardır Ayyıldızlı bayraklarla, Osmanlı kıyafetleri ile Türk festivali yapıyorlar. (2)

– İtalya. MOENA Köyü. Türk köyü de denir. Yeniçeri Balaban Hasan’ın hikâyesi… 1683 Viyana bozgunu sonrasında bu köye yaralı olarak gelen Yeniçeri Hasan burada tedavi edilir. Bir süre sonra iyileşir, köyden evlenir. O’na ‘El Turko’ derler. Köylüyü sömürüp duran dük baron tayfasına karşı ahaliyi savaşa teşvik eder, ve askerî eğitim verir. Ve başlarına geçerek savaşır, sonuçta sömürücüleri yağmacıları kovarlar. O gün bu gün bu İtalyan köylüler kendilerine Türk derler. Köy meydanında bir de heykeli vardır Yeniçeri Hasan’ın. Her yıl Türk festivali yapılır, Osmanlı kıyafetleri ile geçit törenleri yapılır. Ayyıldızlı bayraklar asarlar. Avrupa Türk köyleri içinde hikâyesi ve kahramanı en net olanlardan birisi de Moena. Bir gün bütün bu köyleri bilhassa da bu köyü görmek isterim. (3)

– Almanya, LEİBERG köyü. Kuzey Ren Vestfalya eyaletindeki Paderborn kasabasının güneyindeki bir köy. Kasaba halkı kendilerine Türk diyor. Kasabanın armasında Hilal var. Ahalinin rivayeti şu ki, altı asır kadar önce, 1390’larda, katolik din adamları bölgedeki bir manastırda halkın gelinlerine malum ilk gece hakkı denen pislik adeti icra ederek tecavüz etmektedir. Halk sonunda bu zulme isyan eder ve manastırı yakıp yıkar. Ve başlarında bir ‘Ritter Turk’ vardır. O gün bu gündür kasaba halkı kendilerine Türk der. Ritter şövalye demek, belli ki Osmanlı’nın birinci sınıf ve en imtiyazlı süvarileri olan Akıncı zümresinden biriydi bu yiğit. Bavyera ve güneyindeki Türk köylerinin aksine, Leiberg kuzey batı Almanya’da bir yer. Ta Yıldırım Bayezid devrinde 1390’larda bir akıncı ta oraya nasıl gitti, davet üzere mi, esir olarak mı, yolu Moena’ya düşen yeniçeri Hasan gibi yaralı olarak veya kaybolarak mı, bunu bilmiyoruz. Fakat Afrika Nijer’deki Agadez’in Türk bayrağı ve hanedanı hikâyesinin de aynı Yıldırım Bayezid devrine dayandığını hatırlayalım. Anlaşılan o ki, İstanbul’un fethi veya Hilâfet’in Osmanlıya geçmesi veya Mohaç ve Preveze zaferlerinden çok daha önce dünyada epey bir ses getirmiş Osmanoğulları. (4)

– Almanya. Bavyera bölgesi. TURKENFELD, TURKENHEİM, IPTHAUSEN gibi isimlerde kasaba ve köyler var. Akıncılara olan hayranlıkları sebebi ile… Buralara asırlar boyunca sınır ötesi akınlar yapılmış, ve gizli aşikâr bir hayranlık oluşmuş. Bu akınların en kapsamlı ve uzun sürelilerinden birisi de Halife Sultan Süleyman’ın 1532 Alaman seferi sırasında 12.000 akıncının gidip dönmediği akındır. Avrupa içlerinde, Almanya ve Avusturya Alplerinde aylarca korku salan ve döküle döküle şehit vere vere ısrarla akınlara devam eden bu akıncı ordusunun hepsi şehid olana dek vuruşmaya devam etmişlerdir. Keza, Ipthausen kasabasının, ki, ahali ‘Kleine Türkei’ yani Küçük Türkiye olarak anar, kasabanın 1754 tarihli Wallfahrt kilisesindeki resimlerde Türkleri simgeleyen yeniçeriler ve sarıklı askerler resimlerde koruyucu kurtarıcı birer kahraman rolündedir. Bunlar muhtemelen esir Akıncılar ve Yeniçeriler idi ve başka bir düşmana karşı ahaliye askeri eğitim verdi ve başlarına geçip düşmanı def ettiler, aynen İtalya Moena’daki Yeniçeri Hasan örneğindeki gibi, ve Almanya Leiberg’deki Akıncı ve Hollanda Sluis’teki levent örneklerindeki gibi. Ve muhtemelen bu askerler daha sonra da azad edildi kutlamalarla törenlerle uğurlandılar. Hollanda Turkeye’deki azadlı emanlı esirler gibi. Wallfahrt kilisesinde bir köşede de bir minber varmış. Anladığım kadarıyla, ahali ya Türk hayranlığı ile camilerimizi takliden bu minberi yaptı ya da, malûm, bir ecnebi beldede cami yoksa ve etraf domuz ve domuz pisliği vs dolu olunca, temiz bir mekan bulunmazsa kilise veya havraların resim heykel bulunmayan bir yerinde namaz caizdir, kuvvetle muhtemel ki bu askerler burada bir müddet emanlı bir misafirlik yaşadı ve cuma ve vakit namazları için bir süreliğine kilisenin bir yerini namaz için kullandılar. Allahuâlem. (5)

– Avusturya. PURBACH köyü. Yeniçeri Muhammed’in Köyü de denir. Farklı rivayetler yapılsa da, neticede Türk hayranlığı ile yapılan bir festival. Aşağıda linkteki ilgili videoda bilhassa 16:00. dakikadan itibaren bakılırsa, orada köyden bir hristiyan hanımefendi Türk hanımların geleneksel tesettür kıyafetindeki heybete olan hayranlığını ifade ediyor. Heyhat, bizde ise İslâm’a, Şeriata düşman mankurt mürted bir kısım nesiller o kıyafetlere düşman şimdi. Eller bize hayran biz ise ellere. (6)

– Hollanda. TURKEYE köyü. Seksen Yıl Savaşları sırasında 1603’te Sluis’ta gerçekleşen deniz savaşlarında İspanyollara karşı Hollandalılarla birlikte savaşan Türklerin öyküsü. Çoğunluğu Türklerden oluşan ve İspanyol gemilerinde çalıştırılan 1500 kadar esir anısına, Sluis’ün İspanyollardan kurtarılmasından sonra Prens Maurits tarafından bu köye ‘Turkeye’ ismi verildiği söyleniyor. Bu esirler 1604’te azad edilmiş ve gemilerle Osmanlı toprağı olan Cezayir’e gönderilmiş. İnternette bu köyün hikâyesi hakkında da ahaliden naklen farklı bilgiler var, Hollandalıların bu esirleri İspanyollardan kurtardığı, veya savaşta firar edip Hollandalıların yanında savaşa katıldıkları gibi farklı farklı malûmata rastlamak mümkün. Fakat belli ki neticede tarihî bir aslı astarı var meselenin. Bu savaşlardan kısa süre önce İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in Halife Sultan III. Murâd’a mektuplar yazıp dil döktüğü ve yardım istediğini, ve halifenin de Endülüs soykırımcısı olan İspanyolların saldırılarına karşı tıpkı Fransa ile olduğu gibi İngiltere ile de ittifakı ve yardım etmeyi kabûl ettiğini hatırlayalım. Sultan Murâd, Kraliçe’nin mektuplarda bahsettiği Türk, Arap, Berberî vs Müslüman esirleri İspanyollardan kurtarıp azad etmesini memnuniyetle karşılayıp devamını teşvik etmişti. Ve sonrasında da zaten İspanyol donanması Türkler tarafından haşat edilmişti. Kutsal Roma Germen İmparatorluğu ve Habsburg Hanedanı karşısında bazen Fransa’yla bazen İngiltere’yle ittifak kuran, daha doğrusu o dönemde kapısının eşiğinde etek üzengi öpen bu devletlere destek veren Osmanlı ile, Hollanda arasında da benzer bir yakınlaşma olmuş olabilir o dönemde, araştırmadım. Kurtardıkları esirler için bu kadar imrenme ve isimlerini alma makul değildir, diğer rivayet daha mantıklıdır, yani belli ki bu esirler büyük bir kahramanlık göstermiş ve savaşın seyrini etkilemiş, bunun hatırasına binaen de bir süre misafir kaldıkları bu köye Turkeye demişler. Ve anladığım kadarıyla bu esirler sıradan reaya değil, savaşlarda İspanyollar tarafından esir alınıp forsa yapılmış olan profesyonel Leventler idi zaten. Allahuâlem. (7)

Ders 1) Bu kasaba ve köyler en başta biz Türk-Müslümanlar olmak üzere, İslâm davetçileri için ilk kapısı çalınacak yerlerden biridir. İlk fırsatta tebliğ faaliyetleri yapılmalıdır. Allah Subhanehu ve Teâlâ hidayet etsin, zannımca İslâmlaşmaları en kolay olacak beldeler buralardır. Bu beldeleri görünce kavmiyetçi, asabiyetçi şeytanî hislere kapılmak değil, mümin ecdadımızın Kelime-i Tevhîd davası uğruna nasıl fedakarlıklar yaptıklarını ve nasıl fütuhat ve fütüvvet cemini ve dengesini sağladıklarını, yani hem cihadları hem ahlâkları ile dünyayı nasıl etkilediklerini tefekkür etmek gerekir. Müslüman seleflerimiz ve atalarımız gibi olursak içinde bulunduğumuz zilletten kurtulup yeniden izzete sahip oluruz. Bu hikâyelerin kahramanlarının Akıncı ve Levent olanları aslen Türk olsa da genellikle muhtedî devşirmelerden oluşan Yeniçerilerin bazısı etnik olarak Boşnak, Arnavut, Hırvat, veya Sırp olmalı. Keza Leventlerin geneli Türk olmakla birlikte içlerinde Arap ve Berberilerin de olması çok muhtemel. Velhasıl, kavmin önemi yok, tüm kadim müslümanlar bizim seleflerimizdir, atalarımızdır. Bu mesaj biz Müslümanlara idi…

Ders 2) Bu kasaba ve köylerin, festivallerin, belediye ve spor kulüplerinin bir de malûm müşriklerimize mesajı var; görüldüğü üzere bu festivallerin, karnavalların hepsinde de Mehter, Akıncı, Levent, Sipahi, Yeniçeri vs İslâm gazilerinin o sarık, cübbe, kaftan gibi kıyafetleri var. Ne silindir fötr şapka var, ne kravat, ne bir başka takı, giysi. Adamlara Türk deyince erkekte sarık, cüppe, kaftan, külâh, hanımda peçe, hicab akıllarına geliyor sadece! Evlerde ve dükkanlarda bol bol padişah resimleri asılıyor. Buradan size ekmek çıkmaz ey laikler! Sadece utanarak ve Osmanlı’yı kıskanarak seyredebilirsiniz şu videoları! Tıpkı Tokyo’dan Newyork’a, Moskova’dan Madrid’e kadar, bütün başkentleri sallayıp geçen Mehterân geçitlerini seyrederken olduğu gibi. 

Kemalistler bile, dünyanın huzuruna ‘Onuncu yıl’ marşı ile ‘Kafkasya Dağları’ndan çalıntı İzmir marşı ile vs değil, Mehter ile çıkıyor. İçeride sürekli hakaret ettikleri Müslüman ecdadı dışarıda itibar için, izzet için bayraklaştırmak zorunda kalıyorlar çoğu zaman.

İçeride sürekli tahkir ettikleri sarık kaftanın dışarıda tek geçer akçe olduğunun onlar da farkında. 

Ve biz de bunlardaki bu kişilik ve kimlik probleminin farkındayız..

(1) https://adimlardergisi.com/2024/01/17/celtic-ve-1847-kitligi/

(2) https://youtu.be/1LrYdAttbAA

(3) https://youtu.be/Z8gHHrKA57M

(4) https://www.leiberg-online.de/NeueSeite/index.php/unser-dorf/anekdoten

(5) https://youtu.be/K8A_YZEaKfc

(6) https://youtu.be/HTvQ5z4BGOQ

(7) https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Turkeye

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et