YARIŞ ATINA DÖNDÜRÜLEN ÇOCUKLAR
Sistemdeki eğitim şeklinin, işleyişinin mağduru olan birçok insan var günümüzde. Veliler arasında geçen konuşmalar şu minval üzere oluyor; “benim oğlan hiç çalışmıyor, senin kız nasıl?”, “sizin ki günde kaç test çözüyor” v.s. Eğitim sisteminin düzene oturtulamayışı ile sürekli değişen sınav muhteviyatı insanları telaş, panik, kaygı ve bilinmezlik içine sokuyor. Anne ve babalar çocuklarını “deh” leyen seyisler iken, çocuklar da yarış atı sanki. Bu koşuşturmanın, bu yarışın, bu hırsın içinde dikkatlerden kaçan çocuğun istediğinin ne olduğu… Anne, babalar istiyor ki; çocuğum başarılı olsun, statü, mevkii sahibi olsun. Yani bankacı, hukukçu, doktor, mühendis v.s. olsun. Çocuğa genelde isteği sorulmuyor anne babaların geçmişteki ukdeleri ile belirli kalıplar dayatılıyor. Refah içinde yaşamak, gelir seviyesinin yüksekliği, toplumsal statüdeki yer v.s. Çocuğun hayali ise marangozluk belki de, kafasında birçok tasarı var testerenin ucunda şekillenecek olan. Kolaysa anneye babaya bunu belirtsin hele. Annenin tansiyonunun tavan yapacağı, babanın nutuk çekmeye başlayacağı andır o an. “Biz seni fazla şımarttık, bir dediğini ikiletmedik” anne araya girer ve “saçımı süpürge ettim, yemedim yedirdim, giymedim giydirdim okul kapılarını az mı aşındırdım”. Hâlbuki bir dediği iki edilmeyen çocuğun bu kararı, bu isteği görmezden geliniyor. Hayalini kurduğu, zevk aldığı bir işi yaparak hayatını idame ettirme isteğine ket vuruluyor.
Sistemin çarpıklığının eğitime yansımış halini çocuğu okula giden her ebeveyn yaşar. Bebeklikteki yemek, uyku, kilo, boy ile zekâsı ve algısı konusunda yakın takip yaşayan ve emsalleriyle kıyaslanan çocuklar eğitim öğretim hayatında da bu anne baba kuşatmasının içindedirler. “Her şeyin fazlası zarar” deyişi, anne baba tarafından yakın takibe alınan günümüz çocuklarındaki hale tercüman olmaktadır. Tek başına karar alamayan, özgüveni düşük, el becerisi, kendini ifade etme becerisi olmayan, güçlük karşısında çözüm üretemeyen ve anneyi arayan, bağımlı çocuk motifleri oluşmuştur. “Zamane çocukları daha hür yetişiyor” derken kastedilen nedir o halde? Yirmi otuz sene öncesinde evinin iki bin-üç bin metre uzağına kadar oynayarak gidip gelen, okuluna kendi ulaşan çocuklar mı daha hür ve sağlıklı yetişir, yoksa; apartmanının parkına dahi kendi başına inemeyen, okulun bahçesini ikinci evi haline döndüren annelerin güdümündeki çocuklar mı?
Gerek şehirleşmedeki farklılıklar, gerek maddi yetersizlikler, insanları kendi kabuğuna itmiş görünüyor. Toplumsal, idealist bir amaç, hedef, gaye yok. Çocuğuna odaklı bir yaşayış hali gözlenirken, ondan beklentiler ile onun üzerine kurulan hayaller had safhaya ulaşıyor.
Anne babaların eğitim sürecinde çocukları üzerindeki kaygıları, çocukları olumsuz etkiliyor. Beklentileri karşılayamayan çocuk ile beklentisi karşılanmayan ebeveynler ruhsal bunalımlar yaşıyorlar. Okul, dershane, sınav üçgeninde nasıl büyüdüklerini bile anlayamayan çocuklar, kendilerini maraton yarışının içinde koşar halde buluyor. Anneler ise antrenörlük hüviyetine giriyor.
Eğitim nedir? Ne olmalıdır? Nasıl idame etmelidir? Teker teker ele alınmalı incelenmeli, değerlendirilmeli elbette. Ancak çocuğunu eğitim sisteminin çarpıklığı ve orantısız rekabeti içinde heder etmek istemeyen her anne gibi bizde rahatsızlığımızı naçizane ifade etmek istedik.
İlkokul, ortaokul, lise ve üniversite boyunca gerekli gereksiz birçok sınava tabi tutulan çocuklar bıkkınlık yılgınlık ve yorgunluk içinde hayata atılıyorlar. Tabi birde KPSS denilen illet var: Zahmetle, rekabet ortamında kazanılan ve gururla gidilen üniversite hayatından sonra mesleği hak etmek için yeni bir yarış, yine bir stres dönemi. Bir de kapasitesi olsun olmasın her çocuğun yüksek öğrenime gitmesi gerektiği şeklinde bir kanaat hakim sanki. Farklı alanlarda daha başarılı olabilecek çocukların önlerinin açılması gerekmektedir. El becerisi, zihin becerisinin çok üstünde olanlar bu yönde bir gelecek planladıklarında daha başarılı ve mutlu olacaklardır. Kendilerine, becerilerine hitap etmeyen bir yarışta boşa kürek çekmeyeceklerdir.
Asli gayesi; terbiye ve edep üzerine insan yetiştirmek olması gereken okullar; eğitim-öğretim hususunda sadece ikinci bolümden ibaretmiş gibi bir anlayış ile işleyişini sürdürmektedir. Çocukların ilgi alanlarını belirleyip, onları yönlendirmek gibi bir amaç da yok. Tek düze bir gidişat.
“Eğitim şart.” İnsan yetiştirmek, insani değerleri kuşanmak, yarış atı muamelesi görmemek, yetiştiricileri yetiştirmek, kısacası insan olma haysiyeti adına gerçekten “eğitim şart.”