“AK SÜTÜN İÇİNDEKİ AK KIL”I GÖREBİLMEK
“AK SÜTÜN İÇİNDEKİ AK KIL”I GÖREBİLMEK
GÖLGE’DEN ADIMLAR’A KIRK SENE
Hakan YAMAN
Büyük Doğu Mimarı Necip Fazıl’ın cemiyet planında bugün en çok hatırlanan ve tesiri bakımından şiirleri kadar dillere destan olan Gençliğe Hitabe adını verdiği konuşması 1975 tarihinde gerçekleşmiştir. Hitabeler kitabında “Gençlik” (1) başlığı ile yer alan ve Üstad’ın kendi sesinden hazırladığı şiir kasetinde “Gençliğe Hitabe” olarak takdim edilmiş bu kısa konuşmanın şöhret ve tesiri azim olmuştur. Üstad emsalsiz hitabet gücüyle İdeolocya Örgüsü başta olmak üzere senelerce çeşitli eserlerinde telkin ettiği dünya görüşünün ana sütunlarını en veciz ifade ve gençliği ruhundan yakalayıcı teşbihlerle bu konuşmasında özetlemiş ve hasretini duyduğu gençliğin kafa ve ruh portresini kelimelerle resmetmiştir.
Necip Fazıl’ın Türkçe’nin bütün haşmetini özünde toplayan hançeresiyle üstüne basarak söylediği “bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik” vurgusuyla başlayan bu meşhur hitabesinde önce İslâmi bir dünya görüşü etrafında tarih muhasebesinin ana devirlerine göz atılır, akabinde İman ve İslâm gençliğine fikir, sanat ve aksiyon vazifeleri hatırlatılır. O gençliğin başlıca hususiyetlerinden birisi “zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin”(2) bir gençlik olmasıdır. Sene 1975.
“Zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin” bir gençliğin hasreti henüz dillendirilmiştir ki, aynı sene içinde, 15 Kasım 1975 tarihinde Salih Mirzabeyoğlu GÖLGE Dergisi’nin ilk sayısıyla “ben buradayım” der: “Dava çilekeşinin” Hamurkârlığını yaptığı gençliğe; “nerdesin” feryadıyla aksi seda gibi tekrarlayıcı “nerdesin?” cevabıyla değil; “murad edilenin GÖLGE’si kabul edilebilirsek burdayız, hedefimiz ASLI gibi olmaktır.” Demek niyetiyle çıktık. Kuytularda inleme yerine, meydanlarda güç sahibi cazibe merkezi olmanın¸ yalvarma yerine emretmenin avantajına inanıyoruz. Artık “korkaklığı ihtiyattan” “sinir bozukluğunu hassasiyetten” “miskinliği sakinlikten” ayırmanın zamanı gelmiştir.” Çünkü “aksiyona dönüşmeyen fikir topluluğu kendi içinde çürümeye ve çözülmeye başlar.” (3)
Gölge Dergisi’nin İBDA Diyalektiği’nde çerçevelenen Büyük Doğu-İBDA Tarihi’ndeki yeri: “Büyük Doğu mücadelesi ve onun yumuşattığı iklim… Kelâm yalama oldu… Ve böyle bir vasatta, müslümanların önünde bir korkuluk gibi duran “Menemen” hatırasını bir tekmede deviren şanlı GÖLGE…(…) Benzersiz ve kendinden zuhura dair bu ilk ses, bir naradır… “Akıncı” markasının müellifi, o güne kadar köfte ve sümsük çizgide hâline kılıf arayan İslâmî umumî gençlik sürüsünün boykot-çatışma cinsi varlık ispatının müsebbibidir.” (4)
1975 senesi Üstad’ın gençliğe en üst perdeden hitap ettiği ve akabinde “ak sütün içindeki ak kılı” görmeye talip Genç Adam’ın “buradayım” diye meydan yerine çıktığı sene olması hasebiyle milat vasıflı bir tarihtir. İslâm davasının davacısı olmak bakımından mücadele adına birçok ezber Gölge’nin çıkışıyla bozulmuş ve hareketsizlikten beslenen tipler arasında bir panik başlamış ve Kumandan Mirzabeyoğlu’nun Haliç Kongre Merkezi’ndeki tarihi konferansta da altını çizdiği gibi, Gölge’nin çıkışından sonra 48-50 küsur yayın vs bir araya gelerek “bizim bunlarla ilgimiz yoktur” diye bildiri yayınlamıştır. Bu düpedüz “ademe mahkûm etme” yeltenişidir.
İBDA Mimarı, Bolu Cezaevi’ndeyken Ocak 2014 tarihinde Yeni Şafak Gazetesi onunla bir röportaj yapmış ve bu röportajın bir bölümü yayınlanırken sansüre maruz kalmıştı. Daha sonra avukatları vasıtasıyla röportajın tam metnine erişebilmiştik. Sansürlenen bölüm ademe mahkûm etme ahlâksızlığının aslında komünistlerin metodu olmasına rağmen öteden beri müslüman geçinenler arasında tatbik edilen bir yöntem olduğunun ifâdesidir:
“Şahsiyetimizden ayrı düşünülemeyecek fikrimizin ısrarla sükûtla karşılanması sorunuza gelirsek… Cevabı Üstadım’dan vereyim… Üstadım’ın şahsımın maruz kaldığı hâli de özetleyen meşhûr sözüdür; “âdeme mahkûm etmek komünistlerin işidir”… Sizi görmezler, duymazlar… Hakkınızda konuşmazlar… Sanki siz hiç yaşamıyorsunuz gibi davranırlar. Oysa ki çok iyi okurlar, yazılarınızı büyük bir ilgiyle takip ederler. İsminizi ağzına almadan yazılarınıza cevap bile verirler. Bununla ilgili olarak Büyük Doğu’nun bir kapağı vardı… Kapak yazısı şöyleydi: “Üzerimize bir milyon ton sükût külü döküyorlar!” Biz de bugün aynı hâldeyiz. Fakat eskiden beri bu metodu tatbik edenler Müslüman geçinenler olmuştur.” (5)
Her türlü fitne ve dedikoduya karşı GÖLGE’nin duruşu net ve kararlıydı. Dergi,“kendisinden gözükse dahi aksiyona yön vermeyen tenkidin -içinde- korkaklık ve hainlik taşıdığının şuurunda” (6) olduğunu belirtiyordu. Meğer son iki sene içinde ADIMLAR Dergisi’nin defalarca ve defalarca şahitlik etmek zorunda kaldığı çilenin adını GÖLGE Dergisi 40 sene önce koymuş. Geniş zaman kipiyle vurgulamak icap ederse: “Kendisinden gözükse dahi aksiyona yön vermeyen tenkid içinde korkaklık ve hainlik taşır.”
Mücadele tarihini bilmek ve hâlimize ayna meseleleri orada bulabilmek yarınların sağlam temeller üzerinde inşâsı için çok mühimdir. Çünkü tarih, önümüze yığılan meselelerin KÖKLERİNE inebilmek için “hâlihazırdaki insan şuuruyla” muhasebe edilmesi gereken bir ibretler levhasıdır. Kendimizden görünenlerin 40 küsur tabela altında toplanıp ademe mahkûm etme yeltenişinden tutun, aksiyona yön verme niyetinden azâde, hainlik ve korkaklık taşıyan eleştirilere kadar neler ve nelerin çok daha ağırını, çok daha çetin şartlarda GÖLGE’nin çıkışıyla beraber İBDA Mimarı yaşamış ve göğüslemiştir. ADIMLAR’ın bu menfi şartlar içinde tek derdi, O’nun “geri vites” bilmez efsanevi duruşundan kendi nasip ve istidadınca pay almaktır.
Ve Allah nimetini şehitle verdi. Yaşananları yeniden yazmaya lüzum yok. ADIMLAR kadrosundan Ünsal Zor’un şahsına değil, mensubu olduğu topluluğa ve o topluluğun temsil ettiği mânâ ve aksiyona yapılan saldırı sonucu şehâdeti tatması ve akabinde İBDA Mimarı’nın “ŞEHİDLE GELEN” (7) başlıklı yazısı… Her nimetin bir külfeti vardır. Şimdi ADIMLAR’ın omzundaki yük daha da artmıştır. Bu öyle bir yük ki, hakkını verebilene nimet, veremeyene külfet…
Mesele Ünsal Zor’un ardından güzellemeler yapmak değil. Bu saldırının kime ve niçin yapıldığı üzerinde kafa patlatmadan sıra savmak kabilinden Ünsal Zor güzellemelerinin bizzat Ünsal ağabeyin dilinde nasıl karşılık bulacağını onu az buçuk tanıyan herkes tahmin edebilir. Saldırı Ünsal Zor’u yok etmek için değil, onun da aralarında bulunduğu ADIMLAR Dergisi ve onun temsil ettiklerini yok etmek için yapılmıştır. Önce bunun tespit edilmesi gerekiyordu. İBDA Mimarı’nın “Şehidle Gelen” yazısında bizce dikkat edilmesi gereken noktalar arasında, “ADIMLAR dergisinin mensubu olarak şehid olmuştur” vurgusuyla Ünsal ağabeyin münferit bir isim hâlinde değil, bağlı bulunduğu kadroyla beraber ifâde edilmesi de vardır. Nitekim, İBDA Mimarı’nın “Mustafa Bilgi” adının altını çizmesi bu bakımdan bizce çok değerlidir.
Bir yandan Ünsal Zor ile dostluk ve arkadaşlığından bahsederken diğer yandan Adımlar’a yapılan saldırıyı tek kelimeyle bile ifâdeye yanaşmayan ve adeta bir trafik kazasının ardından konuşur gibi taziye yazanları gördükten sonra “Şehidle Gelen” bereketin bizleri nasıl sevindirdiğini anlatamayız. İşte okumaya doyamadığımız o satırlardan bir demet:
“ÜSTADIM’ın 1969 senesinde, –tıpkı ADIMLAR dergisine konulan–, bir patlayıcı ile MTTB’de şehid olan MUSTAFA Bilgi için verdiği hitabeden: Hedef, Mustafa’nın şahsında ikidir: Evvelâ İSLÂM, sonra İslâm’ı en derin, en gerçek, en titiz ve yüzde yüz HEPÇİ mânâda temsil ve topyekûn Kâinat ve insanlığa karşı tatbik ehliyeti yolunda ilerleyen yeni gençlik… Yani siz! (…) Mustafa Bilgi o şehîdtir ki, kendi müslümanlık hisleriyle öz nefsi hesabına değil, ayrı ayrı herbiriniz adına, yeni gençliğin yekûnlük imân hissesi uğruna can vermiştir. Mustafa Bilgi bu kadar büyük bir mânâya lâyık mıydı? Bu ince nokta üzerindeki hikmeti araştırmayınız ve Allah’ın, kapalı kalblere gömülmüş belirsiz cevher olarak bir kuluna lâyık gördüğü mânâyı siz de başınıza taç ediniz! (…) Onu öldürenler, topyekün yeni imân gençliğini kastetmişlerdi. Size düşen karşılığın da aynı çapta olması gerektiğine göre, siz büyük inşânızı tamamlamaya bakınız! O zaman topyekün küfür yığınını o binanın temelleri altında ezilmiş ve kemikleri tebeşir lekesi hâline gelmiş bulacaksınız! Elverir ki Allah, “OL!” desin. (1975 senesinde: Dava çilekeşinin “nerdesin?” feryadına, “murad edilenin GÖLGESİ kabul edilebilirsek burdayız. Gayemiz aslı gibi olmaktır!” diye çıkan meşhur GÖLGE dergisi… O tarihte Şehîd Ünsal Zor, 5 yaşlarında idi; 15-16 yaşlarından başlayarak, İBDA tarihinin 40. senesinde, hayatı dışarıda ve Hapishâne’de hep mücadeleyle geçmiş ve 45 yaşında ADIMLAR dergisinin mensubu olarak şehîd olmuştur. Onun mücahidliği, bilinen…” (8)
İBDA Mimarı’nın GÖLGE Dergisi ile başlattığı İBDA Tarihi’nde “40. sene” vurgusuyla ADIMLAR Dergisi’nin adını zikrederek Ünsal Zor’un şehadetine şahitlik edip, mücahidliğini vasıflandırması dostu zevkten, münafık ve düşmanı hasetten bayıltacak bir güzelliktir. Bundan böyle İBDA tarihinden bahsederken “kırkıncı sene”yi atlamak ve “Adımlar Dergisi mensubu” ŞEHÎDİ yok saymak mümkün olmayacaktır. Bilerek buna yeltenenler aslında o “kırkıncı sene” içinde kendilerini yok saymaktadır. Merkez, herhangi bir vesileyle muhiti kendi tarihi içinde, bizzat kendi kronolojisine bağlayarak zikrettiyse, muhite düşen bu nimetin şükrü halinde “adımlar”ını daha inançlı ve kararlı atarak “şehidle gelen” bereketin hakkını vermektir. “Ak sütün içindeki ak kılı” görme memuriyeti artık bir kat daha elzem bir aksiyon mevzuudur.
Aksiyon demişken, GÖLGE Dergisi’nin 4. sayısında Salih MİRZABEYOĞLU imzasıyla “Ya Olun, Ya Defolun” ihtarı: “Bugün emperyalist güçler ülkeleri işgal ederek o ülkenin insanıyla karşı karşıya gelmek yerine, soysuzlaşmış bir kesime güç vererek yönetim ve sömürüsünü bunlar eliyle gerçekleştirme metodunu yürütmektedir.” (9)
Akabinde, bu mekânın (Anadolu coğrafyası) “üstünde yaşayanların reyine ihtiyaç kalmayacak kadar ruhlaştığı” vurgusu ve hakikatleri sayı ile ölçen, altındaki koltuğu sağlama almak için vatanı pazarlık mevzuu yapan ve meşruluğunu sandıktan aldığı vehmindeki demokrasi tekerlemecilerine atılmış “toprak altındaki 40 milyar reyin isteği üç leşin isteği ile denkleşemez” tokadı…
ADIMLAR Platformu, ilk günden itibaren kendi nasip ve istidadınca bu mevzide durmayı şiar edinmiş, GÖLGE’nin her sayı ve adeta her sayfasında ısrarla vurgulanan anti-emperyalist çizgisinin ışığında yol almaya talip olmuştur. Bizden görünen, “gücünü milletten aldığını” iddia eden ama aslında “bu ülkenin insanıyla karşı karşıya gelmek” istemeyen emperyalistler tarafından güç verilen ve onlara ait bir projenin eş başkanlığı ile taltif edilen soysuzlaşmış kesimin ipliğini pazara çıkarmak için durmaksızın çabalamıştır. Çünkü Anadolu coğrafyasında, GÖLGE Dergisi’nde altı çizilen bu “soysuzlaşmış kesimin” siyasi etiketi devir ve şartlara göre her daim değişmiş ve maalesef her defasında olup biteni yeni baştan anlatmak icap etmiştir. Apaçık zıddımız olanları ifşâ nispeten kolay olsa da, bizden görünenlerin ihanetiyle yüzleşmek ve onların oyununa çomak sokmak, son 13 senenin şartlarında “ak sütün içindeki ak kılı” görmek ve göstermek kadar çetin olmuştur. Hele Müslümanlar umudunu büsbütün demokrasi yalanına kaptırmış ve kurtuluşu sandığa bağlamış iken…
“İBDA tarihinin 40. senesinde” tutulan mevzii ve bu mevzie yapılan saldırıda “15-16 yaşlarından başlayarak, hayatı dışarıda ve Hapishâne’de hep mücadeleyle geçmiş” Ünsal Zor’un “ADIMLAR dergisinin mensubu olarak şehîd” olması… Kervan yürüyor. Yol 40 sene evvel GÖLGE Dergisi’nde çizilmiş:
“Akıncı toprak üstü bulanık 40 milyona karşı, toprak altındaki 40 milyar reyin isteğini yerine getirecek ve bugünün yarının tarihi olacağı şuuru içinde “Yeniden Büyük Türkiye” idealini gerçekleştirecektir.” (10)
ADIMLAR, İBDA tarihinin 40. senesinde “toprak altındaki 40 milyar reyin” isteğini yerine getirmek için atılıyor.
Allah mahcup etmesin!
KAYNAKÇA:
1) Necip Fazıl Kısakürek, Hitabeler, Büyük Doğu Yay. 3.Basım, 1989, Sayfa: 250
2) a.g.e. Sayfa: 252
3) Gölge Dergisi, Sayı:1, 15 Kasım 1975, Önsöz.
4) Salih Mirzabeyoğlu, İbda Diyalektiği, İbda Yay. 4.Basım, 2004, Sayfa: 56
5) Salih Mirzabeyoğlu’nun Yeni Şafak Gazetesinde Ocak 2014 tarihinde sansürlenerek yayınlanan röportajının daha sonra avukatları tarafından sosyal medyaya verilen ve o günlerdeki ismiyle Adım Haber internet sitesinin yayınladığı sansürsüz tam metinden…
6) Gölge Dergisi, Sayı:7, Haziran 1976, Önsöz.
7) İlk olarak 09 Nisan 2015 tarihli Baran Dergisi’nde yayınlanan yazı için, Adımlar dergisinin Mayıs 2015 tarihli 7. sayısına da bakılabilir.
8) Salih Mirzabeyoğlu, Şehidle Gelen, Adımlar Dergisi, Sayı: 7, Mayıs 2015, Sayfa: 7
9) Salih Mirzabeyoğlu, Gölge Dergisi, Şubat 1976, Sayı: 4, Sayfa: 4
10) Salih Mirzabeyoğlu, Gölge Dergisi, Aralık 1975, Sayı: 2, Sayfa: 5