RAMAZAN’A VE KURAN’A MUHATAP OLMAK (2) “ŞEHİTLİK ŞUURU”

RAMAZAN’A VE KURAN’A MUHATAP OLMAK (2)  “ŞEHİTLİK ŞUURU”

.

RAMAZAN’A VE KURAN’A MUHATAP OLMAK (2)

.
“ŞEHİTLİK ŞUURU”

.
Mehmet Şakir

.

Kuran-ı Kerim’in kendisinde indirildiği, içerisinde Kadir gecesi gibi ‘bin aydan daha hayırlı’ bir geceyi barındıran Ramazan ayı aynı zamanda İslâm’ın başlangıcından bugüne kadar kendisinde ‘şehitlik şuuru’nun ilk ve emsalsiz numunelerini barındiran fetih ve zafer ayıdir.

Allah Resulü’nün Medine’ye hicretinin ikinci senesinin Ramazan ayında Bedir Gazvesi ile başlayan fetih ve zaferler hicretin sekizinci senesi yine Ramazan ayında Mekke’nin fethi ile kemale ermiştir. Ramazan ayı bu cihetle de fethi ve risaleti kendisinde cem eden bir mânâya haizdir.

Ashab-ı Kiram bu gazveler vesilesi ile kalplerini dolduran ‘şehitlik şuuru’nu izhar etmişler Allah ve Resulü uğruna canlarını feda etmeyi canlarına minnet saymışlar, ‘fidake ebi ve ümmi’ anam babam sana feda olsun diyerek İslâm’ın ilk şehitleri ve gazileri makamına ulaşmışlardır. Öyle ki Allah Resulünün daha önce kendilerinden cihad mevzusunda bir söz almadığı Medineli ‘Ensar’, ‘Emret Ya Resul Allah, seni hak ile gönderen Allah’a yemin olsun ki, ardından denize dalgamızı emredersen tereddüt etmez dalarız.’ diyerek lidere bağlılığın, cihad ve şehadet şuurunun ilk örnekleri olmuşlardır.

İmanın, ilmin,ibadetin ve nefisle yapılacak ‘büyük cihad’in hakikati ancak ‘şehitlik şuuru’ nun kuşanılması ile mümkün olur; ‘Şehitlik şuuru’ kuşanılmadan, ‘bu yolda göze alınacak en adi tehlike ölümü göze almaktir.’ ölçüsü bünyeleşirilmeden ne imanin, ilmin nede ibadetin samimiyeti anlaşılamaz.

Bugün haçlı batı ve siyonis İslâm düşmanlarinin müslümanları ‘cihadist’ ve ‘ılımlılar’ olarak iki gurupta ele alip, cihad eden muslumanlara karşı ilimlilari desteklemeleri bile şehitlik şuuru demek olan cihadin imanin ayni olduğunun düşman ağzıyla tasdiki olduğunu anlamamak için ahmak olmak gerekir.

Yazimi İBDA diyalektiğin Temel Ölçülerinden Şehitlik şuuru bahsi ile bitirirken Gaza ve fetih ayı Ramazan-ı Şerif hürmetine Afganistan’dan Irak’a, Suriye’den Somali’ye kadar bütün cihat saflarında savaşan ve esir mücahid kardeşlerimize Rabbimden zaferler niyaz ediyorum.

“TEMEL ÖLÇÜ-ŞEHİTLİK ŞUURU

İmânın hakikatinin, imân tazelemenin, kesiksiz ve duraksız oluş sırrının ve bütün İbda cephelerinde çırpınmanın kıvılcım kapılacak ölçüsünü, bâtın yolu hakikatinde ifâde eden bir İslâm büyüğünden öğrenelim :

-Bu yolda göze alınacak en adi tehlike, ölümünü göze almaktır! Nasıl, muazzam mı?… Adiden tüymek için tertipten kaçmaya ve ulvîyi kendi adiliğine indirmeye yol var mı?… İmân, işlerin en ucuzu mu?…Ve bu olmadan şehitliğin hakikati görünür mü?… Bütün sahtelikleri söz konusu hikmette görünüz.

İmân, Allah a, Resûlü nün gösterdiği yoldan bağlanmak… Bunun hakikati, Allah ın ahlâkıyla ahlâklanmak… Bunun hakikati, Allah ta fâni olmak, ölmeden ölme sırrına ermek, yâni velâyet, yâni can vermek!… Zâhir gözüyle ruh kabzı ve can vermenin aynı mânâda kullanılıyor olmasına nazaran bildirelim ki, can verme ve ruh kabzı, birbirinden ayrıdır; nefsin tezkiyesi ile ruhun safiyet kazanarak arş üstü emirler âlemindeki yerini alması ve KÜLLİ olması
mânâsına can verme, bu terki dünya işinin terkibî ifâdesi, ölmeden ölme sırrı… İmânın hakikati budur!…

İmânın hakikatinin Allah ın rızası için can vermeden ibaret olması, müslümanım! diyen bir insanın kazanması ve benimsemesi gerekenin ne olduğunu da açıklar; imânın derecesi, bu sırra riayet kadardır…Ve hangi iş üzerinde olursan ol, davanın öleceksin! dediği yerde bunu göze alabilme istidadın, imân keyfiyetine alâmettir!…

İş Allahın rızası için can verme olunca, bunun diğer yolu da, Allah ve Resûlü nün emirleri dairesinde bulunan cihad bahsidir ki, şehitlik şuurudur; Allah ve Resûlü davasında ölenler, bizzat ölçüyle bildirildiği üzere ölüp de ölmeyenlerdir ve başka bir hayatla diri olan şehitlerdir…Kalanlar, şehitlik şuuru tescilli gâziler!…

Şehitliğin dereceleri, şu, bu, bahsimizin dışında…Bizim uyarmak istediğimiz nokta, zâhir ve bâtını ile can vermeden ibaret imânın bu hakikatini gözardı eden bir takım budalaların, hâlâ İmân ve İslâmdan bahsedebilmelerindeki
yüzsüzlüktür!…

Terk-i dünya; can verme rejiminden ibaret bâtın yolu, sözkonusu sahtekârlar için tam tersi, cihat farzından kurtulmak için canını kurtarma yolu zannedilmektedir; dünyaya kazık kakma muradındaki sürüyle sahtekâr, bu niyetle hemen intisap edilecek şeyh arar ve işin aslında bu yolda göze alınacak en adi tehlike, ölümü göze almaktır hakikati bulunduğundan gafil, canını tehlikeye atmamanın keyfinde nefslerini yellerler!

İmânın hakikatinin can verme ve davanın öleceksin! dediği yerde bunu göze alma şuurundan ibaret olduğunu söylemiştik… Zannedilenin aksine bu işin halim, selim mizaçlı olmayla da bir ilgisi yoktur… Bunun en güzel misâllerinden biri, Fatih Sultan Mehmet Hanın nasihat etmek üzere Kazıklı Voyvodaya yolladığı ulemâ heyetinin takındığı tavır ve neticede kahramanca şehit olmaları hâdisesidir: Kazıklı Voyvodanın kafalarından sarığı çıkarmaları ihtarına karşı red cevabı veren bu heyet üyeleri, sarıkları kafalarına çivilenerek şehit edilmişlerdir… Bu müslümanlar, muharip sınıfında değildi; ama ilim haysiyeti adına, -bugünkü haysiyetsiz, şerefsiz, mamacı tiplerin aksine-, gerektiği yerde gereken tavrı takınmayı can pahası bilmişlerdir!…

– Dinî işlerde bidatlerin (uydurma yeniliklerin) türemesi öyle bir fitnedir ki, zararı bütün mahlûkları sarar. Bunlardan biri de CİHAD VE GAZADA GEVŞEKLİK VE TEMBELLİKtir. Burada bir nükte vardır ki, MÜNAFIKLIĞIN ALÂMETİ olmaya kadar gider. O da ŞEHİTLİK NİMETİNDEN KAÇINMAK… Şehitlik, İslâmın kuvvet bulması yolunda can vermektir. Her mümin fert bu yüksek makamı kalb ve zevk yoluyla benimsemeye, istemeye memurdur. Bu sır icabı olarak Resûl ve Nebîlerin birçoğu, Sahabîlerin ekserisi ve Peygamber evlâdının hepsi, şehâdet arzularına ulaşmış ve bu yolda ruhlarını teslim etmişlerdir… Bir kişinin bile sebep olduğu fitne dolayısıyla bütün mahlûkların zarar görmesi karşısında kalblere bir vehim düşebilir. Bu hususta Allah, İlahî ukubetinin pek şiddetli olduğunu bildiriyor. Çünkü İlâhî rızasına aykırı bir şeyin zuhurunda cezanın nasıl geleceğini takdir, ancak kendi zâtına aittir. İlâhi âdet gereğindendir ki, ceza umumî olarak gelir. Sebep olanlara, başlangıcı dünyada olarak ceza, sebeb olmayarak mazur görülecek olanlara da, fitnenin doğuş ve
yayılışına mâni olamayarak yalnız kalble karşı durdukları için şehitlik nasip eder.

Anlayan anladı!…

Allah ın lâneti, İslâmın cihat emrini reddedenlerin, cihâdı baltalamaya çalışanların, İslâmı küfür düzeninin çeşnisi bir acube hâline sokmaya çalışanların ve bütün bunları İslâmın hoşgörüsü olarak sunmaya çalışanların üstüne olsun!…

Bu duaya amin! demeyeceklerin toplamı, sözkonusu sınıftan olarak İBDA bağlılarının imhâ hedefidir!…”

(Salih Mirzabeyoğlu
İBDA DİYALEKTİĞİ, Sayfa: 237-238)

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: