TELEGRAM’IN ARANMASI GEREKEN YER
Kumandan’ın avukatlarından Sayın Zafer Şahin Bey’le, Adımlar’ın Erdal Şimşek haberine istinaden yapmış olduğumuz yazışmalar ve ilgili haberin altına onun düşmüş olduğu notları, TELEGRAM meselesiyle alâkalı olmaları hasebiyle topladık, işte o not ve yazışmalar:
Baki Aytemiz: Sayın Avukat Zafer Şahin meseleyle ilgili Twitter’da bir paylaşım yapmış, buraya kopyalıyorum:
“Erdal Şimşek ismini Mit ve Zihin Kontrolü konusunda yazılmış 2004 ve 2005 tarihli iki kitaptan hatırlıyorum…
2000’den devam eden 2003’te kitabı yazılan somut FİİL-VAKIA olan ‘Telegram işkencesi’ nden hiç bahsedilmeyen benzeri kitaplar gibi..”
Sayın Zafer Şahin, bu Erdal şimşek denen tosuncuk, aynı zamanda Telegramcı mı yani, aydınlatabilir misiniz?
Zafer Şahin: Bilmiyorum. Medyada ismini görünce hatırladım, Konuyla ilgili şu iki kitabı var:
http://www.kitapyurdu.com/kitap/turkiyede-istihbaratcilik-ve-mit/59472.html
http://www.kitapyurdu.com/kitap/istihbarat-servislerinde-beyin-yikama-operasyonlari/70639.html
Yine bir tesadüf; Adımlar’ın bu haberinde adı geçen Cem Küçük’ün de bu mevzûda yayınları var:
https://www.profilkitap.com/urun/zihin-kontrol-operasyonlari
Bir ‘çevredaşlık’ ilişkisi de olabilir… Kullanılan tipler olabilir… Bu tür kitaplar 2003’te Telegram yayınlandıktan sonra, O’ndan hiç bahsetmeyerek mantar gibi çıkmaya başladı…
Erdal Şimşek MİT’çiyim diye dolandırıcılık yaptıysa, Cem Küçük de, “Mit’te birşey olsa benim haberim olurdu!” diyordu… Sosyal medyada baya bir gündem olmuştu o söyledikleri…
Bu tür kitapları incelediğimde farkettiğim şeyler: komik gelebilir ama sanki ABD’den Türkçeye çevrilip hazırlop yayınlanmış gibi, yazarının araştırma telif ve üslubu olmayan yapay bir tekdüzelik arzetmesi. Kitaptaki bir mevzu yazarına sorulsa cevap veremeyebilir…
Baki Aytemiz: Kanaat olarak şunu söyleyebiliriz ki, Telegram’dan aslında herkesin haberi var. Hatta siz daha da ilerisini söylüyorsunuz, yani kanaattan da öte.
Zafer Şahin: Tabiî ki öyle olduğunu düşünüyorum. Yüzde yüz. Bütün emare ve hareketler Mi(!) İs(!) teşkilatı içinde bir çeteyi işaret ediyor. Bunun sağladığı imkândan sebep ifşâ ve derdest olmuyor…
Şimdi bu mevzuda söylenecekler çok. Yazılan söylenen de çok. Artık ne kadar anlayabilmişsek. Yalnız özellikle dikkatimi çeken bariz yanlış yaklaşımlar oluyordu.
Biri, mesela diyor ki: ‘Telegramcı dünya düzenine karşı savaş…’ diye başlıyor, genel-politik ifadeler. Evet, bir ‘yerinde doğru’ bile olsa bu Kumandan’ın bilfiil maruz kaldığı durumu karşılamadığı gibi konuyu dağıtıyor… Nedenini yazacağım.
Yine bir biyo-teknolojiyle ilgili veya bilgisayar-beyin arayüzü teknolojisiyle ilgili bir haber görüyor, ‘işte bak böyle şeyler varmış, hükümet bundan ders alsın Mirzabeyoğlu’na danışsın…’ filân da, yahu zâten hükümet, yani kamu-güvenlik imkânları olmadan bu iş yapılamaz…
Bu misalleri çoğaltabiliriz…
Bu kabaca şuna benziyor; şimdi adam yolda giderken silahla vuruluyor, yaralanıyor, öbürü de geçiyor adamın karşısına -kurşunla vuruldu ya!- başlıyor kurşun hakkında atıp tutmaya. Kurşun şöyledir, böyledir, silahtan atılır, işte, kurşun insanı yaralayabilir, ekonomide kurşunun yeri filan derken, failler de kaçmış zaten; ortada sanki ne yaralı var, ne yaralayan… Yanlış yaklaşıma dair bir anektod, bilmem anlatabiliyor muyum?
Misaldeki her iki durumun da hakikati var, yeri var, fakat birbirine karıştırılınca yanlışa dönüyor…
1.si: Suç fiili-Telegram işkencesi…
2.si: Genel anlamda Teknoloji… 40 yıl önce akıllı telefonun bilinmemesi gibi, bugünün henüz ticarî-sivil hayatına yaygın ürün çeşitliliğine yansımadığı için anlaşılması zor olan sinyal teknolojisi.
Twitter da bir arkadaşa cevaben bu konuda -yaklaşımına katılmadığım notuyla- şunu yazmıştım:
“1. Mevzu, Kumandana karşı işlenen fiil olarak telegram. Yani adam yaralamak gibi bir fiil, kriminal bir vakıa…
- Mevzu ise, böyle bir teknoloji, sinyal teknolojisi ve bunun umumi gelişimi. Kumandan kendi söylüyordu bize Bolu’da, ‘bu geleceğin teknolojisi olacak’ diye…
Fakat bu durum 1. mevzuyu, kriminal vakıayı görmemeye alet olmamalı. Biz bu konuda sınıfta kaldık bence. Tespitinizin sadece o kısmına katılıyorum. Baskı unsuru olup topyekün hareketle hakkımızı ortaya koyamadık, yâni cezaevinde böyle bir tertibat var, bu suçtur deyip ortaya çıkartamadık -veya-durduramadık.”
Cezaevi sürecinde Telegram işkencesinin bildiğimiz başlıca 2 aşaması var:
1-Kartal Cezaevi 2000-2003 arası ve
2-Bolu F Tipi Cezaevi’nde Temmuz (5’i olabilir) 2005’te başlayan, Kumandan’ın ‘yumurtasızlar çetesi’ olarak yazdığı ve sonrasında da kesintisiz devam eden dönem.
Her iki cezaevindeki dönemlerin (kendisinin anlatımından hatırladığım, kitaplardan da anlaşılabileceği gibi) nitelikleri farklı. Bolu’da 2005’te başlayan Telegram’da görev alan o -fareler diyelim- Kartaldakileri küçümsüyor ve ‘Amerikanvari, kendinden emin bir şımarıklıkla’ hareket ediyorlar… Yani -anlaşılan-ekipler değişiyor…
Adımlar HABER