İSLÂM İNKILÂBINDA TARİKAT VE CEMAATLERİNİN DURUMU…
Pek muhtemeldir ki, bugünkü lükslerini bulamayacaklardır. O yüzden İslâm inkılâbı gibi nefsi zora sokan şeylere tevassül etmezler. Laiklik rahatlıktır tarikat ve cemaatler için; “eşeği saldım çayıra, otlaya karnın doyura”…
İslâm toplumlarındaki örneklere bakın. Birisi şeyhlik iddiasında bulunursa, zamanın alimleri tarafından imtihana çekilirdi. İmtihanı geçemezse, sapkınlığının derecesine göre cezası kesilirdi. İmtihanı geçerse, devlet ona yer tahsis eder ve irşad faaliyetine müsade ederdi.
Hele mehdîlik, mesihlik türü iddialar… Bu tür iddialara kalkışanların tümü feci akıbetlere uğratılmışlardır.
Halkın şeyh taslakları tarafından sömürülmesine kesinlikle göz yumulmazdı. Öyle çıkacak, el açacak, halktan para toplayacak… Evet, esnaftan destek alırlardı; ama bütün elemeleri geçtikten sonra… Tarihte büyük şeyhlerin, dervişlerin tezkirelerine (biyografilerine) bakın; bir çoğunun zamanın sultanıyla bir imtihanı olmuştur. Sultanların (devletin) en önemli görevlerinden biri, halk arasındaki bu türden kimseleri denetlemekti. En küçük yalpa yapan hiç kimse şeriatın pençesinden kurtulamamıştır.
Oysa bugün bu tür şeyler zıvanadan çıktı. Üstlerine vazife olmayan her türlü iş ve kazanç yolunun içindeler. Her türlü istismar ve mânâ kıyıcılığına kapıları açık. İlim ve irşad işinde ise aralarında ehliyet ve liyakat sahipleri çok az. Çoğu atadan dededen görme bu işlerle uğraşıp, bu tür işlerin verdiği şöhret ve nefsanî hazzın esiridirler. Çıkıp da “ben şeyh değilim, mürşid değilim, sadece sizler kötü yola düşmeyin diye sizlere vaaz veren biriyim” demek yerine, kendilerinde her türlü kemâl ve fazileti vehmettirmede hüner sahibidirler. Aralarında düpedüz dolandırıcı olanları az değildir.
Onların en çok sevdiği ortam, işte böyle dine bir baskının olmadığı, kendilerine her türlü ikbâl yolunun açıldığı ortamdır. Sağ muhafazakâr iktidar ortamıdır.
Çünkü yüzlerce dernek kurup herbiriyle devletten ayrı ayrı ihaleler almanın (sayısız ve bedelsiz arsalar, binalar, tesisler kapatmanın) en uygun ortamı budur. En sevmedikleri şey, mücadeledir; baskı ortamlarını da mücadeleyi sevmedikleri için sevmezler. Baskı ortamı oluşunca mücadele eden hemen hiçbir örnekleri yoktur.
İslâm inkılâbı, çok tabiîdir ki, İslâma nisbet iddia ettiği halde İslâm inkılâbı davası gütmeyen ve bu dava önünde engelci pozisyonda bulunan tüm kesimleri hesaba çeker. Bunlar arasında çıkarcı, istismarcı, yol kesici olarak gördüklerine şeriat hükmünü tatbik eder. Bundan kaçış yoktur. İslâm inkılâbı davası olmayan hiçbir İslâm iddiacısının irabta mahalli olmaz. Küfür rejimine hem payanda, hem de karikatür malzemesi olanın şanı olur mu?
Kurtuluş, küfre hademelikte değil, tam bağımsızlıktadır.
Selim GÜRSELGİL