İLME BAKIŞ ÖLÇÜLERİ

İslâm’da “Naklî ilimler” ve “Aklî ilimler” kavramları ilk devirlerden itibaren oturmuştur. Naklî ilimler gibi aklî ilimlere de büyük önem verilmiş, bu sahada da çağlarının en ileri âlimleri yetişmiştir.

Bir de günümüzde eski âlimler ve ariflerin yerine konmaya çalışan vaiz ve şeyh cümbüşüne bakın. Naklî ilimlerde bir miktar kendilerini göstermekle birlikte, aklî ilimlerde bütün dünyanın en geri seviyesindeler. Bir tek ilimden haberleri bile yok, duymamışlar; hatta duydukları zaman da onları aşağılıyor, küçümsüyor, onlarla meşgul olanları sanki cürüm işliyormuş gibi gösteriyorlar.

İslâm tarihinde hiçbir din âlimi yoktur ki, zamanının aklî ilimlerinde en ileri bir donanıma sahip bulunmasın. Âlimleri bırak, büyük velilerin, tasavvuf adamlarının, hatta şairlerin künyelerine bak. Herbiri aklî ilimler eğitiminden geçmiş bir kısmı kendi alanları dışında bu alanlarda da eser vermişlerdir.

Bugünkü ile eski Müslümanlık arasında ne kadar az alâka olduğunu buradan görün. Bugün Müslümanlığı “bedevî kültürü” olarak alıyor çoğu. Hiçbir dünya meselesinden haberi olmadan ahıreti tanzime kalkıyorlar. Adeta cehaleti övüyor, cahil olmayı kutsuyorlar. 19. yy’da yaşamış, Doğuyu ve Batıyı yakından tanımış bir Fransız münevver şöyle der: “Bir Hristiyan âlim olduğunda, bir Müslümansa cahil olduğunda dinle alâkası kesilir.”

Bunların cehaletleri nisbetinde dinle alâkaları nedir, varın siz söyleyin.

Esasen İslâm’da “din işi”, “dünya işi” ayrımı yoktur. Bu anlamıyla “Naklî ilimler”, “aklî ilimler” tanımı sırf kavram boyutludur. Dinî ilimler kadar dünyevî ilimler de “İlâhî”dir. Birinci kısma “Kur’ân ilimleri” ikinci kısma da “Kur’ân’dan ilimler” diye bakabiliriz. Zira tefsir, hadis, fıkıh, tecvid vs ilimler nasıl “Kur’ân’a ilişkin” ilimlerse, matematik, mantık, fizik, kimya, sosyoloji, tarih vs de “o değil ondan, bu yüzden ki o” sırrıyla “Kur’ân’a ilişkin”dir. Dolayısiyle bir Müslümanın gözünde bütün ilimler dinî ve ilâhî sayılır; ama kapsam ve metod olarak tasnif olunurlar.

Bu gözle bakarsanız, tabiî bu gözle bakmak da bir “dünya görüşü-bütün fikir” idrakı gerektirir, o zaman bu âlemde küçümsenecek ve dindışı sayılacak bir ilim olmadığını görürsünüz. Zaten aksi olsaydı, Kâinatın Efendisi, “ilim Çin’de de olsa alınız” buyurmazlardı. Naklî ilimler için neden Çin’e gidilsin ki?

Ama günümüz vaiz ve şeyh takımını saran bedevî idrakına anlatamazsın. Onlar -farkında olmasalar da- İbn-i Teymiyye’nin “kâfirden ilim öğrenmek haramdır” fetvasına uyarlar. İlim öğrenmek haram ama o ilmin semeresi olan teknolojik ürünleri (otomobilden cep telefonuna) almak caiz!!

İbda Diyalektiği, bedevî kültüründen kurtarıcıdır ve “muradı kestirebilmek” ölçüsüyle doğrudan doğruya Kâinatın Efendisi’nin muradı üzeredir. Zamanımızın ilimlerine bakışta anahtar!

Selim GÜRSELGİL

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: