İMAMIN TORPİLLİSİ CEMAATE NE YAPAR?

Diyanet İşleri Başkanı geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada yetiştirme hedefinde oldukları gençliği Akif’in mısralarına atıfta bulunarak işaret etmişti.

Diyanette ortaya çıkan torpil belgesi ise söylenenle yaşananın aslında ne kadar büyük bir çelişki oluşturduğunu bir kez daha ortaya koydu.

Ve bir kez daha gördük ki, bu köhnemiş kurumları topyekûn tasfiye etmeden, diplerine ayransuyu döküp kurutmadan ve yepyeni bir ruhla herşeyi yeniden inşa etmeden hiçbir müspet oluşa imkân kalmamıştır.

Hadisenin vehametindeki ciddiyet bu kadar derin olmasına rağmen, meseleyi bu ciddiyetle ele alıp gerekeni yapmak üzere harekete geçecek bir yetkili veya kurumun olmayışı da ellerin ne kadar tutuk, dillerin kilitli ve bu rezalet tablosu üzerinde oturanların ne kadar şahsî menfaat peşinde olduklarını bir kez daha göstermekte. Şahsî menfaatleri zarar görmesin diye de, “bu kokuşmuş yapılara neşter vuralım!” diyen bulunmuyor. Her türlü rezalet ve kokuşmuşluk almış başını gidiyor olabilir ama yeter ki oturdukları koltuklara bir zarar gelmesin ve o koltuklarda hamaset parlatmaya devam ederek kandi kendilerini tatmin etmeye devam edebilsinler.

Ve bu kokuşmuşluğu sürdürebilmek adına da, tıpkı zamanında Fransız asilzadelerinin pislik kokusunu parfümle örtmeye çalışmaları misali, “aman canım” tavrıyla perdelemeye çalışıyorlar.

Yaşanan kokuşmuşluktan çok daha beter bir keyfiyet.

AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, Mecliste yaptığı konuşmada şöyle diyor: “Diyanet İşleri Başkanlığı’na bir milletvekili arkadaşımızın gönderdiği yazının…Birkaç milletvekili veya bütün partilerden, hangi partidense milletvekili arkadaşlarımızın gönderdiği yazıların, bunun bir talimat olarak değil sadece ‘Uygunsa, mümkünse’ diye ifade edilen bir cümle olarak değerlendirilmesi gerekir”

Ne demişler?

Hastalığı tedavi edebilmek için önce hasta olunduğunu kabul etmek gerekir.

Yaşanan ölümcül hastalığı büsbütün yok sayma veya yok sayamadığı yerde ise “aman canım, basit bir hadise” diye geçiştirilmeye çalışıldığı yerde…

Bir millet, torpille batar.

Diyanet İşleri Başkanı millî ve manevî değerlerden bahseder, AKP yerli ve millî olmaktan bahseder ama iş icraata gelince, eller tutuk… Nasıl olmasın ki? Ellerin harekte geçmesi için, öncelikle yaşanan hadiseyi ve şiddetini doğru idrak etmek gerekir. Kendi nefslerine karşı bir hamleyi nasıl hızlıca idrak edip ve nasıl aynı hızla harekte geçtiklerini biliyoruz değil mi? Bu hadise ise milletin ruh köküne karşı öldürücü bir hamle olmasına mukabil…

Bu torpil hadisesi, millî ve manevî değerlerin katledicisidir, en büyük Batıcı saldırıdan daha büyük ve tehlikeli bünye içi bir urdur ve bu uru kesip atamayan iktidar, muktedir olma hakkına da sahip olamayacaktır.

Bu torpil hadisesinde ortaya çıkan bir başka mesele de torpil hadisesine karşı koyulan tepkinin, hadisenin vehametini tahfif etmeye dair olmasına istinaden, idrakleri iğdiş etmeye dair bir keyfiyetinin de haiz olmasıdır. Hani Kemalizmin buğz edilmesi gereken en mühim yanı idrakleri iğdiş etmiş olmasıydı ya… Aslında idraklerin iğdiş edilmesine matuf her hamle, kimden ve nereden gelirse geldin bu milletin varoluş iradesine karşı ortaya konulmuş en büyük tehdit olarak algılanması gerekendir.

İdraklerin, yani anlayışın iğdiş edilmesi… Yanlış veya eksik anlayışla eşya ve hadise karşısında konulması gereken doğru, zamanında ve gerekli tavrın, yeterli şiddetle konulmasına mani olucu hâl…

Bu hâl ve keyfiyet karşısında insan dışarıdan gelen saldırı karşısında bir nebze de olsa kendini koruyabilirse de içeriden gelen ve kendisinden görünenin yaptığını idrak etmede zorlanır, zamanında ve yeteri tepkiyi veremez ve bir zaman sonra da o hâl yanlış olarak algılanmaktan çıkabilir, kanıksanır, normalleşir. Torpilli, “Kemalistim!” diyen yapsa -iktidarda onlar varken yaptıklarında- yeri göğü birbirine katanlar kendilerinden yapan olunca ne tepki vereceklerini bilmez olurlar. Sonra da koltuklara zarar gelemsin diye, zamanında Kemalistlerin torpil hadisesine verdiği tepkinin benzerini verir, “uygunsa, mümkünse” diye anlamak gerek diye tevile başlarlar.

Torpil ölümcül bir hastalıktır, göreve liyakatsizlerin gelmesine yol açar. Ve bundan dolayı da ortalıkta nizam diye bir şey kalmaz.

Bundan daha vahimi ise yaşanan bu hadiselerin sistematize olmuş olmasıdır. Böyle bir hadise ortaya çıktığında gerekli tepkinin verilemeyişi, “bizde böyle şey olmaz!” denemeyişi, millete karşı işlenen bu cinayetin tahfif edilmeye çalışılarak geçiştirilmek istenmesidir. İşte bunlar, bünyeye musallat olmuş manevî ajanlardır; isterse yerli ve milli olan biziz diye sabah akşam davul çalıyor olsunlar.

Millî ve manevî değerlerin taşıyıcısı olması gereken imam, torpille işe giriyorsa, torpil sistemine o da dahil oluyorsa, o sistem milletin maneviyatına ne verebilir ki? İnsan bir başkasına ancak kendisinde olanı verebilir değil mi?

A. Bâki AYTEMİZ – Adımlar

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: