HALİL FALYALI CİNAYETİ, 3000 AİLE VE DEVLETİN ÇETELEŞMESİ

Sedat Peker’in iddiaları ile gündeme gelen kumarhaneci Halil Falyalı, Girne’deki evinin önünde dün otomatik silahla tarandı. Halil Falyalı’nın şoförü olay yerinde can verirken kendisi kaldırıldığı hastanede öldüğü söylendi.

Falyalı’nın öldürülmesi, AKP rejiminin ne kadar pisliğe bulaştığını bir kez daha ortaya çıkardı. 27 Ocak’ta öldürülen Şafak Mahmutyazıcıoğlu’ndan sonra Falyalı’nın da bir cinayet neticesi hayatını kaybetmesi, ülkedeki mafyatik yapıların ne kadar derinleştiği ve hukuk nizâmının çökmüş olduğunun da delili. AKP iktidarı ne kadar rejim adına bir makyajlama gayreti olsa da, tevarüs ettikleri pislikler ortaya saçılıyor ve güya karşı olduklarından farkının olmadığı ortaya çıkıyor. Müslümanların rejimden hıncının istismarcısı olarak iktidara gelen AKP’nin süreç içerisinde gerçek yüzü de ortaya çıkmaya devam ediyor.

Peker’in uyuşturucu trafiğinin merkezinde olduğunu söylediği ve Kuzey Kıbrıs’taki yasadışı işlerde sıkça adı geçen Falyalı’nın suikastı sonrasında gazeteci Timur Soykan’ın, sosyal medya hesabı Twitter üzerinden yaptığı paylaşımları Cumhuriyet gazetesi haberleştirmiş.

Soykan 3 ana ihtimale dikkat çekerek değerlendirmelerde bulunuyor. “Halil Falyalı’nın cinayeti sadece yeraltı dünyasında değil yer üstünde de büyük savaşın başladığını ortaya koyuyor” diyen Soykan, 3 ana ihtimali şöyle izâh ediyor:

“Birinci olasılık: Türkiye’de sanal kumar yasaklanıp bahis tekel olunca kumar adası KKTC, yasa dışı bahsin de üssüne çevrildi. Halil Falyalı’ye bahis lisansları verildi ve devasa servetinin önü açıldı. 84 milyonluk Türkiye büyük bir pazarken yavru vatanda organizasyon kuruldu. Halil Falyalı Kıbrıs dışında da (Belarus, Ukrayna, Malta) ülkelerden lisanslar aldı. Arkasındaki destekle büyüdü.

MASAK raporuna göre; Türkiye’de 2017 yılında 50 milyar liralık yasa dışı bahis pazarı oluştu. Bugün bu miktarın 100 milyar lirayı aştığına şüphe yok. Veysel Şahin 2017’de tutuklandıktan sonra bu pazarın büyük kısmını Falyalı elinde tutuyordu. Elbette Türkiye’de büyük bir mafya grubu ile ortaklığı şarttı. Ancak para yeraltındaki bütün dengeleri değiştirecek kadar büyük. Halil Falyalı’nın ismi Game Over (2007), Handikap (2016) operasyonlarında gündeme geldi.

Ancak bu soruşturmalardan Halil ve kardeşi Hüsnü Falyalı’nın adı hep silindi. Veysel Şahin Türkiye’de tutuklanınca anlattı. Türkiye’den polislerin KKTC’ye gelip haklarındaki soruşturmaları silmek karşılığında paralar istediğini iddia etti.”

“‘KARA PASTA’ PAYLAŞILAMIYORDU”

Gazeteci Soykan, koruma altındaki Falyalı’nın büyük servete sahip olduğuna dikkat çekerek, ”Hatta İngiltere Premier Lig takımı Fulham’ı 100 milyon Sterlin’e satın almak istedi. Falyalı’nın KKTC’de siyasi partileri finanse edecek güce erişti. Türkiye’deki siyasilerle bağlantıları da sık sık gündeme geldi” ifadelerine de yer verdi.

“100 milyar TL kara paranın olduğu yerde siyaset ve bürokrasiden destek almadan daha doğrusu oraya pay dağıtmadan ayakta kalınamazdı” ifadelerini kullanan Soykan, “Sadece yeraltında değil yer üstünde de ‘kara pasta’ paylaşılamıyordu. Büyük olasılık: Yasa dışı bahisteki savaş Falyalı’yı ölüme götürdü” dedi.

İkinci olasılığın Falyalı’nın şantaj arşivi olduğuna dikkat çeken Soykan, “Sedat Peker, ifşalarında Erkam Yıldırım’ın bir kaset ile Falyalı’nın eline düştüğünü iddia etti. Sedat Peker, daha sonra Falyalı’ya ait siyasilere şantaj görüntüleri olan arşivin kendi eline geçtiğini de öne sürdü” ifadelerini kullandı.

Sedat Peker’in KKTC Başbakanı’nın görüntüsünü yayınladığını söyleyen Soykan, “Peker, bu arşivde sadece KKTC değil Türkiye’den siyasilerin de kasetlerinin olduğunu öne sürdü. Bu arşivin bazıları için çok tehlikeli olduğu ortada” ifadelerine yer verdi.

“ÜÇÜNCÜ OLASILIK: UYUŞTURUCU KAÇAKÇILIĞI”

“Falyalı bunları kendisini korumak için elinde tutuyordu. Kumarhanesindeki bir personele işkence yaptığı iddiasıyla tutuklandıktan hemen sonra özel hastaneye sevk edilmesi gücünü ortaya koydu. Peker’in yayınladığı görüntüyle Falyalı’nın da eli güçlenmişti” diyen Soykan şunları kaydetti:

“Hatta kısa süre içinde cezaevinden tahliye olmasını sağlayan gelişmeler de yaşandı. Peker de başına bir iş gelirse Falyalı’nın arşivini yayınlayacağını söylemişti. Bu arşiv nedeniyle Falyalı hedef olmuş olabilir mi? Ya da bu cinayet şantaj kasetlerini ortaya saçar mı?”

Üçüncü olasılığın uyuşturucu kaçakçılığı olduğunu ifade eden Soykan’a göre “Sedat Peker, Halil Falyalı’nın bir şantaj kasetiyle Erkam Yıldırım’ı uyuşturucu rotası oluşturmak için kullandığını iddia etmişti. Bu konuda bir delil ortaya koymadı. Ancak Erkam Yıldırım’ın Peker’in söylediği tarihlerde Venezuela’ya ziyareti uzun tartışmalar başlatmış, ‘Pandemi için yardım götürdü’ açıklaması boşa düşünce iddialar da çoğalmıştı.”

“FALYALI’YI ÖLÜME GÖTÜRMÜŞ OLABİLİR”

Soykan paylaşımının devamında şunları söyledi:

“ABD, Falyalı’yı 2015’ten itibaren uyuşturucu kaçakçılığından soruşturuyordu. Virginia Mahkemesi’nde dosya vardı. Dosyaya göre; Kıbrıs’tan İngiltere’ye uçakla meyve-sebze kolileri arasında eroin sevk etmişti. Mersin’den KKTC’ye botlarla eroin taşıdıkları iddiası da dosyadaydı. Dosyada Falyalı’nın kara para transferlerine dair bir DEA ajanının tespitleri vardı. Falyalı’nın döviz bürolarıyla kara para transferleri yaptığı iddia edildi. Uyuşturucu kaçakçılığındaki anlaşmazlıklar Falyalı’yı ölüme götürmüş olabilir.

“DEVLET-MAFYA-SİYASET ÜÇGENİNDE KAZAN KAYNIYOR”

Pek çok olasılık var ancak şuna hiç şüphe yok: Falyalı cinayetinin arkasında büyük bir karanlık duruyor. Devlet-mafya-siyaset üçgeninde kazan kaynıyor. Bu cinayet büyük bir savaşın işareti.Küçük bir adada ve güvenlik kameralarıyla dolu merkezi yerde bu cinayeti işleyenlerin yakalanmadığı her dakika şüpheleri büyütüyor. Bağlantıların derinliğine dair kuşkular artıyor.”

Falyalı cinayetinden sonra cinayeti işlediği iddia edilenlerle ilgili bir mobese görüntüsü yayınlandı ve faillerin cinayeti işledikten sonra bir sürat teknesiyle adadan ayrıldığı ileri sürülenler arasında yer almakta.

AKP’nin iktidara geldiği ilk yıllarda mafyaya karşı da mücadele ediyor gibi yaparken o dönem İstanbul Emniyet Müdürü olarak görev yapan zat, “polis göz yummadığı müddetçe mafyanın hayat bulamayacağını” ifade etmekteydi.

Polis siyasetin emrinde olduğundan, polise emredenler göz yummazsa, polis de mafyaya göz yumamaz. Bunun için de polise emredenlerin temiz kalmış olması gerekir. İşin aslı Kumandan’ın “3000 aile” hükmüne gelir dayanır:

“T.C. içinde yaşayan 3000 aile; hukuk da bunların çıkarına göre, ekonomi de, siyaset de, ordu da, polis de… Kendi aralarındaki dalaşmalar bir yana, bunlar hukuk üstü imtiyazlı bir zümredir! Devlet, hukuk demektir ve hukukun olmadığı yerde devlet değil, çete vardır.”

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu TELEGRAM Suikasti ile katledilirken devlet görünümlü çete tesbitinde ne kadar haklı olduğunu canı ile ispatlayan, devlet-çete hükmünü kanı ile yazandır.

Bugün, çeteleşmiş devlet içinde hesaplaşma yeniden ayyuka çıkmış, imânsız İslamcılık rejiminin kendisinden öncekilerden tevarüs edip örtmeye çalıştık pislik yeniden ortaya saçılmıştır.

Ve gün, “parti yolundan kurtuluş gelemez, bizim gençliğimiz hazır kuvvet olarak inkılâp gününü beklemlidir!” (*) buyuran Üstad Necip Fazıl’ın işaret ettiği günlere denk gelmektedir. Üstad Necip Fazıl’ın CHP’ye karşı olan sözlerini alıp malûm parti adına istismar edenler, neden onun, “parti yolundan kurtuluş gelemez!” hükmüne sırtını dönerler de hatta kurtarıcılığı oradan beklerler? Ve daha da vahimi partiye destek olmayı imânın rüknü sayarlar da oy vermeyeni kâfir diye yaftalamaya kadar giderler? Sonra partinin pislikleri ortaya çıkmaya, örtülemez hâle gelmeye başlayınca da sanki oy vermeyeni kâfir ilân edenler kendileri değilmiş gibi fikir-mikir diye ortada pişkin pişkin gezmeye utanmazlar.

Mesele sadece çete filân değil. Batı taklitçiliği ahlâkının taşıp etrafı kirlettiği, ülkeyi yaşanamaz hâle getirdiği bir pislik çukuru ki, burada her türlü ahlâksızlık kendisine hak bulabiliyor. Bütün hak ve hakikat düşmanları, küfür yobazı imân yobazını, imân yobazı küfür yobazını hedef alıp aralarındaki kavga sanki hak mücadelesiymiş gibi yaparak, hangisi iktidarı ele alırsa aynı pisliği diğerine atarak yaşayıp giderken bizi de kendi aralarındaki bu sahte kutuplaşmaya taraf olmaya zorluyorlar.

Evet, hakkın batılla, imânın da küfürle bir mücadelesi, bir kavagsı vardır ama bunlarınki o değil. Bunlarınki bu kavgayı vehmettirerek, kendilerine şahsî menfaat temini. Kumandan Mirzabeyoğlu, Yecüz-Mecüc’ü izâh ederken, Yecüc-Mecüc’ün “vehim” olduğunu ifade edişine dikkat…

Üstad’ın özlemini çektiği gerçek imân gençliği, bu pisliği tasfiye etmek, İslâm ihtilâl ve inkılâbını ortaya koyabilmenin ancak İslam siyasetini AKP tahakkümünden kurtarmakla mümkün olduğunu idrak ederek kendi öz siyaset ve teşkilâtını ortaya koymakla mükellef.

Siyasetin sokaklara döndüğü şartlarda, gerçek imân gençliğinin kendi öz siyasetini sahtekârlardan kurtarmasının da imkânı doğuyor demektir.

(*) Hesaplaşma, Necip Fazıl, Büyük Doğu Yay., 2. Basım, Mart 1991, s: 56-60

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: