“BANA BİRŞEY OLURSA BİLİN Kİ TELEGRAMDAN!”
Kumandan Salih Mirzabeyoğlu, 4 Mayıs 2018 tarihinde kendisine karşı gerçekleştirilen TELEGRAM suikasti neticesi beyin kanaması geçirip hastaneye kaldırılması ve bu süreç akabinde de 16 Mayıs’ta şehid olurken, suikast gerçekleşmeden önce böyle seslenmekteydi:
“BANA BİRŞEY OLURSA BİLİN Kİ TELEGRAMDAN!”
Sağlık yönünden bir problemi olmadığını, sıhhatte olduğunu, buna rağmen TELEGRAMCILAR’ın gerçekleştirecekleri suikaste sağlık problemiymiş süsü vereceklerini özellikle vurgulamaktaydı.
“BİLİN!” diyordu; bilinmesini istiyordu.
Yani, “ölürsem, bu ölüm doğal sebeplerle gerçekleşmiş bir ölüm olmayacak” demekteydi.
Doğal sebeplerle değil de bir suikast sonucu öldüğünün bilinmesini niye istesin?
“Normal bir ölüm olduğunu saklayacaklar, siz saklanmasına müsaade etmeyin, normal bir ölüm olmadığını göstermek için gerekenleri yapın!” demek değil mi bu tavır?
Tabi bu ifadenin suikast gerçekleşmeden önce yapılması gerekenlere dair ikâz tarafı da var ama orası –şimdilik– ayrı bahis.
Ortada normal olmayan bir ölüm var ve buna karşı ne yapılmalı?
Normal olmayan ölümün arkasından ne yapılır?
Savcılık soruşturması açılır, bu konuda ilgili mercilere yazılar yazılır, bilgileri sorulur, uzman ve bilirkişilerden görüşler alınır, taraflar dinlenir, suikastçiler tespit edilmeye çalışılır, müdahiller ve sanıklar ortaya çıkar, ortaya çıkarılmaya çalışılır ve çıkarılanlar cezalandırılır…
İşte, Kumandan “BİLİN” diyor.
Ve daha öncesinde, kendisine yıllarca yapılan TELEGRAM işkencesi hakkında, “devlet biliyor!” diyen de yine kendisi.
TELEGRAM’ı, işkenceyi bilen devlet, dolayısıyla suikasti de biliyor…
Oysa devlet hem işkence hem de suikast sürecinde kılını bile kıpırdatmadı.
Kılını kıpırdatmasa yine iyi, bilinen ve aleniyete dökülmüş olan bir şeyi, televizyonlarda, gazetelerde defaatle haber olan, uzmanların üzerine uzun uzun tartıştığı TELEGRAM konusunu, Salih Mirzabeyoğlu özelinde görmezden, duymazdan bilmezden gelmekten de öte O’nu tımarhaneye kapatmak niyetiyle iğrenç teşebbüsler yapıldı.
Teslim alamadıkları, diz çöktüremedikleri “Kahraman”a “deli” yaftası asarak itibarsızlaştırmaya çalıştılar…
Salih Mirzabeyoğlu, devletin kılını kıpırdatmadığı, hatta aleyhine tavır aldığı bir konuda bize “BİLİN!” diyorsa, ne yapmak lâzım?
“BİLMEK” ne demektir?
“BİLİN!” demekle, “kuru kuru malûmat sahibi olun!” mu demek istiyor sadece?
Bir fikir ve aksiyon adamı için, bir meselenin muhataplarınca bilinmesini istemesi, kuru kuruya duymaktan ibaret kalmış olmak mıdır?
Yoksa, bilgiden maksat, öğrenilen mevzuuda gerekenin yapılması mıdır?
“Bilgi”, yapmanın, aksiyonun, dolayısıyla “hürriyet”in basamağıdır. İnsanın hürriyeti, bildiğinin gereğini yapmakla, gereğini yapma şuuru ile ortaya çıkar. Bildiğinin gereğini yapmayan, bunun şuurna doğru adım atmayan insan hür de değildir. Zira bilmenin muradı aksiyondur, ameldir. Kim bildiği ile amel ediyorsa, gerçek mânâda bilen de odur. Bildiğinin gereğini yapmayan, bilen değil malûmatfuruştur. Ondaki bilgi, eşeğin kitap-bilgi taşıması misali…
Malûmatfuruş, bu ortamda istismarcıdır. Malûmatfurtuşluğunu, meseleye hakimiyet, meseleyi biliyor gözükme olarak satar. Bildiğini iddia ettiği mevzuunun gereğini yapmak yerine, meselelere hâkim insan havası içinde âlâda görünmek ister.
“BİLİN” ifadesinin, kendi kendine, Kumandan’ın kendi zatına ait olmak üzere yapılmışmış bir açıklama olmadığı apaçık. Bilinmesini istemenin ne kadar açılımı varsa –bu meselenin kamuoyuna maledilmesinden işkenceci, suikastçi alçaklarla mücadeleye kadar– hepsini kapsayan bir ifade… Muhatapları bilmeye, bilinmesini istediğine dair gerekeni yapmaya davet var.
O’nun sözleri bizim için emirdir!
A. Bâki AYTEMİZ
İlk yayın tarihi: 16 Mayıs 2020