SİSTEMLİ APTALLAŞMA

Ayhan SÖNMEZ

Gıdası internet olan (akıllı) cihazlar, hâlihazırda sistematik bir sûrette mankafa istishaline yarayan araçlar… Kitleyi yönlendirmek ve yönetmek otoritenin bitmek bilmez arzusuydu; ve bunu gerçekleştirmek için muhtelif araçlar geçmişten beri hep kullanıla geldi. Halk denilen nesne, daima aptallaşmaya meyyal, otoritenin nazarında yontulması kolay bir taş kütlesi… Elbette toplum varsa yönetenlerin, yönetilenler üzerinde bir nebze otoritesi de olmalı. Hiçbir toplum başıboş hâlde varlığını sürdüremez, gövde varsa baş da vardır; kargaşa, yöneten için otoriter olmayı zarurî kılar.

Hazreti Ömer’in, “Yolumdan saparsam, ne yaparsınız?” sualine karşılık, sahabenin, “Seni kılıçlarımızla düzeltiriz ya halife!” sayhasından kopan parça, yöneten ve yönetilenin arasındaki telif ve ideal uyumunun günümüze yankısı. İdeal, kayan yıldız gibi, bir anda şavk etmesiyle sevinç ve süratle kayboluşuyla hüzün bırakır. Dilek diler, dileğimizin gerçekleşmesini umarız…

Ama mevzu bu değil… İnsanlık tarihi, kahir ekseriyetle ve mütemadiyen, Firavunlar, Nemrutlar, Tiranlar, Kureyşin aristokrat cühelası, hain iktidarlar, emperyal güçlerin vasalları, müstekbirler ve şürekasının yaşattığı zulmetlere batmıştır… Asırlar öncesinin insanıyla günümüz insanı aynı insandır ve o, bunlardan kötülük ve zulüm gördüğünde, zamanın ucunda yaşıyor ve daha fenası olamaz duygusuyla, “kıyamet koptu kopacak” der.

Fi tarihinde büyücü, kabilesinin üzerinde otoritenin kendisi, ortağı veya aracıydı. Bugün akıllı cep telefonu, teknolojinin büyü mantalitesiyle kullanılışına ve toplumun teshirine aracılık ediyor.

Başkaca bir cihetiyle de ele almak lâzım. Adeta hayatî bir uzvumuza dönüşen, konforumuzun vazgeçilmezi, alıcı ve verici surette elektromanyetik dalga yayabilen bu alet, ihtimaldir ki vakti zamanı geldiğinde, bu özelliği sayesinde kullanılacak birer suikast silâhı… Bu dalgaların 180 birim ötesinin insanın fizyolojik ve psikolojik sağlığına zararı tespit edilmişken, alın bir ölçü cihazı ve ölçün telefonunuzu, ibrenin gösterdiği 300-400 birimleri arasıdır. Mutad çalışır vaziyetteyken bile hepten 300 – 400 arası yayılıyor. Etrafa sirayet eden elektromanyetiğe bu seviyelerde sürekli maruz kalmak, beyin kanaması, kansere gibi bir sürü risk taşıyor. Uzun vadede tezahürü ise sebebi belirsizleştiriyor veya görmezden geliniyor… Tehlike bununla da sınırlı değil, belli başlı merkezlerden uzaktan kontrol edilmekle, sinyaller, binlerce birime çıkartılıp gönderilebilir. İşte biz, bunu yapabilecek kudreti, onlara, üstelik üzerine para da ödeyerek kendi elimizle veriyoruz. Apple gibi merkezler, devasa teknoloji şirketleri asla ve kat’a güvenilecek yerler değiller. Bu arada ismi geçmişken Apple’ın logosu malûm, ısırılmış elmadır; muhtemelen ilk günâha ve şeytanın ayartmasına atıfla düşünülmüş. İlk günâh karşısında insanlığın pişmanlığı değil de isyanı sembolize ediyor olmalı. “Bite”, İngilizce’de ısırık demektir; (byte) kelimesi ise bilgisayarın en küçük birimini ifade eder, benzerlik.

Güvenmek zorundayız; çünkü akıllı telefon vazgeçilemez, zaruri bir ihtiyacımız olmuştur. Dijital bir devletin vatandaşı olarak bile, ilgili işlemleri internet üzerinden yaparız Hâl böyle olunca, “yahu yapmazlar öyle bir şey!” diyerek onlara peşin bir güven duymalıyız. Vakti saati belirsiz ama, “patlamaya hazır bir bomba taşıyor” endişesi hiç hoş değil. Evet yapmazlar durup dururken; ama yapmaları gerekirse de, olağanüstü bir vaziyetin gereği diye yaparlar. Pandemi bahanesiyle, belli medikal merhaleleri hızla atlayıp aşıyı insanlara saplamadılar mı?..

Elektromanyetiğin tesirlerini, bununla yapabileceklerini görmek istemişlerdir, denemeler de yapıyorlardır. Bunu asla unutmayın: Üzerinizde ne taşıdığınızı, bunun şahsî sınırlar içinde bile ne kadar tehlikeli olabildiğini bilin. O cihaz sizin değil, sizden ziyade onların, çünkü aslında onların kontrolünde.

Cep telefonu size büyülü ve görkemli bir dünyanın kapılarını açıyor olabilir, ama siz çok kapılıp gitmeyin yani, çok tehlikeli aletler bunlar, çok gizli tuzaklar içeriyor. Fert ve toplum üzerinde suikast silâhı gibi kullanmak niyetine falan filanına (komplo teorisi) deyip geçelim, bunları gerçekleşmesi mümkün olmayan ihtimaller diye kabul edelim.

Fakat, biliyorsunuz -biliyor olmanız lâzım- ki, hâlihazırda tarihin en iyi kitle yönetim aletlerini sattılar bize. Bilgiyi, algıyı, kitleyi şekillendirmeyi, senelerdir bu cihazlarla yapıyorlar. Gerçekten görüyor olmanız lâzım… Google’da bile karşınıza çıkanlar saf bilgi değil, acayip bir sansüre tâbi yönlendirilmiş propagandalar. Bir algı inşa ettiler, bunu başardılar ve her şey bunun etrafında döndürülüyor. Buna inanmak çok zor geliyor bazınıza ama bu tarihte ilk kez de olmuyor. Bugün sayılı, muteber dediğiniz üniversiteler bile yüzlerce sene, sırf yönlendirme için (dünya düz), (atom bölünemez) dediler. Çünkü belli merkezî otoriteler ve menfaatleri bunu gerektiriyordu. İnanın dünyada sandığınız kadar çok şey değişmedi. Yalana inandırma ve bunun etrafında bir konsensüs sağlamaya güçleri yok sanmayın; var… Birkaç yüzyıldır devran böyle gidiyor ve bu illüzyon yıkılmaya, evet yıkılmaya çok yakın. Yıkılırken bir enkaz kalacak.

İnsanlık dehşetli sancılar çekiyor; porno için, organı için, daha ana karnında ceninken makyaj malzemesi niyetine onda ölümsüzlük iksiri bulmak için, devasa çapta çocuk ticareti var. Büyük sermayedarlar arasında akla hayale gelmeyen bahisler konuşuluyor; sapkın tarikatlar, şeytana tapanlar ve insanın mânâsına kıymayı ahdetmiş ülkü birlikleri var. Ama bunlar Google’da çıkmazlar; elbette bu hiçbir kaynak olmadığı anlamına gelmiyor, hatta haddinden fazlasıyla bilgi internette mevcut. Mesele bu teferruatta boğulmayıp, rastgele hadise ve şeylerden, “normatif şuur hatası”na düşmeden sadece aramak. Aramak çok kıymetli, doğru bilgileri, doğru şekilde irtibatlandırmaya çalışmak gerek… Oysa umurunuzda bile değil, işinize gücünüze bakıyorsunuz, onlar da bu lakayıt ve bigane tavrınıza ve cehaletinize bakıp göstere göstere sahte krizlere inandırıyorlar. Bunun müsebbibinin siz olduğunuza inandırıp suçluluk duygusu cenderesine soktuktan sonra da işlenen suçun telafisi için yazdıkları reçeteye razı ettiriyorlar. Hadiseleri işinize geldiği gibi, daha doğru ifadeyle öğretildiği gibi okuyorsunuz.

Nazi Almanya’sının meşhur propaganda bakanı Goebbels’in sözlerinden birisidir ya, “insanların beyin tembelliğini görünce istediğimiz her şeyi yapabileceğimizi anladık” diye; ha işte kastettiği beyin tembelleri bugün artık sizsiniz. Bu farazi değil, benzerlik kurmak değil, epey epey sizsiniz. Her bilginiz, her hareketiniz, her eğiliminiz senelerdir kayıt altında ve toplanıyor. Telefonun yanında televizyon diye konuşunca televizyon reklamı ekranınıza düşsün diye kurmadılar bu teknolojik alt yapıyı, sizi sizden daha iyi tanıyan algoritmalar geliştirmek için kurdular. Yapay zekâya uğrayan bu yolla da sizi yönlendiriyor ve yönetiyorlar. Artık, ne düşüneceğinizi, siz farkına varmadan size yüklüyorlar. Ne hissedeceğinizi, hangi olaya nasıl yaklaşacağınızı size onlar anlatıyor. İnsanı öylesine temelden inşa ettiler ki, empoze ettikleri size makul geliyor. İşin trajikomik tarafı, bunu kendiniz düşündünüz sanıyorsunuz.

Lgbt propagandalarının, üçüncü dalga feminizmin, veganlığın, falan ve filanın bu kadar revaçta olmasına, sadece sermayenin bunlara milyarlarca dolar fon akıtmasının mı sebep olduğunu sanıyorsunuz? Para akıyor, çok mu eşitlikçiler, çok mu özgürlükçüler, haklar, vesaire vesaire mi? Gerçekten buna mı kanıyorsunuz?.. “Tamam canım, iyi güzel söylüyorsun da, sermayenin dahli var ama sonuçta insan hakları”… Yok, yok… Böyle şeylerin toplum nazarında normalleşmesi tehlikeli. Birkaç kişinin tepinmesiyle bina yıkılmaz ama binlercesi aynı anda tepinmeye başlarsa bina ayakta kalamaz. Gayeleri de budur!

Günümüz meseleleri tarihte ilk kez konuşulmuyor. Mesela, 19. yüzyıldan önce karanlık bir tablo vardı, herkes aşırı yobaz ve sağcıydı, her düşündüğümüz yanlıştı, cehalet içinde yüzüyormuşuz da haberimiz yokmuş algısı bir propaganda. Tarih bunlarla dolu, her sefer, müntehasında yanlışa çıktı. Demem o ki, bu mevzuları aptal bir romantik gibi davranmayıp, şahsî mikyasından taşırıp, okumak, okumak lâzım…

Yine infilak edecek. Semâvî dinlerde “helâk olan toplumlar” ifade edilir… Din nefreti boşuna değil, sırf bu nefret sebebiyle eşcinselliği savunacak kadar aptallaşanlarınız var. Ama okuduğunuzu da mı anlamıyorsunuz, hayret!.. Tarihte eşcinsel toplumlar vardı ve hatta muktedirdiler. Bunlar defalarca yaşandı ve sonu hep hüsran oldu. Eğer bugün dünyada şu kadar üniter devlet, bu kadar kavim varsa ve hiçbirisi ne vegan, ne de eşcinsel değilse, bu size bir şey göstermeli. Böyle şeylerin meşruiyeti ayakta kalamıyor, sürdürülebilir değil; ama yayılmacı ve yıkıcı… Toplumdaki eril ve dişil dinamikleri bozuyorlar… Bunun normalleşmesi, göz önüne getirilmesi, propagandasının yapılması tehlikeli, cehenneme mühürlenmek. İnsanlar neyse odur, yaradılışı neyse ona eğilimlidir.

Dünya öyle eşitlikçi, özgürlükçü, herkesin istediğini keyfince yaşayabileceği bir dünya değil. Toplumlar böyle devinmez, yok olur! Sanki her istediğinizi yapabiliyormuşsunuz gibi her otu boku bir hak kavgasına çevirirseniz, kaybedeceğiz. İlk elenenler, bunun propagandasını besleyen sermaye değil, siz olacaksınız.

Toplumlar aklıyla değil duygularıyla hareket ederler ve aptaldırlar, her türlü manipülasyona açıktırlar. Birbirlerine kolay düşerler. İşte bu propagandaları size özgürlük değil, aksine size diz çöktürmek için düşmanınız kullanır. Ki bu da inanın ilk kez yaşanmıyor tarihte…

Bugün bunlar, ciddi ciddi nüfusu azaltma teşebbüsünün bir parçası olarak tatbik ediliyor. İnsanlar artık evlenip çocuk yapmıyor. Hem de buna kendilerinin karar verdiğini sanarak. Evlilik romantik bir aptallığa, çocuk ise bir fetiş objesine dönüştü. Siz tercih etmediniz bunu, size öğrettiler… 1+1’lerde antidepresan ve köpeklerle yaşamak aşırı modernlik anlamına gelmiyor. Gerçek, öleceksiniz!.. Ki ölümle bile birçoğunuz barışık. Çünkü sizi ülkenize, toplumunuza, inançlarınıza, ailenize ve en sonunda da kendinize küstürdüler. Öyle ya ötenazi de bir insan hakkı.

Bunlar, kurbağayı, kaçıp kurtulma refleksi göstermesine mani olmak için suyu yavaş yavaş ısıtarak haşlamak gibi adım adım gerçekleşiyor. Olacak olanlardan zararlı çıkmayacak zümre sermaye ve ona yakın duran burjuvazi… Onlar çokça çocuk sahibi de oluyorlar. Trajikomik yanı ise bu konuda bile onları haklı görüyorsunuz. “Dünya nüfusu çok, gezegenimiz artık bu yükü taşıyamıyor!” diye, sabahtan akşama kadar propagandayı, onların sahibi olduğu televizyondan, internet medyasından duyuyorsunuz. Nüfus çok falan değil. Herkese bellettikleri 8 milyar ne ya? İklim krizi lâfını da sürekli bundan dolayı duyuyorsunuz ve daha sonraki günlerde daha da çok duyacaksınız.

Benim esas merak ettiğim, nasıl küstünüz kendinize bu kadar? Kendinize yine kendiniz eliyle nefret tohumları ektirdiklerini görmeniz lazım. Akşama kadar Netflix izleyip bir kıyamet senaryosu takip edip de onu hakikat sanırsanız, yaşamadan ölüp gideceksiniz. Evet gerçek kıyamet kopacak, ama onların derdi sahte kıyamet. Böyle olunca boş verin dünyayı, önce bir şahsiyet olmalı ve kendinizi şeytanın ayartmasından nasıl kurtarırım diye düşünürken bulmalı.

“Bir şeyi bedahetle bilir, akılla varırız. Bedahet hissimiz olmasaydı akıl tek şey anlayamazdı. Bedahet öyle bir histir ki, akıl ona köle diye verilmiştir.” -Üstad Necip Fazıl-

İnsan toplumunda her istisnaya ve yakıştırmaya hak mücadelesi etiketi yapıştırmak sosyal çatlaklar meydana getirmenin bir aracı ve yönetimi… Bunu internete sahip olmanın avantajıyla sermaye sonuna kadar kullanacak. Bu devrin geisti, postmodern bir propagandayla gerçeğin itibarsızlaştırılması. Bu devirde tek çare, yukarıda Üstad’ın çerçevelediği mânaya nisbetle, kaybettiğimiz bedahetleri yerine ikame etmekten geçiyor… “Kadınım” diyen erkek kadın olmaz; et yememeye karar verip et yemeyi bırakamazsınız, dünyaya düz diyerek düz yapamazsınız. Beşerin tayin ettiği şeyler değil bunlar, eğer şeytanî akıntıya kapılırsanız gerçek itibarsızlaşır ve yok olursunuz. Naçizane tavsiyem kendinize gelin!

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et