ADIMLAR 2020’DE YAZMIŞTI: TEDBİR VE TAKDİR
Yazarlarımızdan gönüldaşımız Selim Gürselgil’in 17 Ekim 2020 tarihinde sosyal medya hesabında yayınladığı -sitemiz saldırıya uğradığı için yayınlayamadığımız- makalesini alakalarınıza sunuyoruz:
TEDBİR VE TAKDİR
Selim GÜRSELGİL
Tedbir ve takdirin İslam’daki anlamıyla bazı arkadaşların lûgatındaki anlamı biraz farklı. Şimdi İstanbul’da 7 üzeri bir deprem olsa, şehir yerle bir olsa, takdir böyleymiş diyecekler. Halbuki aynı büyüklükte bir deprem bir Küba’da, bir Japonya’da olduğunda bir tek kişinin burnu kanamıyor, bir tek bina yıkılmıyorsa, buna “takdir” deyip işin içinden sıyrılamazsınız. Senin tedbirin nerede diye sorarlar adama? Gayrımüslimin aldığı, ama senin almadığın tedbiri önce bir hesaba çekelim de ondan sonra takdirden bahsedelim.
Her şey takdir. Küba’da 8’eyakın depremde bir tek binanın çökmemesi de takdir, senin 7.4’te 17 bin insanını kaybetmen de; ama birinde kulun tedbiri var, ötekinde yok.
Düşünsene, 18 senede neler yapılabilirdi?
a) Bu şehirlerde deprem riski var diye o şehirlere göç önlenebilirdi.
b) İstanbul’un tamamen başıboş bir şekilde iki misli büyümesi (1999’da İstanbul’un nüfusu 9 milyon civarındaydı) önlenebilirdi.
c) Kentsel dönüşüm adını verdikleri saçmalık, yerini, planlı bir yenileşme hamlesine bırakabilirdi.
d) TOKİ, Kiptaş, Emlak Konut gibi kuruluşlar, dağ başlarında ucuza kapattıkları arazilerde damping yapacaklarına, şehri eski binalarından ve gecekondularından başlayarak yenileyebilirdi.
e) Müteahhitler başıboş bırakılmaz, genel planlama uyarınca iş yapmaları sağlanabilirdi.
f) Vatandaş, “paran varsa evini yeniletebilirsin, paran yoksa geber” anlayışına terkedilmek yerine, devletin himayesi altında evini yenilemeye teşvik edilebilir, hatta zorlanabilirdi.
Bunların hiçbiri yapılmadı, sonuçta bugün 7 üzerinde beklenen Marmara depreminden 30 milyon kişinin etkileneceği söyleniyor. Tedbir alınmıyorsa kabahat takdirin midir?
Cumhurbaşkanı “İstanbul’a ihanet ettik” dedi. Bu tesbit önemlidir. Devletin en tepesindeki insan tarafından söylenmiştir. Ama söylendiği yerde kaldı. Ondan sonra da bir şey değişmedi ki! Adıgeçen resmi inşaat firmaları insan değil, “kâr” odaklı işe devam etti. Müteaahitlerin, onlardan çok iş adamlarının şehrin içine etmesine göz yumulmaya devam edildi.
Ekonomide de bu böyledir. Bazı arkadaşlar, fakirlere sabır, şükür falan tavsiye ediyorlar. İyi de taksimi yapan onlar; bir tarafa bol keseden dağıtıp, bir tarafa sabır tavsiye etmek oluyor mu? Bir tarafa 90 milyonluk ihale verip, ondan sonra da 90 milyonluk kaynak sağlayıp (dikkat edin, firmanın 5 TL yatırım gücü olmasa yine bu işin altından kalkacak), diğer tarafa “sana yok, ama haline şükret yokun da yoku var” demek revâ mıdır?
“Kader bir itikad işidir, yapıp etme işi değildir” demişlerdir. Şurada bir adam öldürsen, bu kaderdir; ama şeriat seni misl-i mukabeleye tabi tutar. Yoksa ortada kanun diye, hukuk diye bir şey olmaz ki? Kader de geç. O seni soymuş ama sen haline şükret. Dalga mı geçiyorsun?
Şayet kendinizin bir hak arama davanız varsa, birinden alacağınızı alamamışsanız, kimsenin sabır ve şükür tavsiyesini dinlemezsiniz, öyle değil mi? Bu işte de böyledir. Bir yerde bir haksızlık, bir tedbirsizlik varsa, en başta Müslüman olarak buna tepki koyarsın. Müslüman olmak haksızlık karşısında susmayı ve bunun adına sabır, şükür, tevekkül vs demeyi gerektirmez. Bu, İslamı yanlış anlamak, kötü bir ahlaka alet etmektir.
Öyleyse Müslüman olmak, haksızlığa ve tedbirsizliğe boyun eğmeyi değil, karşı gelmeyi gerektirir.
Bir şey daha ekleyelim, özetin özeti:
Şeriat takdire değil, tedbire bakar!
17 Ekim 2020 – @gurselgil