ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI BAŞLADI MI?
Âlâaddin Bâki AYTEMİZ
Ukrayna Ulusal Güvenlik ve Savunma Konseyi Sekreteri Aleksey Danilov, 3. Dünya Savaşı’nın başladığını savundu.
Kiev Güvenlik Forumu’nda konuşan Danilov, Rusya’yla yaşanan çatışmalara dikkat çekerek “Eğer birileri 3. Dünya Savaşı’nın başlamadığını düşünüyorsa, bu büyük bir hata. Zira başladı ve bir süredir hibrit olarak sürdü ve şimdi de aktif faza geçti” dedi.
Mevcut jeopolitik koşulların Ukrayna çatışmasının dünyadaki son çatışma olmadığının işareti olduğunu kaydeden Danilov, Ukrayna’nın en kısa sürede NATO üyesi olması gerektiğini söyledi.
‘BATI’NIN DÜNYAYI SÖMÜRGECİ BAĞIMLILIĞA DÖNDÜRME GİRİŞİMİ’
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Rusya-Ukrayna çatışmasını 3. Dünya Savaşı’nın bir parçası olarak tanımlayan Danilov’un sözlerini değerlendirdi.
Ukraynalı yetkililerin Kiev’in Batı’nın küresel politikasındaki rolünün farkına vardığını kaydeden Zaharova, “İşte! Nihayet ‘seçilenler’ de anladı. Bunun Rusya-Ukrayna çatışması değil, aksine Batı’nın dünyayı sömürgeci bağımlılığa döndürme, yüzyıllardır kontrolleri altında bulunan kaynakları koruma ve kendilerine ait olmayan zenginliklerle kendilerini besleme amacı taşıyan küresel girişimi olduğunu anladılar. ‘Seçilenler’ bir alet olduklarını anladılar mı? Sanırım, evet” ifadelerini kullandı.
Zaharova, Kiev’in gerçeklerin farkına vardığının ve tam da bu yüzden böyle bir histeri oluştuğunun altını çizdi.
Yukarıdaki haber gösteriyor ki, bugün dünya üzerinde en üst seviyede cereyan eden konvansiyonel savaşın tarafları Üçüncü Dünya Savaşı’nın başladığı konusunda anlaşmışlar. Lâkin savaş, birincisi ve ikincisinin kemmiyet plânındaki çapına ermiş gözükmüyor.
Rusya-Ukrayna cephe hattında devam eden savaşın alevleri halihazırda Avrupa kentlerini cephe hattına dönüştürmüş değil.
Peki o hâlde iddia edildiği üzere 3. Dünya savaşı gerçekten başladı mı?
Bizce bu savaş aslında 1991 senesinde Irak’a yapılan saldırı ile başladı.
1. ve 2. Dünya Savaşları, Batı’nın kendi iç buhranını aşmak için kendi içinde hesaplaşmaya yöneldiği savaşlardı. Bu savaş ise, artık, iyi kötü bir birlik oluşturduğuna şahit olduğumuz Batı’nın, topyekûn Doğu’ya çullanma süreci şeklinde cereyan etmekte.
Haçlı Seferleri nasıl ki dönem dönem olmuşsa, Batı’nın Doğu’ya karşı 1991’de başlayan bu yeni Haçlı Seferleri saldırı dalgası da dönem dönem ve farklı coğrafyalarda, farklı cepheler şeklinde tezahür etmekte.
Buna dünya savaşının yeni karakteristiği diyebiliriz ve şimdilik iki şekilde gerçekleştiğine şahit olduğumuz Haçlı saldırısının keyfiyetini şöyle tesbit edebiliriz:
İlki, işbirlikçi rejimlere, iktidarlara karşı verilen mahallî bağımsızlık savaşlarında işbirlikçi rejimlerin desteklenmesi… Ki, ekseriyetle İslâm coğrafyasında hâkim olan işbirlikçi rejimlere karşı bağımsızlık mücadelesi veren devlet altı organizasyonlar terör denilerek itibarsızlaştırılmaya çalışılmakta…
İkincisi, işbirlikçiliği reddeden devletlere karşı doğrudan veya bölgesel işbirlikçileri vasıtasıyla dolaylı müdahale… Bunlar da Haydut Devletler denilerek hedef alınmakta.
Peki Rusya?
Rusya Anglo Sakson ve Amerikan boyunduruğuna girmeyi reddetti. Libya’nın Haçlı saldırısına maruz kalmasına mani olmadı ama Suriye’de Haçlı saldırısının başarısız olmasını sağladı. Dünya üzerinde güçlenerek de Anglo Sakson ve Amerikan hegemonyasına kafa tutma yolunda ilerlediğini gösterdiği gibi, Suriye’deki tavrıyla da bertaraf edilmezse Batı’nın bütün hesaplarını bozacağını ispat etmiş oldu.
Irak… Libya… Mısır ve Suriye… İsrail’in güvenliği merkezli, İsrail’e ve bölgedeki yeni düzene tehdit oluşturmayacak derecede parçalanmış ve güçten düşürülmüş devletleri hedefleyen BOP projesi…
Rusya bu gidişata Esad’ı destekleyerek taş koydu. Esad’ın devrilememsi, İsrail’in kendisini güvende hissetmemesine yol açmaya devam etmekte. (Burada bizim için önemli olan bir hatırlatma, dikkat edilsin, AKP iktidarı değil, Esad’ın devrilmemesi İsrail için güvenlik tehdidi olmaya devam ediyor.)
Dünya hâkimiyetine giden yolda Rusya’yı bertaraf etmek için Ukrayna yıllardır hazırlanıyordu ve artık zamanı geldi denilerek, Rusya olabildiğince kışkırtılarak Ukrayna’ya saldırmaya mecbur bırakıldı. Zaten Alman Şansölye Merkel itiraf etmedi mi, “Biz Minsk Barış görüşmelerini zaman kazanmak için yapıyorduk!” diye…
İşin madde cephesinden mânâ cihetine dönelim…
İlk iki dünya savaşı Batı’nın kendi iç hesaplaşmasıydı.
Sonuncusu ise artık Anglo Sakson ve Amerikan hegemonyası altında az çok kendi iç nizâmını kurmuş olan Batı’nın bunu tüm dünyaya empoze etme hamlesi diyebiliriz.
Batı kendisini üç vahide irca eder: Hıristiyanlık Ahlâkı, Roma Nizâmı ve Yunan Aklı…
Hıristiyanlığı bugün Protestanlık, Roma’yı Ahmak Fil Amerika temsil ederken, Yunan Aklı’nın da post-hümanizm adlandırmasıyla insanı tamamen köleleştirmeye odaklı en adi materyalist felsefe şeklinde tezahür ettiğini görmekteyiz.
Batı bugün bunların savaşını vermekte.
Rusya da kaderin bir cilvesi olarak Batı karşısında Doğu’yu temsilen meydanda savaşa katıldı.
Rusya bu misyonu yüklenmeye hazır mıydı, değil miydi, buna lâyık mı, daha ne kadar devam edebilir? Bunlar cevaplanması gereken sualler elbette ama nihayetinde ortada buz gibi katı bir realite var: Rusya bugün Doğu adına Batı’nın Haçlı Saldırısına karşı durmakta. Tarihte bu Ortadakisinin başına ilk defa gelen bir şey değil salında. Geçmişte de Haçlılar esas hedef olan Müslümanlara saldırmak üzere yola çıkmışlarken, ilk olarak yol üstündeki Ortodokslara saldırmışlardı.
Osmanlı’nın fetih hamlesinin Katolik Viyana kapılarında nihayete ermesinin bir sebebi de Ortodoksluğun Osmanlı hâkimiyetine gösterdikleri rıza ile de açıklanabilir. Tarihte böyle bir ittifakın yaşanmışlığı da var.
Bugün Rusya, sadece İslâm âlemi için değil, Bat saldırısı karşısında tüm insanlık adına bir set olma görevini ifa ediyor. Siyasetin ve daha her şeyin tam olarak netleşmemiş olmasından kaynaklı kimi mahallî ve taktik düzeydeki mikro ters akıntılara rağmen, ana akıntı ve stratejik plânda bu böyle… Diyalektik, kendi yasalarını dayatıyor. Doğu-Batı hesaplaşmasında Rusya’yı Doğu’nun saflarında görmek Batı ile hesaplaşmayı gerçekten isteyenleri memnun etmez mi?