LİDER VE KADRO MESELESİNE DAİR
Âlâaddin Bâki AYTEMİZ
“Lider doğulmaz, lider olunur.
Doğal lider diye bir şey yoktur. Herkes güçlü yönlerinin yanı sıra eksikliklerle de başlar yolculuğuna.
Liderlik potansiyeli sahip olduğunuz özelliklerle değil, Seçtiğiniz değerler ve öğrendiğiniz becerilerle ortaya çıkar.”
Siyasetnâme adlı “X” kullanıcısı Adam Grant’a ait bu satırları paylaşmış. Ben de tedailerle bir kaç not düşeyim:
Kimi liderlik özellikleri doğuştandır. Bunun gelişiminde sosyal çevre de tesir eder. Lideri dışarıda aramaya gerek yok, o mücadele içinde kendi aramızdan çıkar. Yönümüzü istikamet bilgisiyle en iyi kim gösteriyorsa, lider odur. Dışımızdan biri gelecek ve bize yol gösterecek değil.
Yolumuzu ve yapılması gerekeni içimizde en net kim gösteriyorsa, o liderimizdir. İçimizde en şaşmaz olan veya en az şaşan da diyebilirsin. Lider mücadele içinden çıkar ve mücadele geliştikçe kendini geliştirdiği gibi kadroyu da oluşturur, geliştirir, teşekkül ettirir.
İslâm’da ölçü belli, iki kişi bir araya gelirse, biri diğerine lider olsun. Yani uzaydan birileri gelmeyecek, iki müslümandan biri lider. Birine bağlanmak için de bir diğer ölçü, onun şeriata en büyük hürmeti, hassasiyeti gösterdiğini bilmenin yeterli oluşu.
Bugün kimileriyle konuştuğumuzda lider yok diye şikâyet ettiklerine şahit oluyoruz. Bize göre ise lider yok diyen mücadeleden kaçmaktalar. Bu arkadaşlar dün Kumandan hayattayken lider olarak O varken sanki mücadelede en önde koşuyorlardı, o kadar yüksek derecede kadro olarak varlıklarını sergiliyorlardı da şimdi de kendi seviyelerine uygun lider yok diye mücadeleden, örgütlenmekten, görev almaktan kaçıyorlar.
İslâm, “lider mükemmel olmalı” demiyor; aranızda, içinizde bu işi en iyi bilen kimse lideriniz odur diyor. Ama siz yapılacak işi bilmiyorsanız, kimin bu işleri yaptığını bilmiyorsanız ve iş yapmaya niyetiniz yoksa, mazeretiniz de bitmez. Vay efendim o lider mi?
Elbette lider. Bu işi senden benden ve diğerlerinden daha iyi bildiğine, dikkat tekrar edelim, mükemmel olduğuna göre değil, daha iyi bildiğine ve yaptığına göre, lider de o. Mesele onun liderliği veya mükemmelliği değil ki, senin iş yapıp yapmama niyetin, onun liderliğini kendi nefsine kabul ettirip ettirememen. Dünden bu güne aynı mesele: Niye o?
Dünden bu güne aynı cevap: Bu işleri o başlattı, o devam ettirdi, ettiriyor. Sen neredeydin? Yaptın da yapma diyen mi oldu? “Emanetleri ehline verin” emri, emanetlerin ehline verilmeyeceğinden doğdu. Kendinden Zuhur, emanetleri ehline verme şuuruna eriş ve yapıştır.
Kendinden Zuhur, yaptın ettin, baktın şu da o işi yapıyor, senden daha iyi yapıyor. Hiyerarşi tabi olarak kurulur. Sana git ona tabi ol demeye gerek yok. Gördün ve gereğini yap. Yapmıyorsan, demek ki sende bir dert var, içinde bir hastalık var; nefsaniyet olur, başka şey olur.
Kendinden Zuhur, insanın kendini, nefsini, nefsaniyetini görmesi ve kendi hastalığını tedavi ederek gerekeni yapması demektir. Bu dava nefsaniyetle yürümez. Mesele: Şu işi bu adam yapıyorsa, niye onun yanında değilsin? Gayet açık ve nefse yer bırakmayacak cevap gerek.
İçimizde en iyi olan lider bir tanedir. Dolayısıyla lidere en iyi şekilde kadro olmaya bakmalı.
Söz söylemekten maksat yapmaktır. Yapmaktan yana problemi olanlar, ben söyleyeyim başkası yapsın veya zaten bu işin yapmaya dair, aksiyona dair, mücadeleye dair riskini ve tehlikesini göğüsleyemeyecek olanlar, hadi bu risk ve tehlikeleri göğüsleyebilecek olsa bile mücadelenin liderliğini ele alamayacak olanların, yapabilirmiş, liderlik edebilirmiş imajı vermeleri de ayrı bir problem.