“İBRAHİM AĞABEY, BANA BİR SİLÂH VER!”
Taze Başbakan Maraş’a geldi ve millete nutuk çekti.
Çeker çeker, kim karışır.
Nutuk çekmesine kimse karışmaz da ne söylediği gayet önemli ve herkesin karışması gerekir. Başbakan’ın söylediklerine karışmayacak olursak, ülke öyle bir karışacak ki, alimallah çok fena olur.
Davutoğlu, Maraş’ta yine Suriyeli sığınmacılardan bahsederken, o artık klasik, “ensar-muhacir” edebiyatı ile milleti motive etmeye çalıştı ama malûm, nutuk ne karın doyuruyor, ne de başka bir halta yaradığı var. Varsa yoksa, “git git dinle”…
İşte bu “ensar-muhacir” edebiyatı da aynen öyle. Millet bunların nutuklarını dinlemeye dinliyor ama işte neresiyle orası meçhul. Çünkü sahada yaşananlar hiç de “ensar-muhacir” tablosuna uyan şeyler değil.
İnsanların bu konudaki dertlerine sıkıntılarına daha önceki yazılarımızda değinmiştik, uzatmayacağız. Sadece şu, Başbakan -gerçekten-, Suriyelilerle Türkler arasında yeniden bir kıvılcımlanma yaşanmasını istemiyorsa, buna dair tedbir almalı, insanların arasındaki problemlerin hallini sistem içinde halletmeli, Suriyelilerle Türkleri karşı karşıya getirecek hadiseleri doğmadan önlemeyi bilmelidir. Yani görüldüğü gibi derdimiz üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. Şayet bu tedbirler alınmaz ve gerekenler zamanında yapılmazsa, yeni kıvılcımları ensar-muhacir edebiyatı engelleyemez.
İşte, Maraş’ta yaşanan hadiselerde bizim sokaktaki Suriyeliler günlerce evlerinde mahsur kaldı, o çocukcağızlar korkudan evden dışarı adımlarını atamadı. Adeta o evlerde yaşamıyor görüntüsü vermeye çalıştılar. Bizim hanım, o yaz gününün kavurucu sıcağında çocukların evde kapalı kalmasının ne büyük bir işkence olduğunu düşünmüş, çocuklar dışarı çıkıp oynasın diye Suriyeli komşularımıza az dil dökmemiş. Ama nafile, korku her yanı sarmış bir kere. Maraş halkı misafirlerine hep yardım ediyor. Mesele bu değil zaten, mesele yukarıda da ifade ettiğim gibi iktidarın tedbirsizliğinden dolayı halk karşı karşıya geliyor. Ondan sonra da siyasetçiler, sanki mesul kendileri değilmiş gibi, “ensar-muhacir” nutukları atıp, milleti azarlayarak problemi çözdüklerini zannediyorlar. Hadiseler şimdilik yatışmış gibi gözükse de durum aslında çok vahim ve böyle giderse, yaşananlar, asıl depremin öncüsü gibi kalır.
Komşumuz Leyla, Maraş’ta geçimini simit satarak sağlamaya çalışan bir hanım. Geçenlerde pazarda babama rastlamış ve pazarın ortasında yüksek sesle Suriyelilerden dert yanıyormuş. Suriyelilerden dolayı artan boşanmalar, erkeklerin Suriyeli eş getirmeleri… Leyla babama:
“İbrahim ağabey, bana bir silâh ver de şu Suriyelileri vurayım!” demekteymiş. Leyla, sadece sıradan bir örnek…
İktidarın beceriksizliği, basiretsizliği yüzünden iki halk birbirine düşman olacak noktaya gelmişse, bundaki mesuliyet halkın değil, elbette ki iktidarındır ve “ensar-muhacir” edebiyatı ile iktidar kendi beceriksizliğini belki bir müddet daha örtebilir veya gelen fırtınayı bir müddet daha geciktirebilir ama engelleyemez.
Akıllar başlara alınmalı ve Suriyelilerle Türkleri karşı karşıya getiren ne kadar saha varsa, işsizlik, asayiş, ailevî vaziyetler vs. hepsinde gerçek ve derinlemesine tedbirler alınmalı. Şu artık bir gerçek, bu Suriyelilerin çoğu, ülkelerinde bir düzen otursa dahi kendi ülkelerine dönmeyecekler. Bunu istemeyecekler. Yıllar geçti ve zaten burada bir düzen kurdular. Onlar açısından ülkelerine geri dönmek, kurulu bir düzeni terk edip, yeniden meçhullere atılmak olacağından, ülkelerine dönmeyi tercih etmeyecekler. Değişen demografik yapı ile birlikte ortaya çıkan, çıkacak olan içtimaî problemler de beraberinde taşınmaya devam edilecek.
İşin gerçeği şu ki, AKP iktidarı bu millete verebileceği bir ruh ve anlayıştan en başta kendisi mahrum olarak, hadiseleri el yordamıyla idare etmeye çalışıyor. Fakat bunun artık devam ettirilemez bir noktaya geldiği apaçık gözükmekte. Bu güne kadar tek derdi çocuklarının karnını doyurmak için sokaklarda simit satmak olan bir kadıncağız, şayet içtimai bir meseleden dolayı silahlanmayı ve problemin kaynağı gördüğü kişileri ortadan kaldırmayı çözüm olarak düşünmeye başlamışsa, AKP iktidarı da şapkasını önüne koyup, bu milleti bu hâle nasıl getirdiklerini ve bu meseleleri nasıl çözeceklerini ciddi ciddi düşünmelidir.
Baki Aytemiz
ADIMLAR