GALATÂT -5- “VAZ’ ETMEK”

GALATÂT -5-  “VAZ’ ETMEK”

Bir kardeş: “Son zamanlarda çok sık yanlış kullanıldığına şahit olduğum ‘vaz etmek/vaaz etmek’ kelimelerine de değinebilir misiniz? Bir de ‘vaz etmek’in doğru imlâsı nedir sizce? Teşekkürler.”

Değinmez olur muyuz? Asıl biz teşekkür ederiz. Besbelli ki iki tane alâkasız kelimemiz var. Vaazın kökü v’z (vav+ayn+zı); ikaz etti, nasihat etti demek… Masdarı da va’z; ikaz etmek, nasihat etmek… Derhal bir ilke vaz’ edelim: Arapça tek heceli masdarlar Türkçe’de bir sesli harf ilavesiyle iki heceye çıkartılır. Çünkü sonda iki sessiz harf Türkçe’nin telaffuz yapısını zorlar. Fikr, şükr, kasd vb masdarlar Türkçe’de fikir, şükür, kasıt olur. Dolayısıyla va’z masdarı da vaaz olmuştur. Bu işi yapmaya vaaz etmek/vermek, yapana da vâız, hadi zorlamayalım vâiz denir.

Vaz’ etmek ise bambaşka; vd’ (vav+dad+ayn) kökünden… Bakmayın orada “d” yazdığıma, o “dad” denilen harf Türkçe’de bazen “d” olur bazen “z”… Bir sistematiği de yoktur. Meselâ, tamamen aynı kökten türemiş olan râzı kelimesinde “z”dir, rıdvan kelimesinde “d”… Darp’ta “d”, mızrap’ta “z” yazılır. Vd’ koydu demek, ortaya koydu… Mevzu kelimesi de buradan türer. Dileyen mevdu da diyebilir, itiraz edene de acımayın, rıdvan misâlini yapıştırın! Ben dabıta diyen biliyorum meselâ… Yanlış değil ama dikkat etmek gerekir, her “z”, “d” olabilir demedik, harfin “dad” olması gerekir. Yok yere Deynep Hanım deyip de hır çıkarmayalım inşallah…

Ufak bir manevra: Cübbeli ismiyle maruf vâiz, vaazında, İslâm hikemiyatının kâidelerini vaz’ eden ârif-i billahlara kâfir der imiş. Herhâlde birkaç cümle etmeli… Bugün vaaz etmek, vaz’ etmek kadar yetkinlik gerektirmemektedir. En tepeden en aşağıya, yalanı en ateşli söyleyenin büyük vâiz sayıldığı bir diyardayız. Eğer lafızlar kişileri tehlikeye atıyorsa, küfürle itham ettiği İbn Sînâ’dan çaldığı “vâcibu’l vücud lizâtihi” ibaresini “kendi kendine var olan varlık” olarak anlayan ve yanlış anlayışıyla O’nu çürütmek için dönüp Şeyhu’rreîs’e kâfir diyen kişinin hükmü ne ola? Öyle ya, ilah yoktu, sonra var oldu ve bunu da kendi kendine mi yaptı? İşin komik kısmı ise, o ibareyi vaz’ edenin İbn Sînâ olduğunu da bilmiyor. Başkasının İbn Sînâ’yı tezyif etmek için kullandığını zannediyor.

Mevdumuza dönersek, karşılaşılan galatların hürmetli bir mikdarının ayn ve elif harfleri meselesinden çıktığını söyleyebiliriz. Arapça’daki ayn ve elif/hemze harfleri, Latin harfli Türkçe’de apostrof ile gösterilmelidir. Standard dilbilim notasyonuyla bile isteye göstermiyorum.

Vaaz kelimesinin en doğru imlâsı “vaaz, va’zı, va’za, vaazda, vaazdan” olmalı, “vaaz, vaazı, vaaza, vaazda, vaazdan” da kabulümdür. Vaz’ kelimesinin en doğru imlâsı ise “vaz, vaz’ı, vaz’a, vaz’da/vazda, vaz’dan/vazdan”… Cümleler içinde kullanıp yepyeni anlamlara salalım:

Yeni bir kuralı vaz etmek ancak yeni şartlar söz konusuysa mümkündür. Bu vaz’ı yapacak kişilerin de ehil olması beklenir. Elbette bazı kişilerin bu vaz’a itiraz etmesi faydadan hali değildir. Bu vaz’da en itina edilmesi gereken husus, bu vaz’dan müteessir olacak kişilerin rey ve kanaatlerinin nazar-ı dikkate alınmasıdır.

Böyle konuşunca kendimi Kazım Karabekir gibi hissettim, iyi oluyormuş ya hu… Ol babda emr u ferman hazret-i veliyy’ül emrindir.

Hayyam Ârif – ADIMLAR

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: