SELÂM, BİR OLMAYA BİRLİK OLMAYA DAVETTİR
Selâm; “iki uygun ve tanıdık ruh arasında işaretleşme demektir.”1 Böyle ifâde ediyor selâmı, Büyük Doğu Mimarı, Üstad Necip Fazıl.
Selâmlaşma usûlleri, kullanılan kelimeler, bağlı olunan dünya görüşüne, içinde yaşanılan kültüre, millî yapıya, inanç esaslarına göre değişiklik göstermektedir.
Giyim kuşam, konuşma tarzı, hâl ve hareketler fikirlerin sirayetinde ayna hüviyetinde olmakla beraber ve bağlılarını bu anlamda mükellef kılıcıdır.
Selâm ise, bu sayılanlar arasında fikrin eşya ve hadiseler üzerindeki nakşını, tezahürünü ilk plânda gerçekleştiriyor olması bakımından, canalıcı bir önceliğe ve öneme haiz… İBDA Mimarı’nın hemen bütün konferans ve sohbetlerinde selâm bahsini öne alması, arzu edilen şekliyle topluluk hakikatinin yaşanabilir kılınmasına girizgâhtır daima; topluluk hakikati – şahsiyetler topluluğu…
Melûm; içtimâî hayatta tek tek fertler, ilk tanışmada selamlaşma biçimleriyle kendilerini ele verirler. Kişi hakkındaki ilk intibâyı oluşturan hususiyetler arasında selâmı başa almalı…
20 Ağustos 2014 gecesi gördüğüm bir rüyâ; Bir çok gönüldaşın dizilerek oluşturduğu girintili çıkıntılı, kavisli bir çemberin içinde Kumandan Salih Mirzabeyoğlu var. Kumandan benim önümde duruyor, baş ve işaret parmaklarıyla İbda Selamının nasıl yapılacağını tarif ederken, aynı zamanda da Esma ül Hüsnâ’dan ve Tekbir’den bahsediyor. Ardından İbda Selâmı yaptığı elini göstererek çemberin ortasına doğru yöneliyor ve çemberi oluşturan kalabalığa; “mahiyetini kavradınız mı?!” diye sert bir ses tonuyla soruyor.
İBDA’dan öğrendiğimiz gibi; selâm, İslâm, teslimiyet, felâh, kurtuluş; hepsi birbiriyle iç içe olan kavramlar… Elbette ki bu kavramların temeli İslâm. İslâm; önce teslim olma, sonra kurtuluşa ermenin dini.
Selâmın ruhuna nüfuz etmek gerekliliğinde, başlangıçların ve neticelerin iç içe dolanmış yumak hâlinde oluşu görünüyor. Ve “Selâm”ın “ilk” oluş, başlangıçlık hâli, destûr tavrı oluşu ile; onun ruhuna, şuuruna erildiği takdirde selâmete, kurtuluşa çıkılacağı ihtarı, baş ve son noktayı bitiştiren “daire sırrı”nı hatırlatıyor.
“Allah’ın selâmı üzerinize olsun” meâli ile bir duâ, bir temennî oluşu gözden kaçırılmaması gereken selâmımız, günümüzde mahiyetinden habersiz, ezbere söylenen, ruhsuz bir kalıp içinde ifâde edilir olmuştur… Bu hâliyle selâmın mânâsına mutabık oluş, ortadan kalkmıştır.
Selâmımızdaki niyeti her dillendirdiğimizde, Allah’a teslim olmaya davet ve kurtuluşa ermek için mücadele etmek gereğine vurgu yapmış oluyoruz aslında. Günümüz ılımlı, modernist, dolayısıyla Batıcı İslâmcıların telaffuz etmekten kaçındıkları, işin bu “mücadele” tarafı ve bu mücadelenin metotlarına, kavramlarına karşı takındıkları aykırı tutumlar, selâmın ağızlardaki sakız olmuş hâlini sergiliyor. Selâmın mahiyetine edilen ihanet; Büyük Doğu Mimarı’nın “içinden incisi düşmüş istiridye kabuklarından farksız.” 2 diye ifâde ettiği, klişeleşen mevhumlar arasına sokulmasıyla kendini göstermektedir.
“Allah’ın selâmı üzerinize olsun” temennisi, emir telakki edilmesi gereken bir mahiyet arz ediyor bize göre:
Allah’ın İslâm’ı üzerinize olsun!..
Allah’ın dini üzerinize olsun!..
Allah’ın emirleri üzerinize olsun!.. gibi.
Selâmlaşan her Müslüman, gerçekleştirdikleri bu fiîl vesilesiyle birbirlerine Allah’ın emirlerini, kutsal dava ve vazifelerini hatırlatmaktadırlar. Ne büyük nimet ve ne büyük saadet. Memuriyetlerimizi ve mecburiyetlerimizi her dâim hatırlatan bu selâm adabına muhatap olabilmek; kendimizi bulmak, varoluşumuzun gayesine ermek yolunda ne büyük bir lütuf.
Asıl Hayat’a sıçrama tahtası olan ve vasıta olduğu gaye için kıymetlenen bu dünya hayatında selâm, ruhuna nüfuz edilmesi gereken her mesele gibi İBDA ile yerli yerine oturtulmuştur. Selâmete ermenin, kurtuluşa çıkmanın, felâh üzere olmanın (felâh; gizliliklerin açık edilmesi), fikir plânındaki remzi İBDA’dır… İBDA’nın misyonunu kavramak ile selâmın ruhuna nüfuz etmek bir ve aynı noktayı işaret eder.
Hepimizin bildiği gibi Allah’ın güzel isimlerinden biridir, Selâm. Allah’ın rahmetini isteyebileceğimiz 99 isminin arasındadır… Hatırlanacağı gibi, Kainatın Efendisi’nin kum üzerinde yanlarına çapraz hatlar çekerek çizdiği tek-bir doğru yol vardı. O yol Kurtuluş Yolu’nu gösteren tek yoldu ve bir tâneydi. Mutlak Varlık’a, Mutlak Bir’e tam sadakat, tam itaat ve tam bir iman şuuru ile bağlanmak ve bu hâl üzere icraatlarda bulunmak gerekliliği, kurtuluş yolunun aslî muhatabına layık olabilmeyi sağlayacaktır.
“İBDA: Allah ve Resûlü davasında, DOĞRU YOL – KURTULUŞ YOLU’nun bir âlemi, remzi!..” 3
Selâm’ın aslî keyfiyeti İBDA Bünyesinde kendini göstermektedir. Topluluk Hakikatini de simgeleyen yönü ile selâm bir olmaya, birlik olmaya bir davettir. Selâm ile teslim olduğumuz kaynağı işaret ederken, aynı kaynağın bağlılarıyla ruh ve gönül birliğimizi de tezahür ettiriyoruz.
Selâm Size!
1- (N.F.K. RAPOR 10/13)
2- (S.M. Üç Işık )
3- (S.M. İbda Diyalektiği)
Zeliha Arslan
Kaynak:
ADIMLAR Dergisi, 1. Sayı, Shf: 24-25