“SARI SAÇLI, MAVİ GÖZLÜ ADAM” BU PAPAZ MI?

“SARI SAÇLI, MAVİ GÖZLÜ ADAM” BU PAPAZ MI?

“SARI SAÇLI, MAVİ GÖZLÜ ADAM” BU PAPAZ MI?

A. Bâki Aytemiz

Amerika’nın teröre vermiş olduğu desteğin boyutlarının PKK-PYD teröristlerini resmî yollardan silâhlandıracak seviyeye ulaşması üzerine Türkiye’den tepkiler de giderek artmaya başlamış ve bu tepkiler karşısında Erdoğan, milletin gazını bir kez daha almak üzere, Trump’la 16 Mayıs’ta yapacağı görüşmeye, artık bu işe bir nokta koymak gerektiğini duyurarak gidiyordu Amerika’ya…

AMERİKA BU, HİÇ NOKTA OLUR MU?

Trump, Erdoğan daha yola çıkmadan teröristleri silâhlandıracak kararnameyi imzalayarak görüşme başlamadan açık bir mesaj vermiş oldu. Erdoğan ise bu imza ile mânâsızlaşan görüşmeye, millî haysiyet gereği gitmemesi gerektiğinin söylenmesine rağmen gitmemezlik yapamadı. Nihayetinde Erdoğan’la Trump’ın baş başa görüşmesi 20 dakika, heyetler arası görüşme de iki saat kadar sürdü.

Beyaz Saray’daki görüşmenin ardından Erdoğan, “Nokta mı, virgül mü koyuldu, nasıl değerlendiriyorsunuz, hangi aşamaya gelindi” sorusuna karşılık olarak “Nokta koyarsak olmaz” ifadelerini kullandı.

NEREDEN ÇIKTI BU PAPAZ?

Görüşmenin neticesinde ortaya çıkan bu “imlâsızlık” bir yana, bu görüşmelere kamuoyunun hiç ummadığı bir Amerika talebinin damga vurduğu ortaya çıktı.

Görüşmede Trump’ın, Türkiye’de Aralık ayından bu yana “FETÖ” soruşturması kapsamında tutuklu olan Papaz Andrew Brunson’ın serbest bırakılmasını ve ABD’ye iadesini talep ettiği öğrenildi.

Brunson’ın durumu heyetlerarası görüşmede ilk önce Trump, ardından da Başkan Yardımcısı Mike Pence tarafından gündeme getirildi. Görüşmede, Papaz Brunson’ın serbest bırakılması ABD tarafından 3 kez dile getirilmiş… ABD açıklamasında, “Başkan Trump Pastör Andrew Brunson’ın hapsedilmesine de değinmiş; Türk hükümetinin Brunson’ı süratle Amerika Birleşik Devletleri’ne iade etmesini talep etmiştir” denildi.

ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence de Twitter hesabından Beyaz Saray’daki görüşmeden fotoğraf paylaşarak tutuklu bulunan İzmir Diriliş Kilisesi Papazı Andrew Brunson’un serbest bırakılmasını istedi. Pence mesajında ‘Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ağırlamaktan onur duyduğumuz NATO müttefikimiz ile yaptığımız görüşmede Peder Brunson’un serbest bırakılması da dâhil pek çok önemli konuyu da görüştük” diye yazdı.

Beyaz Saray’ın açıklamasının ardından bir açıklama yapan Amerikan Hukuk ve Adalet Merkezi, “Bu kesinlikle Başkan’dan yapmasını istediğimiz şeydi. Papaz Andrew’i eve döndürmek için belirleyici bir ilerleme olacak.” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, Beyaz Saray’ın açıklamasını internet sitesinde duyurdu. Açıklama şöyle:

ABD Başkanı Donald J. Trump, bugün Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya gelmiş; görüşmede ülkelerimiz arasındaki derin ve çok yönlü ilişkinin nasıl daha da güçlendirilebileceği ele alınmıştır. Başkan Trump, Amerika Birleşik Devletleri’nin NATO müttefikimiz Türkiye’nin güvenliğine ilişkin taahhüdünü ve terörün her türüyle mücadele edebilmek için birlikte çalışmaya duyulan gereksinimi yinelemiştir. Başkan Trump, Pastör Andrew Brunson’ın hapsedilmesine de değinmiş; Türk Hükümeti’nin Brunson’ı ivedilikle Amerika Birleşik Devletleri’ne iade etmesini talep etmiştir. Başkan Trump, gelecek hafta gerçekleştireceği uluslararası ziyaretler kapsamında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı görmeyi dört gözle beklediğini de ifade etmiştir.

KİM BU PAPAZ?

Amerika’nın papazı bu kadar şiddet ve ısrarlar ve hatta “süratle-ivedilikle” istemesi, bu papazın kim olduğu konusunda soruları da gündeme getirdi.

Bir kere bu papaz hiç de öyle sıradan bir papaz değildi ki bizzat Trump tarafından isteniyordu. Hem de bu istek bir toplantıda üç defa dile getiriliyor ve isteğin şekli de “süratle” diye ayrıca belirtiliyordu.

Diplomatik lisanda “süratle” istemek, aslında bir dikte mahiyeti de bulunan bir tarz ki, istenilen kişinin hiçbir sorgulama ve yargılamaya maruz bırakılmadan hemen iadesini talep etmektir.

Tabi gözler papazın üzerine yoğunlaşınca, daha önce gözlerden kaçan kimi ayrıntılar da gündeme geliyordu. Amerika Dışişleri Bakanı Tillerson’un, Erdoğan’ın Amerika seyahatinden önce Türkiye’ye gelişinin asıl sebebinin papazı istemek olduğu fakat o gelirken Amerika Başkonsolosluğunun Adil Öksüz’ü defalarca aradığının ortaya çıkması ile bu talebini dile getiremediği de söylenenler arasındaydı.

PAPAZI NASIL ELE GEÇİRDİK?

İzmir Protestan Diriliş Kilisesi Pastörü olan Andrew Craig Brunson ile ilgili süreç 15 Temmuz’dan sonra hakkında alınan sınırdışı kararıyla başladı. İlk olarak, İzmir Göç İdaresi Müdürlüğü’nün 28 Eylül’deki yazısıyla, Brunson ve eşi Norine Lyn Brunson’un ‘G-82 (Milli Güvenliğimiz Aleyhine Faaliyet tahdit) kodu’ kapsamına alındı. Brunson ve eşinin ülkeyi terk etmeleri istendi. Kararın kendilerine tebliğ edilmesinden sonra 7 Ekim’de emniyete giden Brunson çiftine misyonerlik yaptıkları ve yurtdışından kendilerine kaynak aktarıldığı suçlamasının yöneltildiği tebliğ edildi. Daha sonra Norine Lyn Brunson serbest bırakılırken, eşi Andrew Craig Brunson sınırdışı edilmek üzere İzmir Harmandalı Geri Gönderme Merkezi’ne gönderildi. Brunson ile ilgili sınırdışı kararının ise bir gizli tanığın ifadesine göre verildiği öne sürüldü.

PAPAZIN DERİN İLİŞKİLERİ

Medyada yer alan haberlerden biri de şöyle: Brunson’ın, Amerikan Ordusu’nda Özel Harp subayı olarak görev yaptığı belirtildi. 23 yıldır (*) İzmir’deki Protestan cemaatine ait kilisede papazlık yapan ABD vatandaşı Andrew Craig Brunson’ın, “FETÖ” soruşturması kapsamında halen firarda olan örgütün Ege Bölgesi imamı ve İstişare kurulu üyesi olan ve örgütün beyni olarak kabul edilen Bekir Baz’la da sık sık görüştüğü ve bu kilisenin kuruluş aşamasında bürokratik sorunları ve aşamaları Baz’ın yardım ve dizayn ettiği tespit edildi. ABD’deki “FETÖ” bağlantılı bir vakıftan her ay yüklü miktarda maaş alan Brunson’ın, kilisedeki ‘Önderler Toplantısı’nda “FETÖ”yü öven konuşmalar yaptığı duyruldu…

Protestan Cemaati’ne ait İzmir Diriliş Kilisesi’nin kurucusu ve dini önderi olan Brunson’ın misyonerlik faaliyetlerinin “FETÖ” tarafından ciddi anlamda desteklendiği, bunun için “FETÖ”nün üyelerinin bile görüşemediği Ege Bölge İmamı Bekir Baz’ın bire bir rahiple irtibatlı olduğu öğrenildi. Brunson’ın, özellikle Suriye’den gelen PKK’nın uzantısı PYD adına faaliyet yürüten guruplara maddî ve manevî destek sağladığı, onlara özel Kürtçe ayinler düzenlediği de ileri sürüldü. Bölgeden gelen guruplara maddî destek sağladığı iddia edilen Brunson’un, lojistik destek de verdiği öğrenildi. Brunson ise ifadesinde Kürtçe bilmediğini iddia etti.

Aynı soruşturma dosyası kapsamında daha önce ifadesi alınan bir gizli tanık ifadesinde; Papaz’ı 2003 yılından beri tanıdığını, Kaya Prestij Oteli’nde, kilise toplantısı görünümünde daha çok bir beyin yıkama faaliyeti gerçekleştirdiği, bu toplantıda 25 tane Türk üniversite öğrencisinin Amerikan Milli Marşı eşliğinde yemin ederken gördüğünü kaydetti. Aynı gizli tanık, Brunson’ın bazı kişilerle birlikte Dünya Kiliseler Birliği’ne ve Kanada yetkili makamlarına bir şikâyet mektubu yazarak; Türkiye’de Hristiyan azınlığa ve Tuncelili Kürt kökenli ailelere baskı yapıldığı, evlerinin basıldığı ve dövüldüklerini belirterek Kanada’ya iltica etmeleri için alt yapı hazırlanmasını amaçladığını söyledi.

Tanık ifadesinde, bu faaliyet çerçevesinde PKK üyelerinin cezaevinden çıktıktan sonra kiliselere başvurup Hristiyan olduklarını belirterek yabancı ülkelere iltica ettiklerini kaydetti.

Ayrıca devlete ait gizli bilgileri FETÖ mensupları aracılığıyla ele geçirdiği, bunu Türkiye aleyhine yabancı devletlere aktardığı yönünde bilgilere ulaşan savcılık, bilgi ve belgelerle casusluk konusundaki iddiaların araştırmasını sürdürüyor.

Medyada çıkan haberlere göre, Brunson’un tutuklanmasının ardından ekibindeki bazı kişilerin Türkiye’den kaçtığı tespit edildi. Türkiye’de kalanların ise, sorguya alındığı belirtildi. Brunson gibi ABD özel harp subayı olduğu belirtilen ekibindeki papazların da sorgularının ve incelemelerinin devam ettiği belirtildi.

PAPAZ BÜYÜKADA TOPLANTISINA DA İŞTİRAK ETMİŞ

15 Temmuz darbe gecesi İstanbul Büyükada’daki Splendid Palas Hotel’de gerçekleşen ve en az 13 CIA ajanının katıldığı gizemli toplantıya Brunson’un da kaldığı, darbenin başarısız olmasıyla apar topar İzmir’e dönüp kilise faaliyetlerine devam ettiği belirlendi.

Otelde, Orta Doğu uzmanı Marwa Daoudu, Avrupa Birliği Dış İlişkiler Konseyi görevlisi Ellie Geranmayeh, Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü programı uzmanı Ahmed Morsy, Woodrow Wilson Center yöneticisi Ali Vaez, Irak’ın eski ABD Büyükelçisi Samir Sumaidaie, üst düzey Orta Doğu analizcisi Masood Karokhail, Obama’nın İstihbarat Danışma Kurulu üyesi Ellen Laipson, siyasi analist Sylvia Tiryaki, Julya Romano ile yanı sıra İran, Rus, Ukrayna ve Alman uyruklu isimlerin de yer aldığı toplam 42 kişi konakladı.

Ancak kayıtlarda 40 kişi göründü. O isimler arasında İzmirli Papaz Andrew’in de olduğu öne sürüldü.

Katılımcıların, otele girişleri bir gün önce olmasına rağmen bir gün sonra gösterildiği iddia edilirken, Graham Fuller’in de kral dairesinde kaldığı ve kayıt yapılmadığı, Yunanistan’a kaçan ya da kaçırılan helikopterde Fuller’in olduğu iddia edildi. Bu iddiayı Yunanistan hükümeti ve Fuller yalanlamadı. Bir diğer katılımcı Hanry Barkey, “Türkiye’nin Kürt Meselesi” isimli eserini, CIA’nın Ortadoğu uzmanı Graham Fuller ile birlikte kaleme almıştı. Fuller ve Barkey’in, Fetullah Gülen’in ABD’de kalmasına referans oldukları biliniyor.

Splendid Otel, 1919’daki işgal günlerinde İngiliz Ordu Karargâhı olarak kullanılmıştı.

Darbe girişiminin yaşandığı gün Türkiye’ye giriş yapan ve sır toplantı sırasında sık sık ABD ile telefonda temas kuran Barkey’in, 19 Temmuz’da Türkiye’yi terk ettiği, grupla birlikte otelden çıkış yaptığı esnada odasında ‘Pensilvanya’ yazan bir çan bıraktığı belirtiliyor. Toplantıya başkanlık eden kişinin ise CIA eski Haberlama Konseyi Başkan Yardımcısı Graham Fuller olduğu ifade ediliyor. Fuller, toplantı hakkında, “İran’daki nükleer silahlarla ilgili toplantı yaptık” diyor.

Katılanlardan Avrupa Birliği Dış İlişkiler Konseyi’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Programı’nda görevli Ellie Geranmayeh, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘sokağa çıkın’ çağrısından sonra 00.33’teki Twitter mesajında “Erdoğan, Facetime’dan CNN Türk’e bağlanıp halkın sokağa çıkmasını istedi. Bu sırada kendisi güvenlik için komşu bir ülkeye gidiyor” diye tivit atmıştı. Geranmayeh’in, bundan sadece 7 dakika önce, “Türkiye uzmanı Henri Barkey’le birlikteyim. Kendisi birçok şeyin Erdoğan ve Başbakanın tutuklanıp, tutuklanmamasına bağlı olduğunu söylüyor. Darbenin gerçekliğini tespit etmek için zamana ihtiyaç var” tivitini atması da dikkat çekmişti.

PAPAZ CIA ORTADOĞU ŞEFİ Mİ?

ABD ordusunda kendisi gibi özel eğitimli adamları olduğu söylenen Protestan Kilisesi Papazı Brunson’ın askerlerinin de sorgulandığı söylenirken, Brunson’un sadece İzmir ve Türkiye’nin değil ABD istihbarat teşkilatı CIA’in Ortadoğu sorumlusu olduğu ileri sürüldü

“FETÖ” tutuklusu Papaz Andrew Brunson’un 15 Temmuz başarıya ulaşsaydı CIA Başkanı olacağı iddia edildi…

PAPAZA SUİKAST GİRİŞİMİ Mİ?

Brunson, 1 Nisan 2011’de silâhlı saldırıya uğradı. Kilise önüne gelen Mustafa Ali Eren, Diriliş Kiliseleri Derneği vaizi Andrew Craig Brunson’un kapı girişinde olduğu sırada, “Hesap sorulacak. Misyonerlik yapıyorsunuz. Vatanı size sattırmayız. El Kaide bundan hesap soracak” diye bağırarak kuru sıkı tabancayla 5-6 el ateş etti.

Dava devam ederken, Brunson’ın şikâyetçi olmaması dikkat çekti.

“SARI SAÇLI, MAVİ GÖZLÜ ADAM”

Peki biz bu Andrew Craig ismini nereden biliyoruz?

Şimdi bunun hikâyesine geçelim:

11 Ocak 1987 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanmış ve Salih Mirzabeyoğlu’nun “İstikbâl İslâmındır!” ve “Necip Fazıl’la Başbaşa” isimli eserlerinde bahsettiği bir habere bakalım:

-“Sarı saçlı, mavi gözlü adam bir taraftan piposunu çekiştiriyor, diğer taraftan da yarı Türkçe yarı İngilizce kelimeler kullanarak karşısındakilere derdini anlatmaya çalışırken şunları söylüyordu: “Siz Türkleri anlamak mümkün değil. Nasıl oluyor da bir İslâm Devrimi’nin eşiğinde olduğunuzu göremiyorsunuz!”… Sözlerin sahibi, Andrew Craig adlı bir Amerikalı idi. Ülkesinde Türkiye ile ilgili doktora yapmıştı ve kendini tam bir Türkiye uzmanı sayıyordu. Elinde tuttuğu dergide, gazlı “yeşil” kalemle altını çizdiği satırları Türk dostlarına gösteriyor ve böylece telâşının boş olmadığını kanıtlamaya çalışıyordu. Amerikalı oryantalistin elinde tuttuğu dergi, son yıllarda BÜYÜK GELİŞME GÖSTEREN İslâmi yayınlardan biriydi ve Necip Fazıl’a yakın bir İslâmcı İdeolojiyi savunduğu bilinmekteydi. Altı çizili satırlarda ise şu görüş ileri sürülmekteydi: İslâmî dünya görüşüne bağlı bir tarih ve hâl muhasebesi yaptığımızda, içinde bulunulan dönemde Türkiye’de büyük bir İslâmî zuhur, gerçek bir İslâm İnkılâbı bekleniyor!”

Kumandan Mirzabeyoğlu ile bir röportaj yapan Nokta dergisi o röportajı, “Bu bizim okuyucuya çok ağır gelir!” diyerek yayınlayamaması üzerine o röportaj Tavır dergisinde yayınlanmıştı. İşte, Craig, Tavır’da yayınlanan bu röportajdan altını çizdiği satırları muhataplarına gösterirken, Cumhuriyet gazetesi de bunu haber yapmıştı. (Röportaj için bkz: Salih Mirzabeyoğlu, İstikbâl İslâmındır, 4. Basım, 162-171)

Kumandan Mirzabeyoğlu’nun, Craig’in o günkü değerlendirmesine cevabı şöyleydi: “Cumhuriyet gazetesinde “Tavır” dergisindeki röportajımla ilgili olarak çıkan bu dehşet verici(!) haberde, alenî olarak Amerikalı’nın ortağı kuşku üslûbuna dikkat çekmek bir yana, ahmak kâfirlerle cüce münafıkların Amerikalı oryantalistin gösterdiği ortalama zekâ seviyesine ermelerini beklemekteyim…” (İstikbâl İslâmındır, sh: 171)

“SARI SAÇLI, MAVİ GÖZLÜ ADAM” BU PAPAZ MI?

İkisinin de adı Andrew Craig…

1987’da muhataplarını İBDA’ya karşı ikâz edip uyarmaya çalışan Craig hakkında araştırma yapmaya çalışsak da hakkında bir iz, emare bulamadık.

Trump’ın istediği Craig ise bir ifadeye göre 23, diğerine göre 28 seneden bu yana Türkiye’de bulunuyor ve İBDA’ya karşı Fetullah’ı destekleyip, İslâm Devrimi’ni engelleyebilmek için “İslâma Muhatap Anlayış” yerine “Dinler Arası Diyalog” ihanetini ikame etmeye çabalıyordu. Bu hedef doğrultusunda da Amerika menfaatleri doğrultusunda hükûmetleri dizayn etmekle meşgûldü.

Şahıslar farklı olsa da -ki bizce aynı kişiler-, misyonların aynı olduğu apaçık.

Daha 80’li yıllarda Kumandan’ı tehlike olarak işaretleyenler, onun yolunu kesmek için önce 91’de gözaltına alıp işkenceden geçirdiler. Sonra, 98’de…  1998’den 2014’e kadar 16 sene esir tutulan Kumandan’a karşı bu dönemde aynı zamanda Telegram işkencesi de başlatıldı ve hâlen de devam ediyor. Diğer yandan müslümanların arasından türetilen Ilımlı İslâm’ın bir versiyonu olan Fetullahçılk da Craig’in kolları altında serpilip geliştirilmekteydi. Daha sonra ise herkesin bildiği üzere tüm bu Ilımlı İslâm’a ait versiyonlar, BOP çatısı altında birleştirildi.

O Craig bu Craig olmasa da değişen bir şey olmuyor. Zira yapılan şey aynı, kasıt ve niyet aynı: Türkiye’deki bütün hesaplar, Türkiye’nin bir İslâm Devrimi ile kontrolden çıkmaması, tam bağımsızlığını elde edememesi üzerine.

Hüküm ne idi:

“İslâmî dünya görüşüne bağlı bir tarih ve hâl muhasebesi yaptığımızda, içinde bulunulan dönemde Türkiye’de büyük bir İslâmî zuhur, gerçek bir İslâm İnkılâbı bekleniyor!”

Bu hükmü boşa çıkarmak için ne yapılması gerekir?

Aslın yerine sahtelerin ikamesi. Ve, aslın sesinin kısılması, yolunun kesilmesi için de elinden ne geliyorsa yap…

Millî olan güçleri perdelemek için sahte millîler, solcular içinde sahte solcular, dindarlar içinde sahte dindarlar türet… Bunları palazlandır ve iktidara bunları taşı.

Emperyalizm, İBDA’ya karşı güçler hazırlıyor. Fetullah Gülen’in İBDA’ya karşı düşmanlığı aleni olarak biliniyor. Tabi bunun yanında düşmanlığını aleni olarak ortaya koymayan ve hatta sempati besliyor gözüken, sempati beslediği vehmi ile iş yapan güçler de yok değil. İBDA’nın önünün kesilmesi için her yolu deniyor, her ata oynuyorlar. Zaten siyaset bir tercih mevzuudur ki, karşınızda asıl düşmanınız dururken, ondan da gözükse, o olmayan ve sizin oltanıza düşecek kim varsa onlarla da işbirliği yaparsınız. Yani Mirzabeyoğlu olmasın da isterse “mış” gibi olsun, kim olursa olsun, O’nun gelmemesi için diğerini iktidara getir ve iktidarda kalması için de her şeyi yap.

Yani artık emperyalist efendilerin tercihi, laiklikler mi islâmcılar mı şeklinde değil, gerçek İslamcılar mı yoksa İslâmcı denilen Amerikancı, işbirlikçi hainler mi şeklindeydi.

Kumandan’ın Nokta’nın yayınlamadığı röportajında geçtiği üzere, 80 ihtilâlinden sonra milletin üzerine ayet yazılı kâğıtların atılması kabilinden şeyler, İslâmî bir gelişme olmayıp, aslıyla İslâm Devrimi’nin önünü kesmek için yapılan hamlelerdir, dinin istismarıdır.

Adam karşı duramadığı yerde sana yanaşıyor, sana taviz vermek mecburiyetinde hissediyor kendini.  Orada, Nokta dergisi muhabiri sormuş:

– “12 Eylül’den sonra, sayı olarak artış, nitelik olarak gelişmeye sebep olmadı mı?”

– “Bir kere gençlik meselesi bugünün meselesi değil ki, gûya Özal iktidarının desteği ile gelişiyormuş gibi gösteresiniz… 1975 (GÖLGE dergisi ve Akıncıların çıkması) ve 1978’deki (Akıncı Güç) büyük patlayışların, tıpkı açıkta kopan fırtınanın zamanla kıyıya vurması gibi, sizin tarafınızdan yeni olarak görülmesi…”

İslâmî gelişimin motivasyonu belli.

Bugün iktidarda olanlar da bu motivasyonu istismar ederek bir yerlere geldiler, getirildiler. Şimdi ise kendileri o motivasyonu sağlayamadığından ve artık İslâmcı kesim de bu iktidardan yüz çevirmeye başladığından, son referandumda gençlik büyük oranda hayır oyu verdi. Gençlik, akacağı mecraı bu istismarcılar dışında bir yerlerde aramak gerektiğini çok iyi gördü diyebiliriz.

Craig’in tutuklanması da aslında vazifesinin başaramadığının, yenildiğinin göstergesi.

Bütün bunlara cevap olacak hükmü Kumandan’dan bağlayalım:

“Büyük bir zuhur!.. Onu bekliyoruz!..” (Necip Fazıl’la Başbaşa, sh: 335)

“İşin ön sözüyle son sözünü kendine bağlayan mânâ, Allah’ın Kur’ân’da buyurduğudur:

– “Allah nurunu tamamlayacaktır, kâfirler istemeseler de.”

(*) Nurettin veren, katıldığı bir TV programında bu süreyi 28 yıl olarak veriyor.

(Not: İlgili bölümler; İstikbâl İslâmındır kitabında sayfa 171 ve Necip Fazıl’la Başbaşa’da sayfa 334)

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d