HÜKMÎ ŞEHİT
TAKDİM: Yazarlarımızdan Sayın Hakan Yaman’ın bu makâlesi 3 Nisan 2015 tarihinde elimize ulaşmış olup, İBDA Mimarı, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun tefrika edilen ÖLÜM ODASI -B Yedi- adlı eserinin, 9 Nisan 2015 tarihinde yayınlanan 255. bölümüyle tevafuklar içermektedir… Sayın yazarımızı bu çerçevede ayrıca tebrik ediyor, bu hususu okuyucularımızın dikkatlerine sunuyoruz.
ADIMLAR Dergisi
HÜKMÎ ŞEHİT
– Hakan YAMAN
1969 Eylül’ünde henüz 19 yaşındayken bombalı bir saldırı sonucu şehit olan Mustafa Bilgi için Üstad Necip Fazıl MTTB’de bir hitabe veriyor ve binlerce senedir değişmemiş ve bundan sonra dünya durdukça değişmeyecek bir hakikati tek cümleyle vecizleştiriyordu:
-“Hiçbir dava, kurbanını vermedikçe yerle gök arası inşâsını perçinlemiş olamaz.” (1)
Mustafa Bilgi o dönem Büyük Doğu’nun soluğu ile mektep çevrelerinde yeni boy göstermeye başlayan bütün bir İslâmcı gençlik adına “kurbanlık” vazifesini yerine getirmiştir. Necip Fazıl, hadiseyi şu şekilde mânâlandırır:
-“Mustafa Bilgi o şehittir ki, kendi müslümanlık hissesiyle öz nefsi hesabına değil, ayrı ayrı her biriniz adına, yeni gençliğin yekûnlük iman hissesi uğruna can vermiştir.” (2)
Mustafa Bilgi şehit olduktan 1 sene sonra doğmuş Ünsal Zor. Toprağa düşen şehit kanı, içi doldurulmamış bir sol sağ kavgası arasına sıkışan Anadolu’muzda yepyeni bir nesle yağmur damlası olmuş. Mustafa Bilgi bu coğrafyada İman ve İslâm neslinin doğuş ve oluş sürecinde zincirin ilk halkasıydı. Şehitler kervanının son halkası Ünsal Zor bu davanın taarruz safhasında her daim en ön saflarda yer tutmuş, hapis ve işkencelerle dolu mücadeleye adanmış bir hayata imza atmıştı. Gözlerini açıp gençlik denizlerine ayaklarının erdiği ilk demlerden beridir Kumandan’ın Yeşilırmak şiirinde ifadesini bulan “kurtuluş alaylarına” bir nefer olmaya talip olmuş ve “hakikat çevresindeki şehitlik adaylarından” birisi olarak yaşamıştır. Yakından tanıyanlar şahitlik edecektir ki, Ünsal Zor için şehitlik bir laf arası muhabbeti değil, sevgiliye duyulan hasret gibi özlenen ve arzulanan bir dua, Rabbinden istenen bir nimetti.
İBDA Diyalektiği’nin altını çizdiği Temel Ölçüler’den birisi “Şehitlik Şuuru”dur. Nasıl ki matematiğin temeli sayılar, yazının çekirdeği harfler ise “şehitlik şuuru” aynı şekilde bu davaya bağlılık iddia eden bizlerin sahip olması gereken olmazsa olmazlar arasında en başta gelen ölçülerdendir. “Ben matematikçi olmaya talibim ama sayıları bilmiyorum” gibi bir ifade ne kadar abes kaçarsa, İBDA Diyalektiği’nde “TEMEL ÖLÇÜ” olarak ifadesini bulan “şehitlik şuuru”na bigane kalarak bu davaya mensubiyet iddiası da öyle gülünç olur. Kaâl değil, hâl vaziyetinde bu ölçüyü ne kadar kuşandıysak bu davanın eşik taşındaki yerimiz aslında o kadardır.
“-Bu yolda göze alınacak en adi tehlike, ölümü göze almaktır!” (3)
İBDA Mimarı, bu ölçüyü “imânın hakikatinin, imân tazelemenin, kesiksiz ve duraksız oluş sırrının ve bütün İbda cephelerinde çırpınmanın kıvılcım kapılacak ölçüsü” takdimiyle, bir İslâm büyüğünden naklediyor ve meseleyi izah ederken bütün kaçış kapılarını sımsıkı kapatıp, şehitlik bahsinde nefsimize en ufak bir müsamaha göstermiyor:
“İmân hakikatinin “Allah’ın rızası için can verme”den ibaret olması, “müslümanım!” diyen bir insanın kazanması ve benimsemesi gerekenin ne olduğunu da açıklar; imânın derecesi, bu sırra riayet kadardır… Ve hangi iş üzerinde olursan ol, davanın “öleceksin!” dediği yerde bunu göze alabilme istidadın, imân keyfiyetine alâmettir!..” (4)
Ünsal ağabeyi tanıyan ve 30 yıllık mücadele sürecinin herhangi bir safhasında onun yakınında bulunan herkes şahitlik edecektir ki, “davanın öleceksin dediği yerde bunu göze alabilme istidadında” olduğunu her dem göstermiş, canını ortaya atmak gerektiğinde “kendinde olmayı küfür, kendinden geçmeyi iman” bilen, gözünü budaktan esirgemez ve geri vites nedir bilmez bir karakterdi. Güzel Türkçenin “deli fişek” tabiri o ve onun kişiliğinde serdengeçtiler için söylenmiş harika bir deyimdir.
Üstad Necip Fazıl İman ve İslam Atlası adını verdiği hususi bir tarz ifadecisi İlm-i Hâl eserinde “şehit” bahsini de dereceleriyle beraber çerçeveler:
“En büyük ve kanlı elbisesiyle gömülme imtiyazına malik derece dünya ve âhireti toplayıcı şekil… Bunlara hükmî ve hakikî şehit denir.
“Hükmî” ve “hakikî” mefhumlarını, biri şeraitin hükmünce, öbürü yine aynı hüküm içinde şehitlik tarzının bağlı bulunduğu hakikat ifadesi bakımından ele almak icap eder. Düşman eliyle ve sırf Allah yolunda bir mücahede neticesi öldürülen müslüman, ölüm fiilinin ayrıca takdiri gerekmeksizin hükmî şehittir ve kâmil şehitlik ifadesince elbette hakikîdir.” (5)
“Düşman eliyle ve sırf Allah yolunda bir mücahede neticesi öldürülen” Ünsal Zor, bu davanın içinden çıkmış ve “kanlı elbiseleriyle gömülme imtiyazına malik” hükmî ve hakikî şehitler kervanının “tek damla kanı bile israf olmayan” son halkası olmuştur.
Onu şehit edenlerin niyeti şahsî bir husumet değil, bağlısı olduğu mânâya dair ne varsa hepsini birden yok etmekti. Hedef Ünsal Zor değil, onun inandıkları ve uğrunda bir ömür canını ortaya koyduğu kıymetler tablosudur. Bu sebeptendir ki, şehitler kervanında ilk halka Mustafa Bilgi için söylenenden mülhem kervanın son halkası için şunu ifade etmek istiyoruz: “Ünsal Zor o şehittir ki, kendi Müslümanlık hissesiyle öz nefsi hesabına değil, ayrı ayrı her birimiz adına, yekûnlük iman hissesi uğruna can vermiştir.”
KAYNAKÇA:
1) Necip Fazıl Kısakürek, Hitabeler, Büyük Doğu Yay. 3.Basım, 1989, Sayfa: 134
2) a.g.e.
3) Salih Mirzabeyoğlu, İbda Diyalektiği, İbda Yay. 4.Basım, 2004, Sayfa: 237
4) a.g.e. Sayfa: 238
5) Necip Fazıl Kısakürek, İman ve İslâm Atlası, Büyük Doğu Yay. 4.Basım, 1994, Sayfa: 344
* ADIMLAR Dergisi 7. Sayı / 15 Nisan 2015