VEFATININ 6. YILINDA ABDURRAHİM KARAKOÇ’U HATIRLAMAK

VEFATININ 6. YILINDA ABDURRAHİM KARAKOÇ’U HATIRLAMAK

TAKDİM:

Abdürrahim Karakoç’un vefatının 4. senesinde yayınlamış olduğunuz bu yazıyı, merhuma Allah’tan rahmet dileyerek tekrardan paylaşıyoruz:

 

Ellerin yurdunda çiçek açarken,
Bizim İl’e kar geliyor gardaşım!
Bu hududu kimler çizmiş gönlüme;
Dar geliyor, dar geliyor gardaşım!

Abdurrahim Karakoç

Bestelenip dillerden düşmeyen “Mihriban” başta olmak üzere yüzlerce şiiriyle Türkiye’nin, Müslüman Türk’ün şairi olmayı başaran Maraş Elbistan’lı Abdurrahim Karakoç’un vefatının üzerinden dün itibariyle dört kocaman sene geçmiş.

1990’ların hemen başıydı. Ergenlik çağına yeni adım atmış, abur cubur demeden ne bulursak okuyor, her yere girip çıkıyor, heyecanımızı akıtacak bir kanal arıyorduk. İşin gerçeği, bir şeyler aradığımızın farkında da değildik. Atsız okuyor, ırkçı kesiliyor;  Mehmed Akif’i okuyor, ümmetçilikten dem vuruyorduk. İşte bütün bu renklerin iç içe girdiği 15 yaşın bulanık dalgalarında keşfettiğimiz Abdurrahim Karakoç bizler için ayrı bir yerdeydi; nerden bakmak istersek onu görecek kadar geniş bir yelpazede yazıyor ve bizleri tezat kaygısından uzaklaştırıyordu.

Kafkaslarda kavga başlar, kan olur
Ötüken dağları boz duman olur
Erinde gecinde koç kurban olur
Bu canı Türklüğe adadım anne

Diyen şair;

Kör dünyanın göbeğine
Hak yol İslam yazacağız

Diyen şairin aynıydı.

Bilir misin gardaş Türk illerinde
Havada yıldızlar, dağda kar üşür
Tutsak soydaşların türkülerinde
Dört mevsim ötede bir bahar üşür

Dörtlüğünün yeşerdiği şiir bahçesinden;

Ne diyorsa İslam dini
Uyacağız suç olsa da

Meydan okuyuşu da duyuluyordu.

Gençlik köreltilecek, bastırılacak, heyecan dozundan arındırılıp durulaştırılacak bir şey değildir. Sel bulanık olur. Yatağını bulana kadar akar,  yıkar.   Gençliğin coşkuna set çekmek ve onu uysallaştırmak için hileli arklar açmak her şeyden evvel fıtrata ihanettir. Karakoç’un gençlik üzerinde tesiri oldukça kuvvetliydi; çünkü onun şiirleri bizim yaş grubu adına heyecan ifadecisiydi. 12 Eylül öncesini bizzat yaşayan ağabeylerimiz o dönemde bu tesirin çok daha güçlü olduğunu söyler.

Karakoç’la şahsen tanışıklığım 1994 senesinin sonlarındadır. 94 yazında Taraf dergisi vesilesiyle İBDA fikriyatıyla tanışmıştık. Hay aksi, tam o sıralar bizim gönüldaşlar ile Abdurrahim Karakoç arasında sert bir polemik başlamasın mı?

Bir yanda gençlik kahramanın olan şair, diğer yanda büyük bir heyecanla yapıştığın yepyeni bir kurtuluş gemisi… 18 yaşın bendeki parçalanmışlığını düşünün? Güya çocuk aklımla ara bulacağım. Sarıldım kaleme ve Abdurrahim Ağabey’e mektup yazdım:

-“Siz değil miydiniz bir şiirinde;

Her tarafı sardı domuzlar
Kokmaya başladı tuzlar
Davranın be kaygusuzlar
Kurtuluş silaha kaldı

Diyen?

Siz değil miydiniz, bir başka şiirinde;

Kurşun ile düğüm çözen kalmamış

Diye dertlenen?

İşte bu gençlik o gençliktir.

Siz değil miydiniz:

Boşunadır dünyamıza geldiği

Aha yaşadığı, aha öldüğü

Korkak Müslüman’ın namaz kıldığı

Camiyi taşlayan deli cennetlik

Diye “Fetva” veren? Bu şiiriniz ortadayken, nasıl “İbdacılar diğer Müslümanları eleştiriyor” diye onlara laf söylersiniz? Bu gençlik, korkak Müslümanların namaz kıldığı camii bile taşlasa siz onlara bu hususta söz söyleyemezsiniz. Biz sizin şiirlerinizle büyüdük ve onları sözden fiile geçiren İBDA gençliğidir!”   

Cevap yazacağını hiç ummuyordum; uzun bir cevap yazmış.  Tepkimi mühimsemiş, yaşıma başıma bakmadan izah ihtiyacı hissetmişti. İlk defasında 40 dakikayı bulan bir telefon görüşmemiz oldu. Ona hemen her hususta mektuplar yazmaya başladım; haftada bir düzenli olarak telefonda görüşürdük. Ankara ziyaretlerimde ben ve bir dostumu (Av. Mehmet Tığlı) evine davet etti, ona İBDA külliyatından bazı kitaplar hediye ettik. Sonrasında her Ankara yolculuğumda onun evinde kalırdım; gece yarılarını bulan sohbet ve tartışmalarımız olurdu. Şiir, siyaset, çeşitli “ünlülere” dair hatıralar vs…

12 Haziran 1996 tarihli Gündüz gazetesinde hakkımda bir yazı kaleme almış. O gün İzmir DGM’de duruşmam vardı. Hayatımın unutulmaz sürprizlerinden birisidir.

Bu arkadaşlığımız süresince İBDA fikriyatına bakışı oldukça değişmişti. 28 Şubat sürecinde yazdığı bazı yazılarda bunun izlerine bizzat şahidim.  Ama kafasında bir türlü yıkamadığı şablonlar vardı.

Bu temaslar 2000 yılına kadar kesintisiz devam etti. 25 Ocak’tan hemen sonra telefon açtım ve Metris’te olanları anlattım. Bunlara sessiz kalmamasını bekliyordum. Yazamadı, cesaret edemedi. Çok üzüldüm ve kırıldım. Bir daha hiç arayıp sormadım.  Aramızda 40 küsur yaş farkı olmasına rağmen birkaç defa ortak tanıdıklar vesilesiyle selam gönderdi; hatta Umre’de bizim memleketten birisiyle karşılaşmış ve beni sorup selam göndermiş. Belki gereğinden fazla bir inattı benimkisi ama hiç geri dönmedim. Oysa son bir defa daha karşılaşmak, konuşmak isterdim.

Dostluğa gerçekten çok değer verirdi. Hatta bir şiir kitabına Dosta Doğru adını vermişti. O şiirinde;

Ne saklarım, ne gizlerim
Yalnızca onu özlerim
Tabutta bile gözlerim
Bakar gider dosta doğru

Diyordu.

Onun “Susarsam hakkını helal etmesin” nakaratlı oldukça uzun ve tanınmış bir şiiri daha vardır. Ne zaman Karakoç’u hatırlasam, Maraş Elbistan’lı olması hasebiyle ondan bir dörtlük illa ki aklıma gelir:

Esir iken Kırım, Kerkük, Türkistan
Bana zindan olur Maraş, Elbistan
Dedem Korkut, İbn-i Sina, Alparslan
Susarsam hakkını helal etmesin!

O gün (25 Ocak 2000) susmuştu işte ve ne yazık ki bunun hayal kırıklığını hep yaşadım.

Geçtiğimiz ay bilvesile şehidlerimiz aklıma düştü ve bu şiirden mülhem, aynı nakaratla “doğaçlama” bir dörtlük ilham oldu. Vefatının dördüncü senesinde Abdurrahim ağabeye Allah’tan rahmet dilerken, onun şiirinden mülhem ve onun nakaratıyla yazdığım bu çocukça ama “doğaçlama” dörtlüğü de paylaşmak isterim:

Şehitler yakamda, aşk avuçta kor…
İntikam zamanı geldi geliyor!
Hasan Meriç, Sancar Kartal, Ünsal Zor
“Susarsam hakkını helâl etmesin!

 

Hakan YAMAN – 08 Haziran 2016

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: