İSLAMCILIĞIN İKTİDARLA İMTİHANI
Cumhuriyet dönemi boyunca adım adım, birçok mücadeleler ve ödenen bedellerle oluşturulmuş bir “İslami muhalif kimlik” vardı. Günümüzde büyük ölçüde yok oldu. Bu çizgiden gelenler, şimdi ortada kendilerine ait bir şey varmış gibi, düzeni koruma ve kollama içgüdüsü gösteriyorlar.
Daha kötüsü: Hak taleplerini ve kurbanları görmezden gelip haksızlıkları ve adaletsizlikleri savunma ihtiyacı duyuyorlar. İyi ve kötüyü birbirinden ayırmak görevinden kaçıyorlar. Zafer kazandıklarını, geriye sadece susturulması gereken bazı çatlak sesler kaldığını sanıyorlar.
Ortada onlara ait hiçbir şey olmadığını, sadece bir gölge oyunu ve hayaller olduğunu, -ünlü tabiriyle- bunun bir “zafer değil hezimet” olmaya yakın olduğunu onlara söylemenin yararı olur mu? Sanırım hayır. Zira tecrübe gösteriyor ki, bir kez bu yola giren hiç kimse çıkamamıştır.
Hırsıza bir kez polis üniforması giydirin, değme akademi mezununa taş çıkartsın. Sürekli ezilen horlanan kovalananlara da bir kez iktidar ve selamet duygusu tattırın, isterse rüyada olsun, artık ondan kendini alamadığını görürsünüz. Bu ne yazık ki ağır bedeli olacak bir süreç!
Lafa gelince Uhud’u konuşan çok olur. Hâlbuki Uhud hikmeti tarih boyunca sürekli tekrarlanır. Henüz zafer kazanılmadan ganimet toplamaya gidenler İkinci Viyana Kuşatması’nda devleti çökertmişlerdi, bugün de İslam İnkılâbı davasını baltalıyorlar. Bundan daha kötüsü olabilir mi?
Bir zamanlar Büyük Doğu’ya yapmadık pislik bırakmayan İhlâsçılık davası bugün nereye vardı? Amerika’ya… Düzen sağcılığı psikolojisine giren, onun dilini ve bakışını benimseyen tüm eski tüfek İslâmcıların da ufku odur. Herbiri o ufka varamaz ama yolunda ölürler, ona şüphe yok.
Selim GÜRSELGİL