ADIMLAR Fransa – E. Doğan ŞEYHOĞLU: HÜCCET – ÜNSAL ZOR
25 Mart 2015 Saldırısı ve “Ünsal ZOR’un Şehâdeti Vesilesiyle” gerçekleştirilen programa Fransa’dan gelerek iştirak eden ADIMLAR Fransa temsilcimiz sayın E. Doğan ŞEYHOĞLU’nun, 24 Mart 2019 tarihinde gerçekleşen programda yaptığı konuşmanın görüntülü kaydı ve metnini alâkalarınıza sunuyoruz.
ADIMLAR
HÜCCET-ÜNSAL ZOR
Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun Başyücelik Devleti isimli kitabının başında bulunan bir Hadis meali;
– “Mümin, beş türlü şiddet arasındadır: Müslüman kardeşi onu çekemez. Münafık ona buğz eder ve sevmez. Kâfir onun canına kasteder. Kendi nefsi onunla uğraşır. Şeytan onu şaşırtmaya çalışır.”
Şehit Ünsal Zor, bu şiddetlerden payını alarak ömrünü tamamlamıştır.
Manevi marazların en mühimlerinden birisi “haset”… “Bir kimsenin sahip olduğu mevki, şan, şöhret, sıhhat gibi manevî, mal-mülk gibi maddî nimetlerini çekememek… Bunlardan rahatsız olmak ve o kişinin elinden bütün bunların gitmesini istemektir.”
Lügatlerdeki genel tarif bu şekildedir. Nazarî tarifin böyle olmasına karşılık, pratikte farklı hasetçi psikolojisiyle karşılaşmak mümkün. Tıp jargonuyla ifâde etmek gerekirse; kronik hasetçi psikolojisi.
Hikâyenin farklı versiyonları olmasına fazla takılmadan, muradımızı en kısa şekilde anlatmaya bakalım:
İsrailoğullarından komşusuna haset eden bir adama, bir gün bir melek (Hızır rivayetleri de var) gelir ve “ne dileği olursa yerine getirileceğini, yalnız istediği şeyin iki katının komşusuna verileceğini” bildiriyor.
Hasetçi adam uzun uzun düşündükten sonra “bir gözünün kör edilmesini” diliyor.
Bu psikolojiye dair bir başka çarpıcı tespit Kumandan’dan: “Çilemizi bile kıskanıyorlar!”
Haset ettiğiniz insanın türlü işkenceler, mağduriyetler karşısındaki dirayeti, vakarı, dik duruşu karşısında “ağız tadıyla sevinemiyor”sunuz… Hiç bir nefsin kabul edemeyeceği cefâ, hasetçi insanın gözünde haset edilecek bir haslete dönüşüyor.
Şehit Ünsal Zor, varlığı bir kısım hasetçi-fesatçı tiplere hep rahatsızlık vermiş, boy hedefi hâline gelmiş bir kişilik. Birgün sevmediğiniz buğz ettiğiniz kişi katlediliyor “oh be! Kurtulduk, iyi oldu!” diye sevinmeye başlamışken O’nun, yâni Kumandan’ın “ahiret komşusu olmayı dilediklerimden” iltifatını duyunca bütün hevesiniz kursağınızda kalıyor… Öldürülmesine sevinme ve şehâdetiyle aldığı iltifata üzülmek gibi bir dilemma içinde kıvranıyorsunuz… “Keşke öldürülmeseydi rahatça küfreder, iftira atardık” diye hayıflanıyorsunuz.
Şimdi düşünelim; Ünsal Zor şehîd edilmeseydi, Kumandan’ın (kefaletini izhar ettiği!) kıymet hükmüyle beraber adeta “dokunulmazlık” kazanmasaydı, sayın Ali Osman Zor’u hedef alan linç kampanyasında onunla beraber hedef tahtasında olmayacak mıydı?
Bugün itibariyle, bütün bu olan bitenden sonra, sanki mukadderattaki cilveyi anlar gibi oluyoruz… “Şehâdet” ve “hüccet” kelimeleri hemen hemen aynı manaya geliyor. Dolaysıyla Ünsal Zor’un şehadeti bir tarafıyla ADIMLAR çizgisinin hücceti olmuş oluyor.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus; Ünsal Zor bizzat hedef seçilerek şehit edilmedi. Topyekûn ADIMLAR Kadrosu yok edilmek üzere saldırıldığı sırada şehit olmuştur. Bu gerçeği görmezden gelip, karartıp, riyâkarca yapılan Ünsal Zor güzellemelerini samimi bulmuyorum.
“Ademe mahkum etmek” (yani yok farzetmek) ve yok etmek; ikincisi, birinci niyetin fiîliyata dökülmüş şeklidir. Dolaysıyla, Adımlar’ın kapısına bomba koyanlarla, Adımlar’ı “ademe mahkum edenler” arasında bir fark görmüyorum.
Saygılarımla;
Allah’a emanet olun!