Ali ÖZSOY: TÜRKİYE’DE ADIMLAR SALDIRISIYLA BAŞLAYAN BOP TERÖRÜ VE İMAN İNSANI ÜNSAL ZOR

Ali ÖZSOY: TÜRKİYE’DE ADIMLAR SALDIRISIYLA BAŞLAYAN BOP TERÖRÜ VE İMAN İNSANI ÜNSAL ZOR

24 Mart 2019 Pazar günü “25 Mart 2015 Saldırısı ve Ünsal ZOR’un Şehâdeti Vesilesiyle” gerçekleştirilen programda ağırladığımız Türk Solu Dergisi’ne mensup kıymetli misafirlerimiz adına Sayın Ali ÖZSOY bir konuşma yapmıştı. Bu konuşmanın görüntülü kaydı ve metnini alâkalarınıza sunmadan önce, Sayın Özsoy, bugün face hesabından yaptığı paylaşımında şunları keydetmiş.

“5 yıl önce bugün Adımlar Dergisi’ne yapılan bombalı saldırı sonucu Ünsal Zor şehit oldu.

Adımlar Dergisi, 29 Ekim 2014’te ABD ve AKP desteğiyle ve silahlarıyla donatılmış PKK’lıların Türkiye üzerinden Ayn-El Arap’a sokulmasına çok sert tepki göstermişti. Dergi emperyalist işbirlikçisi, Kürtçü-ırkçı silahlı çetelerin, Suriye’de yürüttüğü işgal ve etnik temizlik harekatına karşı Türkmen ve Arap halklarının direnişini savunduğu için hedef haline getirilmişti.

Ünsal Zor hayatı boyunca davasının hep en ön cephesinde mücadele etmiş örnek bir insanmış. Yaşamından öğreneceğimiz çok şey var. Ünsal Zor sadece Adımlar Dergisi’nin değil, tüm Türk milletinin şehididir. Kendisini saygı ve rahmetle anıyorum.”

ADIMLAR

TÜRKİYE’DE ADIMLAR SALDIRISIYLA BAŞLAYAN BOP TERÖRÜ VE İMAN İNSANI ÜNSAL ZOR

Yine böyle sürpriz olmuştu, şifâen… Bu sene birazcık daha, belki söz almam gerekebilir diye… Tabiî benim için bir onur, ama şöyle bir şey de var; sizlerin yoldaşı, yıllardır aynı hücrede, aynı masada, eylem alanında ekmeğinizi paylaştığınız, katığınızı paylaştığınız bir insan. Birebir tanıdığınız. Sayın Ali Osman Zor’un bizzat hem yoldaşı hem kardeşi. Yani birazcık, tabi benim haddime değil şehit Ünsal Zor ile ilgili konuşmak. Ama ben şöyle kabul ediyorum; o gerçekten de Türk Milleti’nin şehidi. Ve biz millet olarak, bu vatanı, bu devleti savunan kişiler –hangi görüşten olursa olsun- belli kritik dönemde bunlar ortadan kaldırılıyor.

Burada tabi Adımlar Dergisi’ne yönelik doğrudan bir saldırı vardı. Ama şehîd Ünsal Zor, her devrimci gibi kendini hep en güvende hissettiği yer cephenin en önü olduğu için, onun şahsı hedef alınmadı, Adımlar hedef alındı diyoruz ama, zaten demek öyle bir insanmış ki o, Adımlar hedef alındığında ilk başta siper olacak kişi de, ilk şehid olacak kişi de oymuş yani, öyle bir hayat yaşamış. Ben kendisini yoldaşlarından, dostlarından, anlattıklarından, kendisiyle ilgili okuduklarımdan bu sonucu çıkarıyorum.

Şimdi öncelikle bir misâl vermek lazım; geçtiğimiz haftalarda Yeni Zelanda’da bir kişi cami bastı ve 50 tâne müslümanı şehîd etti, deklarasyon yayınladı Türklerle-Müslümanlarla ilgili… Öyle garip, öyle alçakça bir düzen var ki dünyada ve Türkiye’de. Çok kahpece ve kancıkça bir düzen. Bir tâne Müslüman düşmanı sapık orada 50 tâne müslümanı öldürüyor; herkes lânetliyor, küfrediyor, seçim meydanlarında bunu kullanıyor, görüntülerini gösteriyor. Ama eğer bu Müslüman katletmeye gelen kişi bir kişi değil de 100.000 kişiyse, Amerikan askeri üniformasıyla; o zaman üsleri açmak için –hangi siyasî görüşten olursa olsun, ama şu ân sorumlu olan kimse bizzat onları hedef alıyorum- bizim vatanımızın üslerini açmak için yarışıyorlar. Hattâ o yüzbin katil için duâcı oluyorlar; “sağ salim memleketlerine, Amerikan askerleri döner” diye… Dolayısıyla aslında burada ortaya adamlar bir harita koymuşlar, “BOP Haritası” diye. Yani 1919’da kalan, 1919’da bu Anadolu topraklarında Türkiye’de, Türk Milleti’nin verdiği Kuvayı Milliye ruhuyla yarıda bıraktırdığı Haçlı Saldırısı’nın devamı olacak bir saldırı… O haritada parçalanan yerleri görüyoruz, parçalanıyor. İşte Yeni Zelanda’daki gibi 50 değil, milyonlarca insan Irak’ta, Suriye’de, işte Türkiye’de oldu…

25 Mart 2015’teki saldırı, bu saldırının çok önemli bir ayağı. Çünkü savaş alanında şey olmuyor, tavrını alana çok sert yanıt veriyorlar. Bugün dinledim, şehid Ünsal Zor da diyor yani, “çok sert”… Neden? Çünkü, orda bir savaş oluyor, Türkiye’de de birileri diyor ki, “hayır kardeşim. Saddam oradan, biz buradan!” diyor. Biz de Türk Solu olarak o zaman “Dayan Irak, dayan Saddam” demiştik. Birinci Irak Savaşı döneminde tabiî biz de yaş olarak çocuktuk ama, 2. Irak Saldırısı’nda da biz de aynı tavrı almıştık. Adam diyor ki “o zaman ben bunu yok edeceğim!” diyor. Çünkü savaş alanında alınan bir tavır bu… Yani o A parti, B parti, C parti, işte “biz İslâm’ı savunuyoruz”, “biz Sosyalizmi savunuyoruz” gibi soyutta kalan bir şey değil. O Irak’a saldırıyor, Irak’ı savunan da vatanını savunan da Saddam. Ona sahip çıktığın ânda sen hedef oluyorsun… Şimdi orda da 2014’ün 29 Ekim’inde binlerce Peşmerge üniforması giymiş PKK’lı teröristi Türkiye sınırları üzerinden, Türk tarihinde olmayan ve bizim tarihimizde vatan topraklarımıza düşmanın saldırdığı, hatta Balkanlar gibi Türk yurtlarını kaybettiğimiz dönemler oldu, ama hiçbir dönem böyle rezil bir utanç sayfası olmadı. Türk vatanını çiğneyen Peşmerge üniforması giymiş PKK’lılar Türk toprakları üzerinden operasyon yaptılar ve bizim oradaki kardeşlerimize; Türkmen ve Arap kardeşlerimize saldırdılar. Ve bunun için de ellerinden gelen her türlü yardımı da İktidar yaptı. Buna da Türkiye’de sesini çıkarabilen, yine savaş alanında sesini çıkarabilen insanlar da az oluyor. Adımlar Dergisi’ydi yani, bu bir gerçek. Biz de Türk Solu olarak elimizden geldiğince kendi çevremizde aynı tepkiyi gösterdik…

2015 yılı kritik bir yıl bence: BOP’un daha önce Eş Başkan’larıyla, şunlarıyla, bunlarıyla iktidarı bir şekilde Türk devletinin iktidarını gasp eden çete eliyle BOP Plânının Türkiye’de uygulama aşaması bitti, saldırı aşamasına geçildi. Ve 2015, 25 Mart bunun bir işareti oldu. Bunu Türkiye şu ânda daha net görüyor. O günde şehid Ünsal Zor’un şehâdete kavuştuğu gün oldu. Ama ondan sonra da gerçekten de, meselâ bizim liderimiz Gökçe Fırat o cenazede bulundu, o vesileyle bizler de sizlerin fikriyatını ve mücadelenizi daha yakından tanımamıza vesile oldu. Hemen ardından o da hapse girdi. Sonra 7 Haziran seçimleri oldu. O, 7 Haziran 2015’ten –aslında 25 Mart’tan başlatalım- 25 Mart 2015’ten 15 Temmuz 2016’ya kadar geçen süreç, ondan sonra bir de tam 15 Temmuz’dan sonra bir de Dolmabahçe’de PKK’nın bir bombalı saldırısı oldu. Ben bir oturup merak etmiştim kendi kendime; 2000’e yakın insan bombalı saldırılarda öldü, şehit edildi. Aslında diğer polis, çeşitli bombalı saldırılarda sivil vatandaşlar… Türkiye o 2015’in 25 Mart’ından 2016’nın Aralık’ına kadar bir kan gölüne döndü… Ve burada da ilk saldırı 25 Mart’ta başladı. Ve Ünsal Zor da bir nevî Vatan Cephesi’nde, orada alınan tavırda en önde duruyordu. Şimdi sanki ortalık durulmuş gibi duruyor ama bence durulmadı.

Şimdi tekrar aynı kalınan noktada, burada, yine Adımlar bürosundayız. Bu işin sonuçları çözüleceği şekilde öyle olacak. Yani hiçbir zaman işgalciler politika yoluyla, şunla bunla gitmiyor. Biz kendi vatanımızı savunacağız! Onların anlayacağı tek dil de bu! Onlar da bunu bildikleri için sürekli insanları hapse atıyorlar, Türk Milletinin içerisinde nifaklar yaratmaya çalışıyorlar, insanları birbirlerine kırdırmaya çalışıyorlar ama… Bugüne kadar hep onlar bir araya gelebiliyorken, onların da rahatsız olduğu şey şu; gerçekten samimi bir şekilde bu vatana, dinine, ülkesine, milletine bağlılık duyan farklı görüşten insanlar da bir araya gelmeye başlıyor. Bence esas bu sefer aynı şey tekrar etmeyecek, buna karşı bir yanıt olacak!..

Şehit Ünsal Zor özelinde söylemek istediğim birkaç şey daha var. Benim ondan aldığım ders-bizim hepimizin şehitlerimizden alacağımız pek çok ders var-; ama özellikle tüm hayatı, yani bir insan ölümü ile olduğu kadar hayatıyla da, vefatı kadar hayatıyla da ders verir. Özellikle dava şehidleri bu tür insanlardır. Bir davanın onlarca kitapta, yüzlerce sloganla kitlelere aktaramadığı mesaj, bir örnek-misâl insanla aktarılabilir. Benim onda gördüğüm, bir İman İnsanı… Hangi dava olursa olsun mutlaka, ancak ve ancak “iman insanları” tarihte iz bırakabiliyor.

Şimdi, hep şöyle şeyler söylenir; işte “Aristo demiş ki, insan politik bir hayvandır; zoopolitik”… Burada “politik”ten kastettiği onun şey aslında, “politika yapan”, devlete ulaşan hayvan. Hayvan misâli çok önemli değil ama, burada şu açıdan önemli; -devleti bir yana bırakalım- “ahlâkı ve imânı olan kişi” insan. Ahlâk ve imânından sıyrılan kişi, hayvanın yaptığından daha farklı şeyler yapmıyor; o da yiyor, içiyor, hayvanlar gibi aile kuruyor, çoğalıyorlar, ondan sonra dağılıyorlar falân… Şimdi yaşadığımız şu ânda, dünyada gerçekten bu “imân insanı”yla, insanlığından arınan, sadece tüketen, maddeye, çeşitli fetişlerin peşinden sürüklenen kişiler arasında büyük bir ayrışma oldu. Ve bu, aslında içimizde varolan iyiliği, ahlâkı koruyabilmemiz için bu tür örnekleri, işte Ünsal Zor gibi şehitlerimize dört elle sarılmamız lazım.

Ben biraz daha şey yaptım, eşi Nuray Zor’u da araştırdım. Şimdi bu imân öyle bir şey ki, burada yanan bir ateş! Bu şunun gibi değil; “benim tarafım Müslümanlardan yana” veya öbürü diyor ki “benim tarafım Cumhuriyetten yana”, “benim tarafım Sosyalizmden yana”; ama orda duruyor. İçinde o imân ateşi olan adam hergün bir şey yapma ihtiyacı hissediyor. Ve orda, hastalığı en son evreye gelmiş bir hanımefendi o durumda diyor ki “benim liderim Bolu’da!” diyor, “esir!” diyor, “gitmek zorundayım oraya!” diyor. Yani orada hiçbir bahane artık devreye girmiyor. Çoluk-çocuk, aile, şu, bu. Zaten hepsi bunun içerisinde artık erimiş… Çünkü kişi bunu yapamazsa, buraya ulaşamazsa yaşadığımız evrende, böyle milyarlarca yıllık bir uzunluk ve geçmişi olan, büyüklüğü ne kadar olduğu belli olmayan evrende bir toz parçası kadar bile değerimiz yok. Ama o “toz parçası” gibi gözüken insan bazen de bakıyorsun içinde kocaman bir evren taşıyor. Yani bazen, hiç tanımadığımız bir insan bir cümle söyler şaşırır kalırsın; “bu insanın içinde acaba ne zenginlikler var?” Aslında her insanın içinde çok büyük bir evren var. Tabiî kimi insanda da bu evren yok oluyor. Sadece hayvana dönüşüyor. Ben öyle Ünsal Zor gibi imân insanları için de aslında tüm evrenin mânâsının da saklı olduğunu düşünüyorum.

Lenin’in gençliğini anlatan Troçki’nin kitabını okuduğum zaman orada, o zamanın Rusya’daki devrimcilerini eleştiren -Narodniklerini eleştiren- bir Hıristiyan düşünürü diyor ki –eleştiriyor ama aynı zamanda öykünüyor-; “yahu bunlar insanın maymundan geldiğine inanıyorlar, ama insanlık için kendilerini fedâ ediyorlar. Maymundan gelen bir şey için kendilerini fedâ ediyorlar. Biz, diyor Hıristiyanlar, hepimiz ruhsal kurtuluş peşindeyiz, ama hepimiz bir birey olmuş kendi çıkarımızın peşinde koşuyoruz” Şimdi dolayısıyla ne olursa olsun insanın içinde bir imân var.

Bende meselâ, bunu düşünürdüm; şimdi Necip Fazıl’da da okudum; “inânç farklıdır, imân farklıdır. İmân yerinde ancak anlamlıdır” diyor. Bu insanın böyle doğuşundan gelen, inanç-imân arayışı var. İşte Ünsal Zor’da herhâlde hem yerinde olan, hem de eyleminde olan, hem davasında olan, hem felsefesinde olan böyle bir cisimleşmiş bir şahsiyet. Rahmetli eşi vefât ettikten sonra “ben de şehit olacağım bundan sonra!” demiş. Bizim aslında bu tür örnek insan tipini savunmamız lazım. Bizim topraklarımız içinde aslında olan insan tipi. Defalarca bunun örnekleri yaratılmış; benim gözümde Mahir Çayan’ın, Deniz Gezmiş’in, Sinan Cemgil’in sundukları örnekler hep ilhâm kaynağı oldular. Che Guevera’nın sundukları örnekler hep ilham kaynağı oldu. Ama bu kadar yakın zamandan, bir Ünsal Zor’un koyduğu örnekti. Biz nacizâne bu vatanın özgürlüğü için mücadele veren her Türk için, her Türk genci için, her Türk insanı için, hattâ tüm Müslümanlar ve insanlık için –sonuçta “Müslümanlık”ta, “Türklük”te, “Sosyalizm” de her şey insanlık için var- tüm insanlar için bir örnek olacağını düşünüyorum.

Şimdi bunlar tabiî tarihi yaşadığımızda hemen şey olmuyor. Olması gerektiği şekilde belki yansıtamıyoruz. Bir Telegram suikastiyle kaybedilmiş olan Adımlar Dergisi’nin ve İBDA Hareketi’nin lideri Salih Mirzabeyoğlu’nun daha bence mutlaka fikirlerinin ağırlığı, işte bütün eserleri basılır, seçme eserleri basılır, bu olaylar daha değişik belgesellerle, romanlarla, filmlerle ele alınır ama, hiçbirşey boşa gitmiyor kesinlikle. Bence bunların değeri anlaşılacaktır.

Onlar orada o bombayı atarak “bu işe bir nokta koyduk” diyorlarken, bu atılan bombanın sesi böyle yankılanarak, hiç fark etmedikleri bir dalga boyuyla, belki “iki yıl sonra bu unutulur” derken bir bakmışlar beş yıl sonra tam tersi bir şeye dönüşmüş.

Ben bu şekilde bu isimlerin bizlere örnek olacağını, bizim yolumuza ışık tutacağını ve bize hergün kendi imânımızı, kendi hareketlerimizi, kendi ahlâkımızı sınamamız açısından da bir “mihenk taşı” oluşturacaklarını düşünüyorum.

Tekrar şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum!

Ali ÖZSOY

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d