YENİ DÜNYA DÜZENİNE KİM HÜKMEDECEK?!

YENİ DÜNYA DÜZENİNE KİM HÜKMEDECEK?!

YENİ DÜNYA DÜZENİNE KİM HÜKMEDECEK?!

Bir sürecin başlangıcında değiliz, sahnelenen oyunun yeni perdesindeyiz.

Virüs, tedbirler, siyasî-politik çekişmeler, boşalan raflar, sokağa çıkma yasakları, ölümler, karantina, tecrit…

Dünya bir eşikten geçiyor, bir virüsle tüm hesaplar altüst olurken bir kaos sarmalına girmiş durumdayız. Bu bir savaş, bir saldırı… Biyolojik savaş buudu… Peki, bu savaşın-mücadelenin neresindeyiz?

Savaşın birçok unsuru var: Kültürel saldırı, ekonomik saldırı, siber saldırı, konvansiyonel ve diğer silahlarla saldırı, politik-siyasî saldırı, biyolojik saldırı vb…

Vuhan dünyanın en büyük laboratuarlardan birine sahib, Çin Hükümeti burada, Amerika’daki 51. Bölge benzeri kimyasal silah Ar-Ge’si ve çeşitli biyolojik virüs araştırmaları ve “bilimsel” çalışmalar yapmakta. 5G ve üzeri teknolojilerin merkezi de aynı yer: Vuhan…

Yüzyıllardır Vuhan veya benzer şehirlerdeki halk pazarlarında insanlar alışveriş yaptılar, yedikleri ve bizim midemizin kaldırmadığı köpek-kedi ve yarasa eti-çorbası zaten çok eski bir medeniyetin halkı olan Çinliler tarafından tüketilmekte. Çin Konsolosu her ne kadar “yarasa eti kanı-çorbası vs bizim kültürümüzü yansıtmıyor” dese de tarihi araştırdığımızda Çin Konsolosunun bu konudaki açıklamasının pek inandırıcı olmadığını görebiliyoruz.

Peki, Çin, kendi halkının da öleceğini bildiği bir virüsü yaymayı göze almış olabilir mi? Veya Amerika’nın bir saldırısı mıydı? Amerika’da 50 binin üzerinde ölüm gerçekleşti. İsrail bu işin neresinde veya İngiltere?

Yeni senaryolar üretilmekte, bu görüşlerden biri: “bu devletler üstü bir klik tarafından (Rockefeller benzeri) YDD için uygulanan bir oyunun parçası” denmeye başlandı.

Bazıları ise: “Şeytan Rabbini çok özledi, hasretini nihayetlendirmek için, -makamından kovulup atıldığı esir gibi yaşadığı dünyadaki insanoğlunu yoldan çıkarmak, imân kamaşması ve akabinde imân kaybı yaşatarak insana verebildiği en büyük zararı vererek süreci hızlandırmak-bitirmek adına virüsün üretilmesine bizzat yardım etti” diyebiliyor.

İngiliz Genetik Bilimci Peter Foster virüsün gen haritasını çıkarmayı başardığını açıkladı ve virüsün a ve b olarak ayrıldığını, a’nın virüsün kendisi, b’nin ise daha seyrekleşmiş halde bir çeşidi olduğunu iddia etti. En dikkat çeken kısmını ise Foster şöyle açıklıyor: “Dünya genelinden 160 örnek topladık, Amerika’daki vakalar a…  Çin’deki ve diğer birçok bölgelerdeki b. Yani virüsün atası-aslı Amerika ve Avustralya’daki hastalarda mevcut”

Şüphesiz ki, gerek dünya gerekse ülke gündemimizi, son yıllarda böyle meşgul eden bir konu olmamıştı. Çin’de tesbit edilen ve dünyanın her tarafına yayılan bu virüs gerçektende tehlikeli mi, yoksa birileri tarafından abartılmakta mı? Kasıtlı yönlendirme ve kontrol edilebilir bir gücün ülke liderleri de dâhil olmak üzere, yeni bir küresel sistemin hayata geçirilişinin görünen yüzü mü?

Gördüğümüzü sandığımız acaba buzdağının ne kadarı? Bu soru beraberinde birçok soruyu da getiriyor: Görebilme-anlama şuuru taşıyor muyuz?

Göz, aklın algı melekelerinden bir unsur; kulak, deri, burun gibi. Akıl sağlığında bozulma olanlarda, koku alamama, duyamama, görememe, bulanık görme gibi bozulmalar meydana gelir, beyin nöro motorları işlevini tam yapamaz ise, saydıklarımız ve daha fazlası, kişide hâsıl olmakta. Otizmde vücut organları yerinde ve normaldir, sağlıklı insanla aynıdır, ancak beyin faaliyetlerindeki bozulmadan dolayı, organlarda ve bilhassa bağırsak ve sindirim sisteminde hasarlar meydana gelir. Özellikle bağırsaktaki hasar, beyindeki bozulmayı tetikler ve paradoksa dönüşür, birbirini tetikleyen bu kısır döngü içerisinde diğer organlar da nasibini alır. Sonrasında ise artık telafisi mümkün olmayan kalıcı hasarlar, kişiyi beyin aktivitesi noktasında işlevsiz hale getirir. Nihayetinde ölümler de normal sayılan insanlara göre çabuklaşmış, ömür süreleri-yaşam kaliteleri ile birlikte % 50 ve %65 oranında azalmış olur.

 Otizmle örneklendirdiğimiz meseleyi toparlarsak; sindirim, çalışma sistemi bozulan kişinin (özellikle otistikler) beyninde morfin üretmesine neden olur, bu morfin bildiğiniz uyuşturucu etkisinden çok güçlü bir şekilde tesir eder ki, sırasıyla; algıyı, anlamayı, zekâyı, öğrenmeyi, akılda tutmayı, odaklanmayı, konuşmayı, görmeyi ve duymayı, hatta altına yapmaya kadar götüren bir kapalılık haline getirir. Akıl melekelerinden yoksunluğu şuursuzluk olarak ele alırsak, meseleye bağladığımız noktayı daha iyi kavrayacaksınız.

Şuur diyorduk; evet, algılar, anlamalar ve düşünebilmeler, şuuru olmayan kişiler tarafından kavranabilecek şeyler değildir. Meselede işte tam burada bize gongu çalmalı: Anlayamıyoruz! Anlayabilme melekelerimiz iğdiş edildi, kısırlaştırıldı. Verilen sunulan neyse onu almaya adapte edilmiş durumdayız.

Kısa bir örnek daha: İstanbul Bakırköy’de bir meczupla karşılaştım; kendisini, Zamanın Son Evliyasıyım diyerek tanıttı. Yarı Mehdi, yarı Mesih, yarı evliya bir karaktere bürünmüş ve bir şeyler anlatıyordu.

İddialarını Sünnî itikada göre şekillendirse de kendisine bu görevin direkt Yaratıcı tarafından verildiğini ve her hareketinin bizzat onun açıktan verdiği emirle gerçekleştiğini anlatıyordu. Kısacası bir yığın tezat ve çelişkiyi bünyesinde barındıran bir karakterdi, etrafında toplananlar kimi dalga geçiyor, kimi can kulağı ile dinliyor, kimi birkaç saniye dinledikten sonra uzaklaşıyordu. Dikkat çeken bir tipi vardı; yamalı bir cüppe, rüzgârda uçuşan uzun saçlar, elinde asa… Meczubu ciddiye almayanların ekseriye çoğunluğu az-çok ehlisünnete vakıf bilgiye sahiptiler, belli bir donanıma sahiptiler, meczubun söylediklerini kendi şuur süzgeçlerinden geçirip, kâle almama-inanmamayı seçip yollarına gittiler.

İşte burada şuurun nasıl ve ne için gerekli olduğu bahsi devreye giriyor. Şuur-fikir-ilim-bilgi-tecrübe ve iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden ayırma bahsi…

Otistik vakada olduğu gibi, şimdi insanlar kapalı devredeler, bu kapalılık şuurun kapanması. Sosyal iletişim ağları, yazılı ve görsel medya, hususen şuurun kapalı kalması noktasında, istenilen seviyede tutulması konusunda en etkin vasıtaların başında gelmekte. Kısas ve kıyas noktamızı kaybettik. Lügâtimizin-dilimizin bile bozulmuş olması bugün yaşadıklarımızın yüzlerce yıl öncesinde planlandığının en bariz göstergesi ki, bunun bile farkında değiliz…

Birçok ülke muzdarip ve ölümler meydana gelmekte, tüm bu enfekte durumlar yaşanırken, bir yandan da virüse karşı aşı ve tedavi metotlarının bulunduğu haberleri de yayılmakta. Aşılar-ilaçlar bulunduğunda içeriğindeki kimyasalların vücudumuzda ne gibi etkileri olacak düşündünüz mü? Bağışıklık sistemimiz güçlenecek mi yoksa bozulup, şuurumuza etki edecek mi?

Bir çok aşının mucidi ve üreticisi Alman Dr. Stanley Plotkin’in yaptığı gibi, bulunan aşılara yine insan cenini mi katılacak?

(Plotkin tüm dünyada kullanılan aşılara, kürtajla alınan veya düşük doğan bebeklerin cesetlerini -ceninleri parçalayarak- öğüterek aşılara kattığını ve bu aşıların ilgili devletlerin kontrolü altında, aşının ithal edildiği o ülke çocuklarına vurulduğunu itiraf etmiş ve bundan dolayı yargılanmaktadır.)

Şimdi sizlere virüsle ilgili bir mukayese tablosu sunuyorum, birinci tablo virüs verileri, ikincisi ise; çeşitli ölüm verileri.

Not: Veriler ortalaması alınmış rakamlardır.

Dünya Sağlık Örgütü Covid-19 (12.04.2020)

Tesbit edilen vaka sayısı: 1,7 milyon

Hayatını kaybeden sayısı: 180 bin…

Tedavi gören hasta sayısı: 1,4 milyon

İyileşen hasta sayısı: 650 bin

************

Soğuk algınlığından 250 bin

Sıtmadan 340 bin

İntihar ile 255 bin

Trafik kazalarında 400 bin

HIV sebebiyle 470 bin

Alkol sebebiyle 680 bin

Sigaradan 1 milyon 250  bin

Kanserden 2 milyon 400 bin kişi hayatını kaybetti.

Bu veya hepsini bir arada değerlendirerek; ölümler için neden bugün içinde bulunduğumuz yasaklamalar türünde önlem alınmıyor? Kanserden ölenlerin sayısı az mı? Neden kanser oluyoruz?

Önlemimiz Ne Olmalı?

Ellerimizi zeytinyağlı sabunla yıkamalı, doğal sirke ile ev ve işyeri temizliği sağlanmalı.

Bağışıklık sistemimizi güçlü tutabilmenin en iyi yolu en başta doğal ve kan grubumuza göre beslenmekten geçer. Ambalajlı gıdalardan uzak durmak tüm hastalıklardan koruyacağı gibi muhtemel rahatsızlıklara karşı kapalı hale getirecektir. Bunun yanında ellerinizi temizlemeden yüz çevrenize temastan kaçınınız.

Bu meselenin, yani korona virüsünün (Covid-19) ciddiyetini sulandırmadan idrak etmek en makul yoldur. Kendinizi tecrit etmeyin, uyarılar elbette korku psikolojisine kapılmadan, abartmadan, şuur süzgecinden geçirilerek dikkate alınmalı. Büyük bir savaşın içinde olduğumuzu unutmayalım, her alanda donanımlı olmak zorundayız. Batı, savaş psikolojisine alıştırılmış durumda yaşıyor, birçok ülke her şeye hazır. Bu ülke 17 Temmuz darbe girişimini hep birlikte yaşadı, kaçımızın silahı var? Kaçımızın sığınağı var? Kaçımızın erzak stoğu var? Kaçımız tepemize yağması muhtemel bombalara hazır? Depremler? Kaçımız elimizde evlatlarımızın parçalanmış cesetlerini görmeye hazır? İşin ciddiyetini, önümüzdeki perdeleri sökerek görmek zorundayız!

Ülkemizin dörtbir yanı ateş altında, sarılmış vaziyetteyiz; ve şimdi, virüs derken ekonomik krizi unutmayalım, lüks yaşamdan kaçınıp makul hayatlarımıza dönüp, donanımlı hale gelmemiz gerekiyor.  Eğitim tek tuşla yapılıyor ve tek tuşla yönetilir hale getirildik, getiriliyoruz. İnsanoğlunu mankurtlaştırarak robot gibi yönetilir hale sokacak, sözüm ona terbiye ederek kendi çıkarlarına hizmet eden inançsız bir dünya oluşturulmaya çalışılmakta.

Hülasa; market raflarından cips ve kola alabilmek için izdihama sebep olmakla bir yere varmak mümkün değil. Yaşadığımız süreç bir film değil…

Kendimizi kontrol etmek, muhasebe etmek vakti geldi-geçiyor, maneviyatı boş bırakmakla, ilimden kaçmakla ancak köleliğe hazır olabiliriz!

MEHMED DEDEOĞLU

(Nehr-i Şifa)

12.04.2020 İstanbul

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: