“DUA – BİZİ AFFET!” – Salih MİRZABEYOĞLU

“DUA – BİZİ AFFET!” – Salih MİRZABEYOĞLU

«Bizi affet!..

Biz, Sevgilinin nuruna lâyık olmaktan düştüğümüz için bu, hâle geldik.

O’na lâyık olabilmek kimsenin haddi, değil… Fakat lâyık olunamayacağını bilmenin liyâkati herkesin vazifesi… İşte bu son inceliğe lâyık olamadığımız için bu hâle geldik.

O nur öyle bir nur ki, ona lâyık olmakta, topyekûn zaman ve mekâna, bu dünyaya ve ötelere malik olmak var… Bu liyakatten düşmekte de, her türlü mahrumluk ve mahkûmluk…

Her türlü mahrum ve mahkûm olduk.

Bizi affet!..

O Nur’un vecd ve aşkı üzerimizdeyken, denizlere, yelkenleri ipekten ve çıpaları altından kalyonlar indirdik; karalara da, yolunu virâneye çevirmek yerine mamureye döndüren ordular saldık. Padişahlara «ayağa kalk, kanun huzurundasın» diye ihtar eden hâkimler yetiştirdik. Müsbet bilgiler, madenî âletler, keşifler ve buluşlar, hep o Nur’un kendi fert ve cemiyet aynalarımızda tecellisinden… O Nuru körleştirince de Şarkın son 5 asırlık macerası içinde bir zamanlar yaban domuzu hayatı süren Garplının sürü hayvanı olduk.

Son 150 yıl içinde bizi bu hâlden kurtarmak isteyen hiçbir davranış şifa getiremedi. Zira o Nur’a yeniden liyakat ve bu liyakati yeni zaman ve mekâna tatbik etmek şuurlaştırılamadı. Ters yollara sapıldı. Bu, ilerinin ilerisi şuurun sahiplerine «mürteci» dediler; ve onları, asıl din gözünde suçlu, o Nur’a liyakati sıfıra indirici, vecd ve aşk mahrumu, din ve hikmet cahili kara yobazdan ayıramadılar.

Onları, bize böyle muamele ettikleri için değil, bizi, bu muamelenin altından kalkamadığımız için affet!..

Yıldızların, içinde birer cam zerresi gibi küçük kaldığı, pırıl pırıl kaynaştığı sonsuz rahmet denizinin sahibi, sen bizi affet!..

Bizi, boynumuza taktıkları asırlık idam ipini kravat diye taşıdığımız için affet!.. Tek kelimeyle, «Müslüman» yaftası altında Müslüman olamadığımız için affet!..

Ve, bize; kendi öz yurdunda asırlardır lütfen iskâna tâbi muhacirlere benzeyen gerçek Müslümanlara, o Nur’a liyakatin en ileri derecesini bahşet; ve ebediyet bestesinden şarkımızı âhenk helezonlariyle gönüllere nakşet!..

Duamıza öyle bir tesir ver ki, kezzabın mermeri yediği gibi nefesimizin bütün oyuncak mabutları yakıp erittiğini, senin mücerret ve münezzeh birliğin etrafında hiçbir inanış pürüzü bırakmadığını görelim; ve sun’i teneffüsle açılan bir baygın şeklinde bu miletin yavaş yavaş doğrulduğuna şahit olalım!..

150, derken 50 yıldır ruhumuzu ve maddemizi helâk edici her ne yapılmışsa bütün bunların karşısında salhane koyunu gibi seyirci kaldığımız ve hâlâ böyle kalmakta devam ettiğimiz için bizi affet ve sen imdat et!..»

Üstadım’ın duasına âmin demeyecek bir mümin düşünülemez… Benim ezel eski duam da şudur:

— «Yarabbi!.. Bizi İslâm İhtilâl – İnkılâbını gerçekleştirmenin madde ve mânâ şartlarına erdir!»

Bir veli, «Allah’tan ümit kesilmez!» itikadının tabiî gereği, şöyle dua ediyor:

— «Allahım, senden ümidimi kesme!»

Bunun üzerine bir başka veli, şöyle dua ediyor:

— «Allahım, senden ümidimi kes!»

Biri avam, öbürü havas için söylüyor… Zira ümit illettir ve mevcut olmayan bir şey için beklenir… Bu yorumu yapan da bir bâtın kahramanı!..

Salih Mirzabeyoğlu

Tilki Günlüğü, sh: 101, 102, 103

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et