GÖNÜLDAŞIMIZ AYDIN ALKAN SERBEST

Adımlar Dergisi sahibi ve sorumlu müdürü olan gönüldaşımız Aydın Alkan dün evine gelen polisler tarafından gözaltına alınarak Eyüp Sultan karakoluna götürülmüştü…

Hakkında “terör örgütü propagandası” suçlamasıyla fezleke oluşturulan Alkan, geceyi nezarette geçirdikten sonra bugün Çağlayan Adliyesi’ne çıkarılmış ve Cumhuriyet Savcısı’na verdiği ifâdenin ardından serbest bırakılmıştır.

Okuyucularımızı bilgilendirmek için kendisine ulaştığımız gönüldaşımız Aydın Alkan, konuyla ilgili şunları söyledi:

Aslında bir telefon kadar yakınız, fakat mevcut lakayt tavırlar içinde (meselâ bir postacının 4 kat merdiven çıkmaması) tebligatlar tarafımıza ulaşmayabiliyor. Bununla ilgili, ifâde verdiğim Savcı bey, bana hak vererek “kendi düzenlediği dosyalarla ilgili mutlaka telefonla da muhataba ulaştığını” söyledi. Bu pratik bir çözüm hem Savcılığın ve hem de işlerin çirkin bir hâl almasına yol açan –ev basma, karakolda boşuna uğraşma- sürecin önüne geçecekken, buna yanaşılmaması gereksiz bir zaman ve enerji kaybına yol açıyor.

Yakalama kararı ile gözaltına alınmama sebeb olan şey “terör örgütü propagandası” yapmakmış… Savcı beyin dosya hakkında ilk sorusunu sorması üzerine sözünü kesip “bahsettiğiniz bu suçlama, zaten geçtiğimiz ay ilk duruşmasına katıldığım suçlama ile aynı” dedim. Hâliyle Savcı da şaşırdı ve hangi mahkeme olduğunu sordu. Hatırladığım kadarıyla dosyayı buldu ve hakkımda “yakalama kararı” çıkarılan dosyanın “mükerrer” olduğunu söyledi…

Neticede, evimin basılarak gözaltına alınıp karakolda bir gece geçirmeme sebeb olan dosya, zaten davası açılmış olan fezlekenin birebir aynıymış. Savcı bey, dosyanın kendisine ait olmadığını, iki Savcı gezdiğini ve sonrasında önüne geldiğini söyledi…

Savcı beye aslında anormal olan bu durumun benim için normal olduğunu şöyle izah ettim:

Dosyaya konu olan Işid Lideri El-Bağdadi’nin ölümü üzerine kaleme aldığım haber sonrasında hep birden kendilerine yakışır şirretlikte harekete geçen Etnik Kürtçü ve Fetullahçı bazı çevreler (Amed Dicle kod adlı Amerikan milis gazetecisiyle, güya ona düşman fakat Amerikancılıkta müşterek Tarık Toros kod adlı Fetullahçı Amerikan milisi gezeteci) internet sayfalarında ve youtube kanallarında isim ve adresimi vererek hedef göstermişlerdi. Amerikancılıkla suçladıkları Bağdadi’nin Amerika tarafından öldürüldüğünü hatırlatan haberimize kuduran ve yüzlerine tuttuğumuz ayna ile saldıran bu gerçek Amerikancı çevrelerin şikayetleri üzerine birbiriyle habersiz bir çok Savcının tabiî olarak fezleke hazırladığını ifâde etmeye çalıştım.

Nitekim sayın Savcı da şikâyetin Cimer üzerinden yapıldığını söyleyerek bir nevî haklı olduğumu ifâde etmiş oldu.

Neticede her iki taraf açısından da enerji ve zaman israfı olan bu dosya ile ilgili imzaları atıp serbest bırakıldık…

Serbest kaldığımda telefonu açmamla birlikte sevgili gönüldaş ve kıymetli okuyucularımızın hasbi meraklarını gidermeye çalıştım ki, bu büyük bir mutluluktu…

Aslında bu ve benzer durumlar, İslâm-vatan ve millet düşmanlarının şirretliği karşısında reflekslerimizi tazelemenin ve hâl-hatır etmenin bahanesi olarak güzeldir de… Hâliyle ne Küreselci Çetenin oyuncağı olmuşların bizi korkutmak istediği zindanlar zihnimizde bir “korkuluk” ve ne de en büyük nimet olarak gördüğümüz, tehdit ettikleri ölüm-şehâdet…

Nuray ablamızın şehâdet yıldönümünde, Eyyüb El-Ensarî Hazretleri, Üstad ve Kumandan’a komşu bir nezarethânede zikir ve ibadetle geçirdiğim bir gecenin şeref ve haysiyeti için Allah’a hamd ederim tabiî!

Ayrıca, serbest kalmam sonrasında ve hâlen takip etmeye çalıştığım kadarıyla haberdar olduğum Twitter’daki “AydınAlkan SerbestBırakılsın” tagı etrafında yürütülen kampanya için de herkese yürekten teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunmak isterim…

Bu topraklarda, içinde yaşadığımız Ahir Zaman şartlarında yürütülen saldırının özü, yıllardır Adımlar olarak ifâde etmeye çalıştığımız üzere “her kesimi birbirlerine karşı ayrıştırmak olduğu kadar; belki daha da etkilisi, aynı kesim içinde yer alan insanların bir daha yan yana gelip güç ifâde etmesini engelleyecek şartları oluşturan fitne-düşmanlık tohumlarının ekilmesine hizmet eden kutuplaşmalardır”…

Diğer hareketler hakkında söz söylemek bana düşmez… Fakat İbda Fikriyatına mensub olduğunu iddia eden herkes, bağlılık iddia ettiği İNSAN duruşu haysiyeti adına  –kadını da, erkeği de “yiğitlik” kavramı içinde yer alan- bir “erkek” gibi derdini/davasını/hesabını yüzyüze konuşacağı şartları kaçırmamalıdır kanaatimce… Bu elbette ki şahsî kanaatim… Yoksa bu konuda Adımlar adına konuşamam…

Bunu şunun için söylüyorum:

Gözaltına alınmamla birlikte Şehidimiz Halil Kantarcı’nın hakkımda lütfettiği bazı paylaşımlarını gündeme taşımış gönüldaşlar… Allah hiçbirimizi şehidlerimize karşı mahcub etmesin!.. Fakat, “28 Şubat” benzetmesi üzerinden gözaltına alınmamın gündeme getirilmesi “propaganda-kampanya” yürütmek açısından elverişli gibi görünse dahi, hakikat açısından büyük bir eksikliği içinde barındırmakta…

“28 Şubat bitmedi mi?” sitemi veya “bitsin” beklentisi içinde olunmamalı; 28 Şubat’ın Esas Düşman ve Gerçek Hedef olarak karşısına aldığı Salih Mirzabeyoğlu’nun apaçık bir şekilde katledilmesiyle “28 Şubat” BU DÖNEMDE hedefine ulaşmıştır. Hâliyle “28 Şubat” “4 Kasım Saldırısı”na evrilmiş ve mücadele, Kumandan’ın muradına uygun olarak Telegram Suikasti ve işbirlikçilerinin tasfiye edilmesiyle aynı mânâya gelen Başyücelik İdealini hayata geçirmek olarak ortada durmaktadır… “28 Şubat”ın idare edenler tarafından zararsız ve kendilerini de sahte tarafından içinde gösterdikleri bir süreç olarak elverişli bir “hatırlatma” olduğu unutulmamalı…

Halil… Halil hakkında müstakil bir yazı kaleme almamam ilgili herkesin dikkatini çekmiştir… Onunla ilk tanışan ve en uzun zaman geçiren kişi olmama rağmen… Bunun sebebleri de Halil etrafında yapılan değerlendirmeler sonrasına fark ettiğim “gerçek Halil” portresinin tutacağı ayna karşısında yaşayacağım enerji-zaman israfı… Elbette ki tıpkı Ünsal ağabey gibi, Halil için de kitaplık çapta notlarımı aldım… Vakti gelince…

Halil… Açıkcası Halil’le olan resimlerimi görünce ilk hatrıma gelen şu oldu. Belki birçok isim şaşıracak veya hayatını mağlubiyete adamış bazıları köpürecek:

Harun ağabeyin vefatı sonrası Kumandan merhum dava arkadaşının evinde… Halil’in de hatırlatıldığı bir diyalog vardı… Kumandan’ın oradaki müdahalesi ve “sonra”lığımızı vurgulamasıyla birlikte “işin ruhu” olan isimleri (Harun Yüksel, Ünsal Zor, Nuray Zor) hatırlatmasını hatırladım… Siz buraya koyarsınız…

Neticede bizler insanlık tarihinin uç noktasında İslâm-Vatan-Millet adına mücadele etmek iddiasında olan insanlar olarak bize tevdi edilen “memuriyet”, “mecburiyet” ve mahkûmiyet”in altındayız. Gözaltına alınmak veya tutuklanmak bir insanın haklı-doğru olduğunu tek başına göstermez… Fakat, her birimiz kendi “İBDA perspektifimiz”den sorumluyuz!

Kumandan’ın öte dünyada Allah adına hesabını soracağı “sermayesinin menfî zanlar içerisinde tüketildiği mi, işletilerek zenginleştirildiği mi?” probleminden daha büyük bir kaygımız olmamalı…

Tekrar ve tekrar alâkadar olan bütün büyüklerime ve kardeşlerime teşekkür ederim…

*

Gönüldaşımızın konuşması içerisinde bahsettiği
30 Ocak 2018 tarihli sohbetten ilgili bölüm:

Salih Mirzabeyoğlu: Veyahut da arkadaşlar… Değil mi?.. Şeyin oluyor, bilmem ne. O, onu alıyor… Ve, burada tabiî bazı şeyler olmuyor değil. Şu mânâda söylüyorum; bunlara müthiş malzeme oluyor. Anlatabiliyor muyum? Yani, bunlara malzeme oluyor… Yani, benim sıhhatli bir durumda olmam başka bir şey, bir de, bunlar bunu vasıta ederek… Anlatabiliyor muyum?.. Ondan dolayı kızdığım şeyler var… Hâ şimdi ben kızarım, kızman falân filân. Neticede bunlar hepsi benim şeylerim yani neticede, değil mi? O, onu oradan alıyor… Ama, bir de şu var -Allah’a hamdolsun!- her şeye rağmen yürüyen bir şey!

Bak bugün Harun vefât etti. Allah rahmet eylesin! Şimdi daha önce meselâ diyelim Nuray vefât etti. Değil mi? Ünsal vefât etti. Ondan sonra…

(Abdullah Kiracı: Halil…)

Salih Mirzabeyoğlu: O Halil gene sonra oldu. Ondan sonra, ondan önce gene bizim… Şey vefât etti bizim.

(Abdullah Kiracı: Valideniz.)

Salih Mirzabeyoğlu: Yok, dayımın oğlu vefât etti yurtdışında filân. Yani şimdi böyle filân… Bunlar hani benim etrafım eksiliyor, ben şey olacağım,…

(Ali Rıza Yaman: Cemil abi vefât etti.)

Salih Mirzabeyoğlu: Şey durumuna düşeceğim filân gibi… Peşinden Harun geldi. Ben de (ANLAŞILMIYOR) Neticede ablamın şeyi yani. Bugün onları kullanamıyor… Anlatabiliyor muyum?.. Yani bu şeye denk geliyor; meselâ ben şimdi burada üç kişiyle görüşüyorum. Şimdi meselâ “bu ölürse ben daha zor duruma düşeceğim.” Anladın, değil mi?.. Hah! Dolayısıyla bu işte savsaklama falân yok. Bu işte sizin yapacağınızdan daha büyüğü… Yani neticede nedir; biz aynı fikirde olan insanlarız! Biz bu işin ruhuyuz! Kaburgasıyız! Tamam mı?!.

ADIMLAR Haber

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et