YUSUF TAŞTAN: DAVASI İÇİN HİZMET ETMEYİ ŞEREF BİLDİ

Adımlar Maraş olarak Yusuf Ağabey’le ilgili elbette söyleyeceklerimiz var.

İşte, onun arkasından gönüldaşların kaleminden dökülen satırlar:

Bâki AYTEMİZ:

Yusuf Ağabey’i ben Maraş’a geldiğinde tanıdım. Metirs’e ziyarete gelmişler ama oradan aklımda kalmamış.

Cezaevinden çıktıktan sonra, istese, biraz pembe çizgide görünerek bütün maddî imkânsızlıkları geride bırakabilecekken, hakikatin hatırını nefsinin arzularından üstün tutarak dünya rahatını elinin tersiyle itiveren…

Yıllarını şoför aleminde, taşımacılık sektöründe, taksi piyasasında ve esnaf olarak geçirmiş ve bu hâliyle İbda’ya, Kumandan’a gönül vermiş.

Gayet çalışkan, gayretli ve vazife adamı. Mücadelede nasıl faydalı olabilirim diye gayret gösterirken eksik yönlerinin de farkında olarak bu eksiklikleri ile zararlı olmamaya çalışan.

Yetiştiği çevrenin ilişkilerini mücadele lehine kullanmayı vazife bilen.

Davanın hamallığını yapmayı şeref bilmiş…

Yiğit, cesur ve yap demeden yapmaya koşan.

Bütün bu meziyetleriyle Maraş Adımlar’da elimiz, kolumuz olmuştu adeta. Biz neyi nasıl yapacağımızı düşünürken, o, gider işi yapacak adamı bulur, pratik tecrübesiyle gerekli irtibatları kurar ve işi halledip gelirdi. Bu haliyle de sırtımızdan büyük bir yük alıyordu.

Onun ölüm haberini almak bize acı geldi. Dava sadık ve çalışkan bir neferini, emektarını kaybetti.

İslâm ihtilâl ve inkılâbı için gözünü kırpmadan ölüme atılan bir yiğit, selâm olsun…

Abdurrahman KABALCI:

1999 Ümmetin Kurtuluş Yılı ilânı ile birlikte tüm dünya ve Anadolu’da yankı bulan bu çağrıya koşanlardan Yusuf Taştan ve ağabeyi Bayram Taştan, tutuklanmış, Metris’te yer kalmadığı gerekçesiyle Bandırma Cezaevi’ne getirilmişlerdi. İlk tanışmamız orada, onları karşılarken, ana maltadan koğuşa kadar ve koğuşta da devam eden sloganlar eşliğinde oldu.

Samimiyet, bağlılık, özveri, fedakârlık ve gözükaralık onda öne çıkan hasletler iken tevazuyu elden bırakmayan bir mizaç sahibi idi. Gönüldaşlık ruhunu yaşamak ve yaşatmak onun için birinci derecede önem arz ederken, bu ruh haliyle coşan, koşan, konuşan bir ağabeyimdir…

En ön safta vuruşmak, konuşmaktan daha çok hoşuna giderdi.

Bandırma’ya gelişinin ilk aylarında yaşadığımız destansı direnişte, en ön safta, şehid Hasan Meriç ve İsmail ile öne atılıp silâha karşı vuruşurken bacağına aldığı 4 kurşun sebebi ile artık vuruşamaz olmasından dolayı koridordan pencereye doğru geldiğinde, “Ben vuruldum. Bırakın beni, devam edin. Dağılmak üzereler. Yüzlerindeki korkuyu gördüm!” diyordu.

Durumu hızla kötüye gitmekteyi, kan kaybı çoktu… Başına nöbetçi dikip durumunu gözlemlerken, bir ân gitti gözleri…

-“Yusuf ağabey şehid oldu!” dedim… Açtı gözlerini:

-“Yok daha! Ama ışığı gördüm!” diye esprili bir cevap vermişti.

Eskişehir F Tipi Cezaevi’ne getirildikten sonraki süreçte rejim emrindeki idarenin çıkardığı türlü zorluk, tartışma ve engelleme çabalarına ve bacağındaki ağır hasarın verdiği rahatsızlığın şiddetine rağmen gönüldaşların tek tek mazgallarına gelerek, gönüldaşlara moral vermeyi bir görev bilen… Hâl ve hatırımız sorduktan sonra İbda selâmını da çakar ve veda ederken de gardiyanlara, “Ne korkuyorsunuz, bir şey olmadı, bak hepsi bu!” der ve gülerek devam ederdi.

Kime ne lâzımsa imkânlarını zorlar, içeriden veya dışarıdan temin etme gayretinde olurdu; çoğunlukla da temine derdi. Gönüldaşlarının bir ihtiyacını görmek ve bir şeylerini paylaşmak, çocuklar gibi bayram sevinci yaşamasına sebep olurdu.

Davda lidere bağlılıkta sapmaz, şaşmaz bir irade sahibi idi…

Şehidlik arzusu ile yanıp tutuşan…

Ünsal Zor’un şehadeti üzerine aşk ile ahid isteyip şehid olursak birbirimize şefaat edelim sözünü almıştı bizden.

22 yıllık dostluğumuz, gönül ve dava arkadaşlığımız içinde, hep koruyucu, kollayıcı, alçak gönüllü olan “Koca Yusuf-İhtiyar Delikanlı” ağabeyimiz çocuklarla çocuk olmayı bilen, onlara ayrı ayrı selâm verip hâl ve hatırlarını soran, harçlıklarını ihmal etmeyen Yusuf amcaları idi…

Kumandan’a ve davasına bağlılıkta asla tatlısu balığı mizaçlı olmayı tasvip etmeyen “duayı icrada aramalıyız” diyen gözüpek, ateşli, motivasyonu daima yüksek, “ben varsam davam var, davam ile de ben varım, tek kalsam da dönmem” diyen biriydi.

Dünyanın dört bir yanındaki gönüldaşlar ile irtibat ve istişareyi gayret ile yürütmeye çalışır, selâmlar getirir ve gönderirdi.

1999 senesinin akabinde de sürecin daha henüz bitmediğini ve bu davanın şehidler ile bereketlenerek büyüdüğünü zikreder, intikam hissini, kısas ruhunu şiddetle yaşar ve yaşatırdı…

Kırıcı, incitici bir şeye maruz kalsa, nefs yapmak yerine tabiri caizse “meczup havasında” geçiştirmeye çalışır, incitmemeye gayret ederdi.

Cezaevi süreci sonrasında her faaliyette en ön safta olamaz ise buruk bir halde suçluluk duyardı. Her eylem ve gösteride, basın açıklamasında, Kumandan’a Özgürlük Kampanyası esnasındaki faaliyetlerde, gerektiğinde megafon elinde, gerektiğinde bayrak, pankart elinde, hep en önde, bir nefer olmak gurur ve onur kaynağı idi.

2014 yılında, benim de Bandırma davasından gıyabi olduğum bir dönemde cebinden çıkardığı bütün parasının yarısını bana uzatıp, “al şunu ede bölüşelim, senin küçük çocukların var, onlara harçlık et!” dediği ve defaeten evimde çocuklarımla ihtiyaçlarımızı karşılayan, hediyeler ile onları sevindiren gönüldaşım, Yusuf İbrahim Taştan ağabeyim…

Olandan olmayana yetiştirmek özel mizacıydı.

Bulunduğu her ortamda mutlaka, ellerinden az çok, büyük küçük herkes bir lokma bir şey de nasiplenmeliydi. Ahçılığı da kavgacılığı kadar mahirdi. “Kumandan’ın askerlerini beslemek, ibadet gibi zevk veriyor bana” derdi.

Aramızdan, “safları sık tutalım!” diyen bir Koca Yusuf geçti. Sürpriz yapar gibi, aceleci mizaçlı, “hadi hele çabuk” derken, erken gitti. Yeri dolmaz, solmaz gül idi.

Arap KAZMAMÜRÜ:

İbrahim Taştan, “Maraş’a geleceğim, bana yer var mı? Kabul eder misin?” diye müsaade isteyerek geldi. Bende ilk ânda, ateş gibi, yerinde duramayan, çok hareketli, tuttuğunu koporan bir intiba bıraktı. Girdiği heryerde hemen oraya uyum sağlıyor, herkesle samimiyet kurabiliyor; belki de bizden daha fazla arkadaş ediniyordu. Kısa sürede çevresinde seviliyor bize de, bazen, “çok sakinsiniz” diye serzenişte bulunuyordu. Cebinde az çok bakmadan karşısındakine yemek ısmarlaması, cebindekini harcaması, bonkörlüğü, onun en güzel meziyetlerinden biri idi. Adımlar’da yaptığı yemeklerle herkesi Adımlar’a topluyor, sabahları Adımlar bürosu çevresindeki iş yerlerine, esnaflara, Mehmet Topcu ile beraber sabah namazından sonra çorba dağıtarak insanların kalbine giden bir yol bulmaya çalışıyordu. Yemekleri gayet güzel yapıyor, balık pişiriyor, gayet lezzetli oluyordu. Maraş’ta balık pek yaygın değildir, bize balığı sevdirmişti. Bir gösteri, bir eylem olduğunda hep önde megafonla kendi bizzat ileriye atılıyor, eylemin tertiplenmesinden icrasına kadar aktif rol alıyordu. Hatta Maraş Adımlar’a megafonu bizzat kendi aldı. Cevval, korkusuz, Kumandan’a çok bağlıydı, Ünsal’ı da çok severdi. Haksızlığa tahammülü yoktu. İslâm ihtilâlini görmeyi çok istiyordu ama nasip değilmiş. Daha ne desek azdır, bütün güzel meziyetleri vardı; ruhu şad olsun. Kumandan’a, Ünsal’a komşu olur inşallah.

Ali BOZKURT:

Yusuf İbrahim Taştan’ı, Maraş’ta, İbda’nın Adımlar bürosunda görmüş ve tanışmıştık. İlerleyen zamanlarda çok muhabbetimiz oldu. Muhabbetimiz sürekli İbda fikri ve Kumandan üzerine idi. Her sohbette sonra, “inşallah biz de şehitlerden oluruz!” diyordu. Büroda diğer ağabeyler ile de tanışmıştık. Onlar Yusuf Ağabey’e göre daha genç idi. Belki en büyükleri idi yaş olarak ama her gittiğimizde bize hizmet eden, çay, yemek ikram eden oydu. Bizi gördüğünde sevinir, bizim ona hizmet etmemiz gerekirken o bize hizmet ederdi. Harika yemekler yapardı. İlerleyen zamanlarda hizmet işini onun elinden almaya çalıştık ama tabiî ki yemek hariç kaldı. İbda fikrini tanımaya başlarken Yusuf Ağabey’i de tanıyoduk… Yusuf Ağabey, gençlik yılları sol görüşler içinde geçmiş 1980 sonrasında İbda ile tanışmıştı. Adımlar dergisi ofisinde gençlere, bize bir şeyler anlatma gayretinde idi. İmkânını, zamanını, varlığını, her şeyini ibda fikrine tereddütsüz feda etmiş biri idi.

İlerleyen yaşına rağmen genç ve dinamikdi. Bu dinamizminin sebebi ruhunda hissettiği o şehit olma arzusu mu, yaşattığı ihtilâlin heyecanı mıydı bilemiyorum. İnancında şüphe yoktu. Nerede bir iş varsa ucundan tutar, seyirci değil oyuncu olmayı, sahayı çok seviyordu. Maraş’ta olduğu zamanlarda Kumandan’a özgürlük eylemlerinde sahada hep oyuncu oldu, seyirci olup tribünden izlemediğine şahit olduk. Cebindeki harçlığını büroda kalan her kim olursa paylaştığına şahit olduk. Parasını saklamayı bilmezdi, varsa hepsini harcardı. Gençlere, gönüldaşlara güzel yemek yapma telâşına düşerdi.

Biz razıydık kendisinden Rabbimiz de razı olur inşallah.

Ramazan KAZMAMÜRÜ:

Yusuf İbrahim Taştan ile ilk tanışmamız Bolu seferlerinde (*) oldu. Fazla muhabbet etme fırsatımız olmadı. Ama Maraş’a geldikten sonra çok uzunca bir zaman beraberdik. Bende bıraktığıki ilk intiba davaya olan samimiyeti ve gözü karalığı; bunun yanında yaşına oranla genç bir delilanlı gibi oluşu… Verilen görevi zerrece tereddüt etmeden ve sorgulamadan verilen görev bitene kadar başka hiçbir meşgaleyle uğraşmadan görevi en güzel şekilde tamamlamaya çalışması da ondaki dikkate değer hasletlerden biriydi. Bir görev adamıydı. Onun o azmi ve aksiyon iştiyakı benim en sevdiğim özelliği olmuştu. Özellikle Kumandan ve Ünsal Ağabey’e olan sevgisi insanı kıskandıracak derecedeydi. En büyük arzusu şehit olmak ve böylece Kumandan ve Ünsal Ağabey’le beraber olmaktı. İnşallah istediğine kavuşmuştur. Çok sevdiği İBDA selâmı ile selâmlıyorum. Şu Berat gecesi hürmetine, Allah onu sevdikleri ile kucaklaşmasını nasip eylesin inşallah.

(*) Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’na Özgürlük kampanyası için, Anadolu’nun farklı illerinden Kumandan’ın cezaeveinde tutulduğu Bolu’ya gelinerek yapılan eylemler.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: