ORUÇLUYKEN BEDENİMİZ NE YAŞIYOR?

Ramazan ayının ilk günlerindeyiz, kimimiz gergin, kimi asabî, uykulu, uyuşuk veya mutluyuz. Her insanda genel ve fizikî tepkileri farklı olsa da, bedenimizdeki ortalama etki aynı. Bu yazımızda orucun bedenimize olan etkisi ve bedenimizin gösterdiği müsbet reaksiyonu ele alıyoruz.

Öncesinde orucun genel tanımına göz atalım:

Oruç kelimesi, sözlükte “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak” anlamına gelen Arapça savm (sıyâm) Farsça karşılığı olan rûze kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Başka bir anlam olarak beşeri olan nefsin hoşuna gitmeyecek şeyleri yapmaktan sakınmak demektir.

Savm ve sıyâm ile türevleri Kur’ân-ı Kerîm’de on üç yerde, hadislerde ise çok sayıda geçmekte.

Arapça Savm, Sad, Vav ve Mim harflarinden oluşmakta ve ebced değeri 136…
İştikaki:
Savm: Oruç: 136 Mü’min: İman eden inanan:136 Samu: Afiyet bulma: 136
İctizal: Sevinme, mesrur olma: 136 Mevs: Yıkamak: 136 Vusu’: Kudret, takat, güç, kuvvet:136

Soğdça Roç: Gün

Soğdça Roçag: Oruç tutma

Farsça Rûz: gün

Uygur: Ruza

Özbek: Roza

Türkmen: Oraza

Kazak/Kırgız: Orozo

Tatar: Uraza

Kürtçe‘de de Oruç anlamında Rojî kelimesi kullanılmaktadır; Rojî de Kürtçe Roj [Gün] kelimesiyle ilişkilidir. Kürtçe’de “Oruç Tutmak”: “Rojî Girtin.”

İslâm öncesi uygulanışında; belirli bir süre yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durma, perhiz yapma ya da belirli yiyecekleri yememe, sükût etme, ağzı ve kulağı yalandan ve kötü sözden koruma vb. şekillerde yerine getirilen oruç ibadetine hemen hemen bütün inanış ve dinlerde rastlanır. Oruç, tövbe, kefâret, matem ve bir ritüele hazırlık gibi amaçların dışında sihir ve zühd gerekçesiyle de tutulmuştur.

Yahudilik’de, öncelikle nefsi alçaltma vasıtası kabul edilen ve “tzom” veya “innah nefeş” kalıbıyla Eski Ahid’de kullanılan oruç ibadeti, “Canlarınıza cefa edeceksiniz” emrinin bir gereği olarak tanımlanmakta…

Günümüz Hıristiyanları Yeni Ahid’de Hz. Îsâ ve Havârilerin oruç tuttuklarından söz edildiği için, Hz. Îsâ’nın çarmıha gerilmesi sürecinde çektiği eziyet ve cefayı hatırlamak adına oruç tutarlar.

Hinduizm’de Brahminler yıl boyunca sık sık, çok defa da uzun süreli değişik oruçlar tutmakla yükümlüdür. Bir Brahmin, oruç günleri dışındaki normal günlük hayatında biri öğleden sonra yaklaşık saat üç civarında, diğeri akşam yatmadan az önce olmak üzere günde iki öğün yemek yiyebilir.

Jainizm’de oruç sadece din adamlarını ilgilendiren bir ibadettir. Esasen normal hayatlarında bile sadece soğan ve sarımsak dışındaki bitkisel besinleri yiyebilen Jainist din adamları, kuşlukla zeval vakti arasında olmak üzere günde sadece bir öğün yemek yiyebilirler, bunlardan bazıları sadece iki, üç veya dört günde bir yemek yer.

Tibet Budizmi’ne bağlı Lamaistler her ay dört gün oruç tutar. Onların bir kısmı, akşamları sadece ekmek ve patates gibi nişastalı yiyeceklerle çay tüketmeyi de orucun bir parçası olarak görür. Daha zâhid olanlar ise ertesi gün güneş doğuncaya kadar hiçbir şey yiyip içmezler. Tibetli Budistler arasında yaygın olan bir başka oruç uygulaması “nungnas” diye bilinen oruçtur. Dört gün süren bu orucun ilk iki günü tamamen dua ve günâh itirafı günleridir. İkinci gün gece yarısından dördüncü gün güneş doğuncaya kadar oruçlu kimsenin tükürüğünü bile yutmasına veya dilini oynatmasına izin verilmez. Dolayısıyla bu süre içinde dualar ve yakarışlar açıktan değil gizlice yapılır. Çin takvimine göre dördüncü ayın on beşinci gününden önceki son beş gün içerisinde sıkı bir vejetaryen diyet uygulanır ve her türlü hayvansal besinden uzak durulur.

Zerdüştîlik ise oruç uygulamasına karşıdır. Hatta Vendidad’ın bir ifadesinde, midesini etle dolduran kimsenin kendini iyi bir ruhla doldurmuş olacağı ve böyle kimselerin gün boyunca hiçbir şey veya sadece et yemeden duran kimselerden daha iyi oldukları vurgulanmaktadır. Zerdüştler gerçek orucu yemekten içmekten kaçınmak değil, fiil, düşünce ve konuşmalarda hataya düşmekten kaçınmak şeklinde tanımlar.

Konfüçyüsçülük ve Taoizm gibi Çin inanışlarında ise atalara tapınma seremonisi veya evlenme törenine hazırlık olarak ya da zihni belli bir konu üzerinde yoğunlaştırma arzusu gibi değişik amaçlarla oruç tutulur.

Oruç tutmaya başladığımızda neler oluyor:

Orucun ilk haftası; kan şekeri hızlıca düşüşe geçer, vücudda takatsizlik ve hafif ve bazen şiddetli baş ağrıları meydana gelebilir. Mide bulantısı ve ağız kokusu da görülebilen semptomlardan. Sahurda yenilen son lokmanın tüm yenilenlerle birlikte tamamen sindirilmesi 8 saat sürüyor, 1 yıl boyunca sürekli yemeğe içmeye alıştırdığımız vucud, “aç kaldığının” farkına vararak karaciğer ve kaslardaki glikozdan kendini beslemeye devam eder. Glikoz seviyesi ilerleyen günlerde azaldığından bu defa yağ yakımı ve kollestrol parçalanması başlar.

8. günden sonra; vücud uygulanan açlık programına adapte olmaya başlar ve kullandığı protein, karbonhidrat, su, tuz, yağ, şeker gibi besinleri daha dengeli ve tasarruflu-olması gerektiği gibi kullanmaya alışır.

10. günden sonra; dengeli ve kontrollü beslenen ve sürekli yeni gıda alımı belasından arınan bünye, sene boyunca meydana gelen olumsuz etkileri, hastalıkları, araz ve hasarları tedavi-tamir etmeye başlar.

15. günden sonra; bağırsak ve mide duvarlarında sindirim bozukuğu meydana getiren ve kötü beslenmenin yol açtığı hasarları giderir. Alınan gıdanın-sıvının daha iyi ve yararlı bir şekilde sindirilmesine yol açar.

20. günden sonra; artık vucut normalleşmeye ve organların tam kapasitede rahat çalışmaya başladığı günlerdir, kanserden tümöre ve daha ağırdan hafifine tüm enfeksiyonler-lezyonlar-yaralar dahil iyileşmeye başlar. Vücud organları artık daha normal ve enzim performansı maksimum seviyeye ulaşmıştır. İnsanın 20. günden sonraki tükürüğü bile yaralara sürülebilecek antiseptik merhemlerden 100 kat daha güçlü hale gelir.

İnsanlarda meydana gelen maddî ve mânevî sıkıntıların çoğu mideye bağlı istekleri önleyememekten kaynaklanır. Bu isteklerin dengede tutulabilmesi ve taşkınlık eğilimi gösterdiğinde frenlenebilmesi için bilinçaltının sürekli biçimde denetlenmesi gerekir. Bu ise ancak irade, imân ve inançla mümkündür. Peygamber, hakkı verilerek tutulmaya çalışılan orucun mutlaka kişinin davranışlarına olumlu yansımaları olacağına dikkat çekmiştir.

MEHMED DEDEOĞLU

Makaleyi sesli olarak dinlemek için tıklayınız:

https://www.youtube.com/watch?v=5ZJeCibe_wk

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d