KÖTÜLEYENİ OLMA ŞEREFİ
Abdülhakîm Arvasî Hazretleri‘nin vefatından sonra bir grup çıkarak Üstad Necip Fazıl Kırakürek‘in bağlılığına saldırdı. Üstad klâsik bir mürid değildi. İslâma Muhatap Anlayışın dünya görüşünü örgüleştiriyor, kavgasını veriyordu. Üstad Büyük Doğu‘yu çıkardığı zaman, piyasada hiçbir İslâmî dergi yoktu. Buna cesaret edebilen de yoktu. Sonra Amerikan demokrasisi ülkeye gelince İslâmî dergiler çıkmaya başladı. Bunlar arasında Üstad’ın bağlılığına saldıran kesim de vardı. Başlangıçta ne ideolojik, ne politik hiçbir iddiaları yoktu. Tek davaları Üstad’ı yalanlamaktı.
Sonra sonra sağ iktidarları yalamanın kârlı bir iş olduğunu fark ettiler. Hiçbir rizikosu yoktu. Övüyorlar ve karşılığında ihaleler alıyorlar, reklamlar alıyorlardı. Zamanla holdingleştiler, Türkiye’nin en büyük sermaye gruplarından biri oldular. Türkiye yetmemeye başladı. Amerikan vatandaşı olup, oraya yerleşmeye, Amerika’yı idealize etmeye başladılar. Hâlâ da bu işe devam ediyorlar.
Üstad düşe kalka, tek başına bir davayı temellendirdi. Kafirle münafığın daimi saldırı hedefi oldu. Kimseye derdini anlatamadı. Ondan emerek büyüyenler bile ayrı yollar tuttular. Sonunda bir grup ortaya çıktı: Akıncı Güç. “Büyük Doğu’dan başka hiç kimseye bağlılığımız yoktur” diye ilan etti. Üstad bu grubu görünce onun bağlılığına, samimiyetine, ferasetine, cesaretine hayran oldu. “Müjdelerin Müjdesi” yazısını yazdı: “Bundan sonra onlar benim peşimden gelmeyecek, ben onların arkasından koşacağım.”
Grubun lideri Salih Mirzabeyoğlu‘nu yakından tanıdı. O’nun yazdığı Necip Fazıl’la Başbaşa eseri için “hakkımda yazılmış tek harika kitap” dedi. Rapor‘lara O’nu ve arkadaşlarını da dahil etti. Raporlar “Necip Fazıl ve Yeni Dostları” imzasıyla çıkmaya başladı. “İdeolocya Örgüsü’ne ek” yazdı ve “Akıncı Güç kadrosuna ithaf” etti. Mirzabeyoğlu için “Cumhuriyet sonrası kavruk nesillerin ilk ciddi fikir sesi ve ilk çileli nefs muhasebesi örneği” dedi. Hepsi ve daha fazlası kendi el yazısıyla mevcut.
Buna rağmen, tıpkı Üstad‘a yapıldığı gibi, Kumandan‘ın bağlılığına da saldıran hizipler türedi. Hayatlarında Büyük Doğu için tek taş atmamış, 1 gün çile çekmemiş münafık soyu, Üstad’ı da yalanlayarak, yazdıklarını ve yaptıklarını yok sayarak, Salih Mirzabeyoğlu ile uğraşmaya başladı. Başka hiçbir işleri güçleri yok. Belli ki henüz Yeşil Kart almanın yolunu da bulamamışlar.
Tabiî asıl kabahat onlarda değil. Bunlar civciv. Ne Üstad’ı bilirler, ne dünyadan haberleri vardır. Ne dostu tanırlar, ne düşmanı. Kabahat, Üstad’ın yanında görünen, Kumandan’ı sansürleyerek yok etmeye çalışanlardadır. Raporlar’dan Kumandan’ın yazılarını çıkararak yeniden yayınlayanlardadır. Üstad’ın el yazısıyla yazdığı “Akıncı Güç kadrosuna ithaf” yazısını makaslayanlardadır. Ve üstelik tüm yaptıklarını da şöyle savunuyorlar: “Üstad ömrünün son döneminde kendinde değildi. Yanına gelenler arasında iyiyi doğruyu ayırt edemezdi. Herkesi bol keseden överdi. Bunları da övdü. Bir şey zannettiler.”
Üstad‘a bundan daha büyük bir hakaret yapılabilir mi? Bunu aynen söyleyen gerizekalı, bilse Üstad’ın en kıymetli dönemi, ömrünün son demidir. Kendini Üstad’ın hatalarını düzeltmeye (!) adamış, O’nun yazdıklarını sansürleyen takipçisi!
Böyleleri hep vardır ve hep olacaktır. Onlar mahalle karıları psikolojisiyle davranırlar. Mühim olan davadır, aksiyondur, iştir.