İŞSİZLİK AYNASINDA TEMEL MESELELERİMİZ
İşsizlik oranları açıklandı.
TÜİK verilerine göre, işsizlik oranı, Kasım 2021’de bir önceki aya göre değişim göstermeyerek yüzde 11,2 seviyesinde gerçekleşti. ‘Âtıl işgücü’ olarak tanımlanan gerçek işsizlik ise 2021 yılı Kasım ayında yüzde 22,1 oldu.
Ne demektir işsizlik?
Ne demektir “âtıl işgücü”?
Maddesine tahakküm edemeyen ruhu, ruhtan sayabilir miyiz?
Böylelerini de ruhçu sayamayız.
İslâmcı, asla!
İşsizlik belâsını ortadan kaldıramamak ayrı, bir de bu belâyı olduğundan hafif göstermek adına rakamlarla oynamak, “âtıl işgücü” gibi kelime oyunlarıyla faciayı olandan hafif gösterip bununla teselli bulmak, kendi kendini kandırmak, istimna ederek tatmin olmak ne demek?
Dürüst olacaksak, bu rakamlara bir de güya okuyan ama mezun olunca iş bulamayacak olan milyonlarca genci de eklememiz lâzım.
Dürüstlük ve samimiyet, her türlü müspet oluşun ilk şartı. Bunlar olmadan hiçbir müspet oluşa imkân yok.
Bir ülkede vatandaşına iş bulamayan, ona iş imkânı sağlayamayan, iş yeri açamayan rejim ve o rejimi yürütmekle mesul olan iktidar, işsiz bıraktığı vatandaşlarına, gençlerine hapishane açar, onların gayrı meşru yollara kaymasına yol açar, ahlâkının bozulmasına, ailelerin dağılmasına, toplum yapısının çökmesine, çürümesi sebep olur. Ve bütün bunların millete maliyeti, “iş bulma”nın maliyetinden kat be kat fazladır.
Dağılan ve yıkılan bir toplum yapısının bedelini hangi maddiyatla ölçebilirsiniz ki?
İşsizlik, salt, kendi başına “işsizlik” demek değildir. O, topyekûn bir milleti yok oluşa sürükleyen en büyük dahili bir düşmandır! Ve işsizliğin ifâde ettiği mânâ, maddesine hâkimiyet kuramayan ruhtur. Hele ki, bu durumda baştakiler bir de ruhçuluk iddia etmekteyse, onlarınki sahte ruhçuluktur.
İşsizlik bu seviyelerdeyken, milletin tepesine çöreklenenlerin attığı nutuklar, idraklerin iğdiş edilmesi adına kavramların içini boşaltmak ve kavramlar yoluyla düşünen insanları düşünemez kılarak, gerçek meselelere gerçek çözümler bulmak üzere düşünmek yerine, yapay meselelerin, sahte kutuplaşmaların kucağında bir o yana bir bu yana sallayarak uyutmaktan ibarettir.
Anadolu kıtasında işsizliğin var olması, işsizliğe ekonomik yollarla çare olmayışından değil, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in yıllar öncesinden bahsettiği üzere; önümüzdeki yemeği elimizdeki kaşıkla ağzımıza değil de kulağımıza ve burnumuza götürmek gibi akıl sağlığı problemiyle karşı karşıya oluşumuzla izah edilebilir ancak.
İmkân var, fakat o imkânı görecek, anlayacak, hayata geçirecek, değerlendirecek irade nerede?
Hem emperyalizme güya karşı olduklarını söyleyecekler hem de emperyalizmi doğuran kapitalizm ve emperyalizmin bugün kendisini ifâde etmekte kullandığı serbest pazar ekonomisine sabah akşam bağlılıklarını bildirip “imân” tazeleyerek milletin derdine derman olacaklar öyle mi? Bir taraftan liberal ekonomi düzenine imân tazelerken, diğer taraftan da “emperyalizme karşı” oluyoruz görüntüsü vermek adına da sopa zoruyla faizleri düşürecekler ki yandaşlara ucuz para bulunabilsin de destek almaya davam edip iktidarda kalabilsinler. Tabi bu düşük faiz hedefini de “Nas” diye izaha kalkıyorlar ki, kimse bu saçmalığa itiraz edemesin. Hâlleri, tıpkı mızraklarının ucuna mushafları takan bidat tayfasına benziyor.
İnsan ve toplum meselelerine çözüm Bütün Fikir-Mutlak Fikir ile, Bütün Fikir’in hayata tatbiki İslâma Muhatap Analyış‘la, Muhatap Anlayış’ın pratize edilebilmesi de Tatbik Vasıta Sistem ile mümkündür.
“İyi niyet”ten bahsediyorlar. Hasta olunduğunda iyi niyetli kasap değil de doktor çağrılır. Bu neviden iyi niyet, düpedüz kötü niyetten daha feci neticeler verir. İyi niyet, istikamet, sistem şuuru üzerinde olan için söz konusudur. İstikamet, sistem şuuruna sahip olan, yanılsa da yanlışını düzeltebileceği bir kılavuza sahip olduğundan iyi niyet gösterilebilir. Ama kasabın doktorluk yapmaya kalkmasında iyi niyet olmaz. Böylelerini, Hazret-i Ebubekir‘in, “Cehennemin yolları iyi niyet taşlarıyla döşelidir!” hükmüne havale ediniz!
Şayet bu kişi iyi niyetliyse, samimiyse, niçin Muhatap Anlayış ve Vasıta Sistem gerekliliğini idrak etmeye çalışmaz da, “Vasıta Sisteme ne gerek, Muhatap Anlayış da neymiş, ben bildiğimi yaparım, bakın görün benim dediğim olacak!” inadına devam eder ve duvara tosladıkça inadından vazgeçmek yerine daha çok gaza basar? Olmadıkça, nasıl olacağını gösteren fikre muhatap olmaya bakacağına kendi kendine acayiplikler uydurarak oldurmaya bakar ve inadına devam ettikçe işleri daha da kötüye götürür. Sonra başka acayiplikler ve sözde keskinlikler, “Nas”lar vs. ile bir de tüy diker. Sonra dönerler, bizden yine iyi niyetli olmamızı, desteklememizi filan isterler. İyi niyetli olması gereken, Muhatap Anlayış’a, Vasıta Sisteme sarılması gereken kendileri olduğu hâlde… Yani millete ilaç yerine zehir içir, ama “Müslümanım” diye bizden “iyi niyet”le destek olmamızı bekle. Aslında bunlara en büyük destek, apaçık doğruları söylemek ve bu doğruları idrak etmeleri gerektiğini ihtar etmemizdir.
Yoksa, tufan!
Ahmet ÖLÇÜLÜ – Adımlar Dergisi