EVRİM DÜŞÜNCESİNİN TARİHÎ ARKAPLÂNI (II)

Birûnî’nin naklettiği ve devrindeki bazı Dehrîlere atfettiği şu sözden bahsediyorduk: “İnsan, köpeklikten domuzluğa, sonra maymunluğa yükselerek insanlığa ulaştı.”

Aslına bakarsanız bu sözün de maddî bir evrimi mi, yoksa manevî bir tekâmülü murad ettiğinden tam emin olamayız.

Neden böyle diyorum? Sonradan farkettim: “Köpeklik”, “domuzluk”, “maymunluk”, “insanlık” kavramları rastgele seçilmemiş olabilir. O devirlerde, hiç olmazsa ona bitişik olan Gazâlî devrinde, nefs, tam da bu kavramlarla tarif ediliyordu. Nefsin dört hâli olduğundan ve bütün insanların bu hâllerden birinde yaşadıklarından söz ediliyordu.

Nefsin en alt hâli “köpek suretinde” tarif edilir. Halkın bir bölümünün bu surette yaşadığı, köpek tabiatına sahip olduğu, köpekler gibi hır gürden hoşlandığı belirtilir. Nefsin bir diğer hâli “domuz suretinde” tasvir edilir; bu da halkın bir bölümünün yemeğe ve diğer şehvetlere düşkün bir tabiatta yaşamasının tasviridir. Yine nefsin bir hâli maymunluktur; hilekârlık, hevaîlik, küçük kurnazlık bu halin tabiatıdır. Nefs bütün bu tabiatlardan sıyrıldıktan sonra insan suretine ulaşır ve “insan olur.” Hani, “biraz insan ol!” deriz. Veya “insan doğulmaz, insan olunur” derler. İnsan bu tekâmül basamaklarını tamamladığında sahiden insan olur.

(Bazı bilgeler maymunluk halini “şeytanlık”, insanlık halini de “meleklik” olarak tavsif etmişlerdir; ama her iki halde de nefsin vasıfları ve tabiatının huyları değişmemiştir.)

Bu durumda Birûnî’de geçen söz, düpedüz transformizmin delili olmayabilir. İbn-i Haldun’da da benzer bir ifade yer alır:

“İnsan olma noktasına, kendisinde zekâ ve idrak toplanmış olan, ama fiilen düşünme ve görüş sahibi olma mertebesine ulaşmamış bulunan maymunlar âleminden geçerek çıkılmıştır.”

Burada “köpeklik” ve “domuzluk” gibi kafa karıştırıcı sıfatlar yok. Düpedüz böyle söylüyor. Yalnız bazı İbn-i Halduncular, eldeki Mukaddime nüshalarından birinde “maymunlar âlemi” ibaresinin yer almadığını, “kuvvetler âlemi” ibaresinin yer aldığını, dolayısiyle İbn-i Haldun’un bunu kasdetmediğini söylüyorlar. Ne var ki, diğer nüshalarda -ben incelemedim- “maymunlar âlemi” ifadesi açıkça okunuyormuş. O yüzden de bu itiraz geçersiz sayılıyor ve İbn-i Haldun, biyolojik evrimciliğin tarihte -bilinen- ilk örneği kabul ediliyor. (“İlk” niteliğini biraz da ben iddia ediyorum, çünkü dediğim gibi öncesinde böyle bir açık ifade yok. Birûnî’nin naklini tevilsiz almazsak…)

Evrim kavramını Darwinist anlamıyla alırsak, Darwinizmin öncüleri bunlar.

Biz tabiî kavramın Darwinist yorumuna pek yakın sayılmayız. Taslaman gibi “bilinemezci” hiç değiliz. Bergsoncu tekamülcülüğe sıcak bakıyoruz. Yani kemmiyetin (niceliğin) değil, keyfiyetin (niteliğin) tekâmülünü anlıyoruz. Daha doğrusu, tasavvufunun tekâmül görüşüne bağlıyız.

O da şu: İnsan, önce cemad (cansız varlık)tı. Nice zaman sonra tekamülüyle cemad halini aşmış ve nebat (bitki) olmuştur. Sonra hayvan haline ve nihayet insanlığa tekamül etmiştir. Hâlâ çoğunlukla hayvandır (nefs hayvandır); ve bütün basamakları içinde taşır. (zübde-i alem)

Selim GÜRSELGİL – Adımlar

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: