TEKNOLOJİNİN VE “SOSYAL MEDYA”NIN ZARARLARI

Psikolojik  Zararı

Hepimizin çok iyi bildiği üzere şu zamanda insanların %80’i zamanını “sosyal medya” denilen platformlarda geçiriyor. Buna her birimiz açıkça şahitlik ediyoruz. “Sosyal medya”, hatta genel konuşursak teknoloji, çoğunlukla iş kolaylaştırma açısından kullanıldığı söylenerek insanları kendine bağlıyor ve özellikle gençlerde sistematik bir tembelliğe sebep oluyor. Evden ve odalarından hiç çıkmayan gençler, sanki dünyada bir tek onlar kalmış gibi bir psikolojiye giriyor ve hatta kendi kendilerini yalnızlaştırıyorlar. Bu şekilde zaten dünyadaki kötü olaylara alışık olmadıkları ve en ufak şeyin onlara yük geldiği bu dönemde, bana kalırsa her gencin en azından bir kere de olsa düşündüğü ve hatta denediği, belki de başardığı bir olgu olarak intihar,yalnızlaşmanın da etkisiyle başta gençler olmak üzere insanlar arasında değer kazanırken, dünyada ise oranını arttırıyor. “Korkaklık” mı yoksa “cesaret” mi, tartışılır. Bu talihsiz neticeye ulaşamayanlar ise stres, üzüntü ve kaygıyla belki de farkında bile olmadan hastalıklarını kendi kendilerine alevlendiriyorlar.

Çevre Açısından Zararı

Çoğunluk olarak gençlerin yer aldığı İnstagram vb. yerlerde bazı şeylerin “normal”leşmesi, sırf fikrini belirtme bahanesiyle en temel değerlerin, din, ırk, millet kavramlarının dalga konusu olması, acımasızlığın ve kirliliğin en açık görülen yanıdır. Ahlâk ve karakterin düzgün şekillenmesine de en büyük engeldir. Bu bile göstermektedir ki, en büyük hedef gençliktir.

Normal bir insanın,  gün içinde en çok muhatap olduğu kişiler elbette aile bireyleridir. Bu süreçte adına “sosyal medya” denilen mecralar insanı değiştirir ve bu değişimi kabul eden genç, elde ettiği bakış açısını ilk olarak ailesine yansıtır. Bu da aile içi gerilimlere sebep olabilir. Bu konuda ailenin de suçu olabilir. Çocuklar küçük oldukları kadar zekilerdir de ve karşılarında ilk örnek olarak ailesi durur. Taklit ederek öğrenirler. Çocuğuna ne yapıp-yapmaması gerektiğini söylerken, aynı hatayı kendisi yapanlar, çocuklarını daha da olumsuz etkilerler. Güzel bir örnek olmak, aile içerisinde ilke ve prensiplere uymak onların başlıca görevleri arasındadır.

Aileden sonra kişi, en çok arkadaşları ile iletişim hâlindedir. Özellikle ergenlik döneminde arkadaşlar birbirlerini, olumlu ya da olumsuz yönde etkilerler. Dinledikleri müzikler, okudukları kitaplar, seyrettikleri film ya da diziler, takıldıkları “platformlar” neredeyse hemen hemen aynıdır. Dolayısıyla, bütün bunları reel ortamın dışında, sanal ortamlarda da paylaşarak, birbirleriyle olan irtibatlarını bu yönde de pekiştirirler. Sanal ortamda bulunmayan arkadaşları ise bunların dışında kalır. İçten içe kendini dışlanmış ve eksik hisseder. Bütün bu duygulardan kurtulmak için de bu düzene uymaya mecbur kalır. Bu düzen, mutlu olmadığı hâlde paylaştıkları fotoğraflarla sahte mutluluk tablosu meydana getiren, bu tip platformları hava atma aracı olarak kullanan, hiçbir ahlâkî kaygı gözetmeksizin en özelini paylaşan, kendine güveni olmayan insan tipleri ile doludur.

Köleleştirme

Duygusuz olma, kurgu bu düzen, robot toplumlar, beyinler hipnoz” diye bir söz var Şam’ın 1984 şarkısında. Ve yine aynı şarkıdan; “Yeni dünya, hapis düşünceler.”…

İnsan duygusuz olamaz, düşüncesiz, fikirsiz olamaz.  Sadece, o durumlara getirilebilir. Savaş gibi, açıkça bir şiddet olmadığı için, çoğu kişi farkında bile değil. Daha ağırı, yapılan psikolojik şiddet. Bir toplum lazım, dayanışma lazım ama insanlar arasında bunu sağlayacak en temel ilişkiler bile kaybolmuş. Eğer böyle devam ederse; “Aydın beyinleri bekliyor, karanlık gelecek!” deme hakkımız her zamankinden daha çoktur.

Saliha ŞEYDA / Adımlar Genç Kalemler

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: