GEÇMİŞİMİZ OSMANLI GELECEĞİMİZ BAŞYÜCELİK
Selim Gürselgil
Belki de şurada netleşmeliyiz: Osmanlılık bizim geçmişimizdir, ama geleceğimiz değildir. Bu geçmiş, elbette şanlı bir geçmiştir, her türlü saygıyı hak eder. Tarihe damga vurmuş, pek çok defa tarihin akışını değiştirmiş, dünyanın büyük bir bölümünde hüküm sürmüştür.
Bunun yanında elbette bir çok eleştirilecek yönleri de olabilir. Nasıl ki kendi geçmişimizde yaptığımız hatalar, olmaması gerekenler, ezikliklerimiz, ukdelerimiz, hep birer muhasebe konusudur. Ancak her şeyiyle o bizimdir; iyisiyle kötüsüyle bizim hikâyemiz, bizim geçmişimizdir.
Fatih İstanbul’u fethettiği için biz buradayız, Yavuz hilâfeti aldığı için başımız bunca yüksektir, III. Murad rasathaneyi yıktırdığı için ilimde geri kaldık, Merzifonlu kimseyi dinlemeden Viyana’yı almaya kalkıştığı için kuvvetimiz kırıldı, Vahidüddin komutanlarını Anadolu’ya gönderdiği ve onlara binbir yardım yaptığı için bugün bağımsızlığımız var.
Görüldüğü gibi Osmanlı’ya dair her şey bizi doğrudan etkilemiştir. Onun doğrusu da, yanlışı da bize kadar ulaşmıştır. Çünkü o biziz. Onun büyüklüğü de, küçüklüğü de bizden başkası değildir. “Biz o değiliz, başka kökten, başka geçmişten geliyoruz” diyenler kendilerine istedikleri gibi kök ve geçmiş uydurabilirler. Ama bizim kökümüz tartışılmaz biçimde budur.
Bunun yanında son Osmanlı padişahına ve hanedana haksızlık edildiği de doğrudur. Onlardan resmen özür dilenmeli, bu ülkede rahat yaşamaları, başka ülkelerdeki mezarlarını da burada saygın bir yere taşımaları sağlanmalıdır.
Fakat bundan ötesi yoktur. Osmanlı hanedanı bizim yeniden başımıza geçemez. Yeniden Osmanlı devletini diriltip Osmanlı padişahlarınca yönetilemeyiz. Osmanlı bizim gurur duyduğumuz geçmişimiz olarak kalabilir, ama geleceğimizde söz sahibi olamaz. Buna tarihin akışı müsade etmez. Osmanlı, tarihî görevini tamamlamış ve hatıralarımız arasında yerini almıştır. Ancak hayallerimizin arasında yer alamaz. Biz artık başka bir geleceğe yürüyoruz.
Şimdi İngiltere kraliçesi vesilesiyle kraliyet ve cumhuriyet karşılaştırmaları yapılıyor. Kraliyetin büyüsü tartışılmazdır. Cumhuriyet, derinliği olmayan, avamî bir yönetimdir. Hiçbir cumhurbaşkanı, bir kral veya kraliçe kadar asil olamaz. İnsanlar başlarında yumuşak veya sert bir cumhurbaşkanındansa, hayalet renginde de olsa bir kral ve kraliçe görmekten daha fazla etkileniyorlar. Gelgelelim bu etki istediği kadar büyük olsun veya büyüsün… İsterse bütün dünya kraliyet rejimine geçsin… Bizim tekrar saltanat dönemine dönmemize imkân yoktur. Bizim geleceğimiz bellidir, o da Başyücelik rejimidir.
Başyüce bir kralın büyüsüyle bir cumhurbaşkanının sıradanlığını bir arada yaşatır. O, bir cumhurbaşkanı gibi sokağın çamurları arasından gelse bile, o çamurlar arasında yüzyılların asaletini saklamış bir nümunedir. Bizim geleceğimiz ne padişahlık, ne cumhuriyet, Başyüceliktir; onun temsil ettiği “aydınlar aristokrasisi” düzenidir.
Tarihin kapattığı bir mezarı artık kimse açamaz. Davamız mezarlarlıklarda değil, şehrin çirkefi içinde hiç değil, şehir hastahanelerinin “yenidoğan” odalarındadır.