“KİM TAKAR DÜVELİ HUKUKU!”
Av. Mehmet TIĞLI
Rusya’nın, Rusların yoğun olarak yaşadığı Ukrayna’nın 4 vilayetini askerî bir operasyon ardından referandumla kendilerine dahil etmesini, yasadışı ilhak olarak niteliyor bazı yazar çizer, sanat sepet, akademisyen, siyasetçi taifesi. Uluslararası normlara aykırıymış… Ki bu vilayetler 10 yıla yakın Kiev yönetiminin saldırısı altındaydı.
Neyse bu vesileyle aklıma gelen bir anekdotu anlatayım:
12 Mart’ın Başbakanı Nihat Erim ve Sosyal Psikolojinin kurucusu sayılan Muzaffer Şerif, 2. Dünya Savaşı bitmesine yakın Hatay’da gezidedirler. O sırada radyodan Almanya’nın kayıtsız şartsız teslim olduğu haberi verilir.
Nihat Erim, “nasıl kayıtsız şartsız teslim, bunun düveli hukukta karşılığı yoktur” der. Muzaffer Şerif’te, “kim takar düveli hukuku, teslim olmuş işte” der. Tabiî bu geziden bir süre sonra Muzaffer Şerif Türkiye üniversitelerinde kendine yer bulamaz ve Amerika’ya gitmek zorunda kalır.
Gelelim konumuza: Yasanın içini-dışını belirleyen kurum, kural nedir? Hangi ilke, hangi otorite buna karar veriyor?
BM mi? AB? Uluslararası normlar mı? Örneğin Irak Kuveyt’i işgâl ettiğinde, BM, Kuveyt’in BM üyesi bağımsız bir devlet olduğunu, Irak tarafından işgâlinin yasadışı olduğunu belirtip Irak’a müdahale edilmesi kararı aldı ve bu karara istinaden bütün dünya Amerika’nın peşine takılıp Irak’a saldırdıklarında yıl 1991’di. Peki, bu defa 2003’te ABD’nin Irak’ı işgâl etmesine istinaden aynı BM’nin yapması gereken neydi?
91’de aldığı kararın aynısını alarak, ABD’nin BM’ye üye Irak’ı işgâlinin son bulmasını aksi hâlde Washington’un bombalanması gerektiği değil miydi? Hukuk orada niye işletilmedi? Yasadışılık niye ortadan kaldırılmadı? Uluslararası normlar onun uyup bunun uymadığı bir şey mi? AB/D’nin, İsrail’in girmediği yasanın içine, Rusya niye girsin?
Fiiliyatta uluslararası hukuk denilen şey, güçlü olanın, güçlü olmayanları döverken kullandığı sopadan başka bir anlam ifade etmemektedir. Böyle olsun istenmiyorsa, ya yeniden oturulup, yeni yasa yapılıp, herkes yasanın içine davet ve icbar edilecek, ya da “şu yasadışı, bu yasaiçi” edebiyatına son verilecek; yoksa komik oluyor. Ki, Putin’in parmak bastığı nokta, tam da bu hukuk ambalajı altında gizlenen komedidir.
Özellikle son 40 yıldır, dünyada iradesini beyan edip, bu beyana diğerlerini tabi kıldırtan güç ABD idi. Beyanına karşı duranın da ipini çekiyordu: Saddam gibi, Kaddafi gibi… Ama şu ân, başka bir irade beyanı ortaya koyduğu hâlde ipini çekemediği bir aktöre çattı; Putin…
Uluslararası hukukun özü fiilî durumdur. Putin, referandum ile bağladığı 4 vilayeti ilk bir haftada aldı ve 6 ay elinde tuttu, dünyanın hiçbir gücü de onu oradan 6 aydır sökemedi. Hukuk denilen şey, “kurucu irade”nin beyanıdır. Katılım dediğiniz şey, kurucu iradeye olan tabiyettir.
Anayasalarda da bu böyledir. İlk anayasayı kurucu irade yapar ve o anayasa meşruiyetini kurucu iradeyi ortaya koyan lider/meclisten alır. Sonra gelen meclisler ise meşruiyetini o anayasadan alır. Hukukçu proflar, tvlerde “uluslararası hukuk” diye geveleyedursun, meselenin özü budur.