İLİM MÜRŞİD DEĞİL Kİ?
Burak CANDAN
Malûm söz; “Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fendir”.
Devamı da var ama bu kadarı yeter. Neresinden başlasam, nereden anlatsam? Kendimi öyle güzel ifâde etmek isterim ki anlaşılayım. Doğru ifâde edeyim ki kendimi; kuru bir düşmanlık telâşından ziyâde, selim akıldan uzak bir mantıksızlıkla mücadele etmediğimizi, fikrimize katılmayanlar dahi anlasın.
En başta “ilim”, tek başına “mürşid” değil ki “en hakikisi” olsun… Gitar müziktir diyebilir miyiz veya bir opera sahnesi dolusu enstrüman için bize müzik ziyafeti çektiler diyebilir miyiz? Herşeyin temeli “insan-fert” unsurunu hiç aradan çıkarabilir miyiz? Her şeyin “insanın iyiliği” için olduğu iddia edilen bu yalanlar sahnesinde; insana olan bu düşmanlık neden? Neye inanacağımızı, neyi nasıl yapacağımızı öğretecek olan şey bilim; bizim yerimize çalışacak(!) ve düşünecek(!) olan yapay zekâ… Peki ya bu uyduruklar seremonisinin icrâsında bu mazlum, bu mağrur insan nerede duracak?
Sınırlarını bizim, insanın takdir ettiği ve insanî mesaî neticesinde çıktılar veren, her daim kendini yanlışlayabilen veya yalanlanabilen bilim…
Bilimin, ilimin neresi insandan soyutlandığı zaman insandan daha güvenilir yapıyor onu?
“İlim için çalışan insan”, bir şeyler, bir takım teoriler, kanunlar bulan ve sonra “bunlar, bunlar yanlışmış ve doğrusu buymuş” diyen bizzat kendisiyken “mürşid”lik vasfını ne oluyor da bilime veriyoruz? Gitarı çalan insanken, gönlümüzü titreten melodileri ortaya çıkaran bu parmaklarken, kullanılan âleti-gitarı kutsama merasimi niye?
Bilim, ilim, insan, inanç… Kendi yolunu çizmek isteyenleri beslendikleri kaynaklardan tecrit etsek bile, ortada kalan tek başına daima insandır… Eğer “mürşitlik” varsa, böyle bir vasıftan söz edebiliyorsak; bu kavramın dahi ortaya çıkmasını sağlayan, dost yüzüne baktığında gördüğün: İNSAN.
Celal Şengörmüş, Barış Özcanmış ve bu ikisinden daha akıllıları veya taklitlerinin tüm bilim güzellemelerini çöpe atın gitsin. Tıpkı yok oluşunun eşiğine geldiğini anlayan zehirli bir mantar türünün (Celal Şengör gibi) son bir var oluş çabasıyla tüm sporlarını saçması gibi, yok oluşlarının hırçınlığıyla kendisinden başka dayanak bulamadıkları bilime ilahî bestelemeleri…
Neden CERN denilen tapınaklarının bahçesinde Şiva heykeli var? Zamanı geldiğinde biz baltamızla kafasını uçuralım diye mi?
Mürşidse mesele, bir yol gösteren veya bir akıl hocasıysa ihtiyaç; “insanın hakikisi”ni bulmalı. En hakiki mürşid, İnsan-ı Kâmil’dir vesselâm…