KONUŞMALAR – 4

Nihan ÖZTÜRK

Orhan: “Mesela düşün, şu maske olayı! Avrupa’nın başka hiç bir ülkesinde yürürlükte kalmayan, sözde pandemi tedbirlerinden olan maske takma mecburiyeti, Almanya’da tren, tramvay ve otobüs gibi toplu taşımalarda hâlâ geçerli. Neden?”

Murat: “Olsa olsa beceriksiz politikalarını ört bas edebilecekleri ve zihinleri baskı altında tutabilecekleri bir araç diye açıklanabilir!”

Orhan: “Durum aynen bu. Diğer Avrupa ülkelerinde geçerli olan başka mecburiyetleri de katalım. Hollanda ve İspanya’daki çiftçileri harekete geçiren yasaklar… Ortaçağı aratmayan cinsten baskıcı, garip ve absürt şeyler. Şaka değil! O Ortaçağ ki, Avrupa adına karanlığın, pisliğin, açlığın, işkencenin, katliamın, boşluğun, iğrençliğin, hastalıkların çağı… Otorite boşluğundan faydalanıp tavan yapan ve popüler olmaya başlayan papazların ve kilisenin altın çağı…”

Murat: “Doğru, kilisenin ve papazların işkence icatlarına ve insanlara ettiklerinden zevk almalarına bakarsan müthiş dehşet bir çağ. Adeta kilise dışında her şeyin perişan hâlde olması işlerine gelmiş. Yakılan kızcağızların haddi hesabı yok! Avrupa’nın bu karanlık döneminde Osmanlı topraklarına uğrayan bazı Avrupalı gezginler ve tüccarların ağızları açık kalıyormuş; bu ne güzel düzen ve temizlik diye! Bu da şaka değil.”

Orhan: “Elbette şaka değil. Tarihî vaka bunlar… Bütün bu dibe vurmuşluğun neticesinde yıllar sonra ortaya çıkan yeni düşünceler, yeni hareketlenmeler ve halkı harekete geçiren yeni direnişler, ihtilâller. Ardından Avrupa genetiğine yakışır vaziyette, yeni güçler ve diğer halklara saldırılar. Gözünü açan maymun gibi her şeye saldırış. Hâlâ sömürdükleri kaynaklar, değerler, kültürler, bilgiler, inanışlar.. Bir sömürüş ve yok ediş serüveni! Bütün bunlarla birlikte geliştirdikleri yeni icatlar, teknolojiler.”

Murat: “Şimdi de ellerindeki dünyanın değerini bilmeden Mars hayalini kuruyorlar. Dünya’da ürettikleriyle Mars üstünde yeni bir hayat kuracaklarmış. Hangi ruhî dayanaklara istinaden? Samimi olup onca masrafı dünya üstüne harcasalar Mars’ı kim ne etsin? Büyük bir balon senaryosu gibi gelmiyor değil; insanlık adına ne kadar çok önemliymiş gibi gözükürse gözüksün.”

Orhan: “Maske algısı gibi. Başka düşüncelere eğilim olacağına böyle atraksiyonlarla algıları meşgûl etme işi. Dünya’nın gelmiş geçmiş en tehlikeli virüsünün testi için, şu köşedeki barakaya gidip, işsiz güçsüzken bu sayede iş bulmuş birisi tarafından test ediliyorsun. Dalga mı geçiyorsun? Ama her şey bunlarla sınırlı değil! Dünya üzerinde genel bir kıpırdanma var. Çin, derken İran taraflarını unutmayalım. Katar olsun, Sudan, sonra Ortadoğu zaten malûm! Rusya’nın Batı’ya hamlesi, öte yandan Kuveyt diye bir ülke vardı, ne oldu? Hiç duyulmuyor edilmiyor! En son Saddam girmişti, ardından sanki silinip gitti kamuoyunda. Şimdi Suud’lar heyecanlı ama Katar da Amerika’nın dostu ya, yemiyor. Bak Sudan’daki katliamlardan Batı medyası hiç bahsediyor mu? Hoş bizde de yok!”

Murat: “Çin dedin, müthiş bir hareketlilik var. Ağırlıklı üniversite gençliği öncülük ediyor. Şu ân sadece polis müdahale etse de arada sert çarpışmalar da oluyor. Dediğin gibi hiç es geçmemek lâzım, çünkü o dengeler bozulursa dalgası başka yerlere de mutlaka ulaşır. İran’daki gibi! Herifin keyfi rahat, elinde kumanda, “batsın İran, oh, bana ne” diyor. Yahu bir dur, tamam İran Şiî olabilir ama dengeler ne olacak? Hadi Şiîler gitti, ne gelecek? Ehli Sünnet idaresi mi? Gidenin yerine ne koyacağını bilmeden olmaz bu işler. Irak’ta gördün, Libya’da gördün! Hâlâ uyuz ve ucuz mantık oyunları. Bak Suriye’de olmadı, şimdi tekrar el mahkûm, “canım cicim” ayaklarındasın.”

Orhan: “Gerildin, biraz sakinleş lütfen.”

Murat: “Haklısın affedersin, elimde değil. Artık yaşananlar öyle kapılar ardında olmuyor, alenen yapılıyor. Yani aptal politik anlayış neredeyse her yere hâkim. Sadece bir örnek olarak, Alman yetkililerinin düzenli olarak ve gözlem amaçlı Ukranya ziyaretlerindeki şampanyalı görüntülerini verebilirim.”

Orhan: “Ya Fransız magazin dergisi Vogue’nin Zelenski’nin eşi Olena’yı kapağına taşıma olayına ne demeli? Bunun ardından Hitler ve sevgilisi Eva Braun’un da 1939 yılında bir fotoğrafının Vogue’da yayımlandığı iddiaları çıkmaya başladı. Biliyorsun, Times dergisi de o dönem Hitler’i kapağına taşımıştı! İşin aleniliği bir yana gizlilikten kasıt ne?”

Murat: “Haklısın dostum. Bu arada içimden geldi, seninle sohbetten haz alıyorum, biliyorsun! Hani şöyle demek istiyorum; Konuşmak sorun değil de, meseleden önce asıl mesele kiminle konuşmak! Meseleleri kiminle konuşmak. İnsan var susulur dinlenir, insan var beraber konuşulur, insan var sadece sen konuşursun.”

Orhan: “Böyle hissetmene sevindim. Bilmukabele, teşekkür ederim. Ben de seninle konuşurken rahatım. Yoksa böyle konuları herkesle konuşamıyor insan ve boş geçiyormuş gibi geliyor. Neyse fazla arabeskleşmeyelim.”

Murat: “Aynen! Demin yasaklar-yasalar dedin, araya girememiştim. O arada tarih boyunca hep bir idarenin ve idare edilenin olduğunu düşünmüştüm. Tarih boyunca böyle olduğunu iddia etmek yanlış olmaz sanırım.”

Orhan: “Bilakis, gerçeğin ta kendisi!”

Murat: “Demek ki idare var absürtlük, sapıklık, yalan ve zevke göre baskı üzerine kurulur, idare var adalet üzerine. Yani adalet oldu mu işlerin ters gitmesine engel bir mekanizma var!”

Orhan: “Öyle! Nereye gelmek istediğini biliyorum. “Adaleti tesis edecek olan mekanizma” diyelim, daha doğru olur. Yöneten kişi adaletli değilse demokrat olmuş, müslüman olmuş, sosyalist veya faşist olmuş ne önemi var? Bu adalet mevzusu sadece ceza veya mükâfat olarak algılanmamalı. Hayatın her alanını ihata edici, insan ve toplum meselelerine çözüm getirici ve aradığımız suallerin cevaplarını verebilici bir sistem; gerçek adalet ancak böyle olabilir! Mevzu bu dostum. Devletin her köşesinde, her işinde, her icraatında buram buram adalet kokacak. Her sözüne, her hamlesine ve her kararına adalet hâkim olacak. Böylelikle yönetenler ile yönetilenler arasında ortak bağ kurulur ve yönetilenler bilfiil işin içine alınmış olur.”

Murat: “Yani bir bakıma ahali tembel düşüncesinden kurtulmalı değil mi? Tembel ahalinin, yani modern tabiriyle idare edilenlerin tembelliğinden istifade olarak gelişmiyor mu bazı kötü konular? Demek ki halkın adalet anlayışı geliştikçe iktidarların kötüye yönelme hareketi darlaşıyor.”

Orhan: “Bu dediğin ancak adalete ve iyiye yönelik bir siyaset ruhuna sahip olan iktidarlar eliyle gerçekleşir.”

Murat: “Peki ya adaleti iktidara taşıyacak güç veya potansiyel ne olacak? Onlarsız bu zamanda nasıl? Adalet uçan halıyla mı iktidara gelecek?”

Orhan: “Artık gökyüzünden süzülerek mi yoksa denizden yüzerek mi orası murad sahibinin işi! Ben şu ânki durumda halktan pek bir şey bekleyemiyorum. Girift bir durum! Gerçek bir düşünceden kaynaklanmıyor tepkiler, ne yazık ki hep bir algının ürünü. Dediğin gibi ahalinin, özellikle Anadolu ahalisinin tembellikten sıyrılması şart! Bu da gerçek aydınların artık oyuna dahil olmalarıyla alâkalı.”

Murat: “Aydın dediğin kendi düşüncelerini söylemekten aciz olursa, halkın kendi düşüncesini söylemeye gücü nasıl olsun?”

Orhan: “Tembelleşen akıl zamanla düşüncesini ifadede çekingen ve pısırık olmaz mı? Böyle olunca da her ağzı lâf edenin açık ve dikine dediklerine hayran olunur. Meselâ yine Alman halkına dönelim; Versay Anlaşması, Nazilerin iktidara gelişlerinin en büyük faktörlerinden bir tanesi. Barış adı altında Almanlara uygulanan çok ağır maddeler içeren bir anlaşma… 1919 yılında biz hürriyet için şahlanırken Almanlar köleliğe itiliyor. Bu anlaşmaya tepkinin ürünüdür Alman nasyonal sosyalizminin yükselişi! Alman halkının ağzı var dili yok o zamanlar. Hastalık, açlık, her yer bitik! Bugüne bak, sokakta Alman diye parmakla sayarsın. Nazilerin 2. faktör olarak kullandıkları konu da Alman halkının 5-10 sene sonra kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya olduğudur. İşte bugün de bu konular işleniyor!”

Murat: “Enflasyon, gaz, dijital sorunları da derken…”

Orhan: “Amerika’nın Almanya’ya attığı kazıkların haddi hesabı yok. Garip bir durum! Sen git Ukrayna’ya gaz ver, sonra Almanya’ya da gaz ver, ardından da doğalgaz ihtiyacını karşılatmak için Almanlara Katar’la doğalgaz anlaşması yaptır. Almanların Ukrayna’ya sağladıkları yüklü maddi destekle Amerika’dan silâhlar alınsın. Müthiş bir ticarî hamle desek ayıp olmaz!”

Murat: “Sen böyle deyince zekâ anlamında harbiden tebrik etmek gerekiyor. Bazılarının hakkının çalınmasına rağmen!”

Orhan: “Rağmen değil, resmen! Ama katılıyorum, teknik anlamda akıllı bir iş. Almanların motive oluşuna göre sanırım gelişecek işler. Versay gibi, Alman halkını ezici olan ne varsa her şeyi kabul eden bir politik yapıdan ziyade, “o kadar da değil” diyebilecek bir siyasî dengenin güçlenmesi gibi!”

Murat: “İtalya gibi diyebiliriz. Almanya başta olmak üzere AB ülkeleri haber dahi vermiyor neredeyse. Çiçeği burnunda kadın Başbakan hanımın açıklamaları itinayla gizli tutuluyor. Avrupa’da yükselen bir sağ var!”

Orhan: “Mecbur, yoksa biliyorsun faşizm, bir İtalyan kelimesinin ürünü. Kökü, Roma’ya dayanan bir balta sembolünden gelme. Mussolini komünist partiden kovulunca kendi düşüncelerini rahatlıkla ifade edebileceği bir yapıya yöneliyor. Bu yapının da sembolü isme ilhâm oluyor! Fascio, demetler topluluğu demek. Bir demet çabuk kırılır ama birlikten kuvvet doğar hesabı; bir de hükmü simgeleyen Roma baltasını eklemişler. Doktrin ve diyalektik olarak çok zayıf olmasına karşın milliyetçi duyguları kabartan bir güç olup, neticede iktidara gelmişler.”

Murat: “İktidara gelince de dalga dalga Avrupa’ya yayılmış! Nazilerin de yükselmesine katkı olmuş.”

Orhan: “Zaman ne gösterir bilemeyiz elbette. Ama bazı kurtuluş aramaları, bir önceki denemeyi tekrar denemekten de geçer. Bunun iyi veya kötülüğü ayrı mesele, tekrar denenmek istenmesinden doğal bir şey olamaz. İnsanoğlunun yapısında bu var!”

Murat: “İnsan, eksik yaratık!”

7 Aralık 2022

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: