İKTİSAT VE AHLÂK DAVAMIZA DAİR

Ahmet ÖLÇÜLÜ

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı rakamlara göre Türkiye’de işsizlik oranı, Ekim’de bir önceki aya göre 0,1 puanlık artışla yüzde 10,2 seviyesinde gerçekleşti.

Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre; 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2022 yılı Ekim ayında bir önceki aya göre 57 bin kişi artarak 3 milyon 534 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 0,1 puanlık artış ile %10,2 seviyesinde gerçekleşti. İşsizlik oranı erkeklerde %8,6 iken kadınlarda %13,3 olarak tahmin edildi.

İstihdam edilenlerin sayısı 2022 yılı Ekim ayında bir önceki aya göre 229 bin kişi artarak 31 milyon 200 bin kişi, istihdam oranı ise 0,3 puanlık artış ile %48,0 oldu. Bu oran erkeklerde %65,6 iken kadınlarda %30,8 olarak gerçekleşti.

Genç nüfusta mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı %21,9 oldu. 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 1,8 puanlık artış ile %21,9 oldu. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde %18,2, kadınlarda ise %28,6 olarak tahmin edildi.

Tabiî bütün bu rakamlara çalışmadığı hâlde TÜİK’in işsiz saymadığı insanları da eklemeyi unutmayalım… Türkiye’de gerçek işsizlik yukarıda açıklanan mezkur rakamları hayli üzerinde. Diğer yandan işsizlik ordusuna katılmak üzere mezun olmayı bekleyen ve şimdilik okuyor gözüken gençliği de unutmamak gerek. Yeterli kalitede eğitim alamayan bu gençler güya okuyor görünüyor ama aslında istatistikî olarak işsizlik rakamının düşük görünmesine katkı veriyorlar. Herkes biliyor ki okullarını bitirdikten sonra bu gençlerin çoğunluğu iş bulamayacak.

İşsizliği hâlledemeyen bir yönetim, yönetemiyor demektir.

Bu ortamda zenginler daha da zenginleşiyorsa, yani gelir dağılım adaletsizliği de devam ediyorsa, yönetim, millet için değil, bazıları daha eşit olan balkondakiler ve etrafındakiler için var demektir.

Unutulmasın, gemiye kaptan fırtınalı veya gemide problem yaşanırken lâzım. Her şey yolunda giderken kaptanlık yapmak ve bununla övünmek iş değil. Fırtına patladığı, içeride işler karıştığında, kaptan kaptanlığını gösteremiyor, bir de, “bu aksilikler olmasa ne güzel idare ediyorduk!” diyorsa…

Büyük devlet olmak hamaseti ile büyük devlet olunmuyor.

Hele sözde büyük vizyonlar filân…

Büyük vizyon için büyük ahlâk lâzım, lafta büyük vizyon demekle büyük olmaz. Fikir lâzım. Kuru sıkı pohpohla… Bakın bakalım bizim tarihimizdeki büyük liderlere, her biri aynı zamanda davalarında fani olmanın ahlâkını yaşatan birer abide değil mi? Hangisi yolsuzluk, rüşvet, yalan, dolana bulanmış? Yalakalarının kuru sıkı pohpohuyla büyük bilinen değil, bizzat davalarının ahlâkını yaşayan ve yaşatanlar… Büyük devlet adamı olmanın şartı, büyük ahlâk adamı olmaktan geçiyor.

Davasında samimi olan insan, davasının ahlâkını da kuşanan ve mânâsını her şart altında üstte tutmayı bilendir. Fikir için yaşamak, yaşamayı fikir bilmek bunu gerektirir. Bu yoksa, dava, şahsî menfaat adına yapılan hamasetten öteye geçmez, geçmiyor. Büyüklük filân da olmuyor. Fikri yaşayan ve yaşamayı fikir bilen, nefsini, fikrine ve fikrinin ahlâkına tâbi kılandır; nefsine mazeret biçen değil… Büyüklük ve kahramanlık budur…

Evet, sahte kahramanlığı gerçek zannetmek ve arkasından gitmek her devirde ve her şekilde tezahür eden bir hastalığımız.

Mesele sadece bir işsizlik rakamından ibaret değil. Küçük bir sivilcenin büyük hastalığa delalet etmesi gibi bir mânâ görüyoruz biz bunlarda. İktisadın ahlâkla olan irtibatı dairesinde, iktisadî rakamlar yönetenlerin fikrine, fikrin pıhtılaşması demek olan ahlâklarının analinize de hizmet eder. Namazına-niyazına müslüman olanların, millete, Müslüman Anadolu Ahalisi’ne kapitalist liberalist ahlâkla muamele ediyor oluşları yeni değil. Allah Resûlü’nün, kişinin namazını-orucunu değil, parayla olan muamelesini ölçü almamızı emrediyor oluşu bin beşyüz sene öncesinden günümüze ışık tutmaya devam ediyor. “Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim!” buyuran Gaye İnsan – Ufuk Peygamber, kişinin namazına-orucuna değil, para ile muamelesine bakın diyerek, para ile muamele ahlâkının içtimaî sahada belirleyici olduğunu söylüyor da dinleyen kim?

“Gaye İnsan – Ufuk Peygamber”… Ahlâk da onun ahlâkı. Gerisi soytarılık, ahmaklık, ahlâksızlık, münafıklık ve din pezevenkliği…

Son bir nükte: Bu millet büyük oynayanlarla büyük oynayacağını ispat etmiştir. Büyük oynamak, her şeyden önce kendi nefsine fikrini ve ahlâkını hâkim kılmakla olur ki, iç oluş olmadan bunun dışa karşı tamimleşmesinden bahsedilemez. Nefsine mazeret payı biçenler, yani milletin hakkından kendi nefslerine zerre de olsa bir şey geçirenler, bırakın büyük olmayı, bari en azından sahibi olamadıkları mânâların maliki görünmeye kalkmasalar ya! Kemmiyette değil, keyfiyette gerçek büyüklük, yalanın zıddıdır.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et