KONUŞMALAR – 19

Nihan ÖZTÜRK

Murat: “Şahısların gerçekten önemi yokmuş! Her şey tecelli eden mânâ deryasında yüzüyor.”

Orhan: “Bu öyle bir mânâ ki, gölgede serin ve ferah halde rahatça fark edileni ezmek için kıp kızgın güneşin altında “ben daha çok parlıyorum” diye kafa karıştıranlar da oluyor. Neticede buna inananlar olduğuna göre…”

Murat: “Çelişkilerin bile iç içe geçtiği ve abartılı duruşun sergilediği kibir dönemi yani.”

Orhan: “Aynen. Kibrin tavan yaptığı dönemlerde insanlar fiziksel ve şuursal olarak bir tükenmişliğe gittiklerinin farkına varamaz. İmân atmosferi nasıl etrafına huzur ve enerji verirse, kibrin atmosferinde tembellik ve sıkıntı ortamı oluşur. Mesela Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun şu sözlerini not etmiştim: “Her an değişen bir çevre içinde tehlike çanlarını sadece duyurabilmek için bile çok daha keskin bir sese ihtiyacımız vardır. Bu derece ahenksiz ve akortsuz bir gürültünün hâkim olduğu bir âlemde dinleyicinin yeni uyarıcılara karşı tamamen uyuşup, kendisini sığlıklardan selâmetle sıyırıp geçirebilecek dümen işaretlerini hiç duymaması tehlikesi çok büyüktür.” Buna örnek olarak 32. Gün’ün Menderes Belgeseli var. En son kalabalık İzmir mitinginin ardından bir şahsın Menderes’in içinde bulunduğu arabayı durdurduğu ve boğazına bıçak dayadığı ve oğlunu göstererek “Senin için oğlumu kurban ederim” dediği belirtiliyor. Hemen ardından Menderes kurban ediliyor. İbretlik!”

Murat: “Kumandan Mirzabeyoğlu daha genişe yayıyor meseleyi ama ne demek istediğini anlıyorum. Aynı şeyler bugün de geçerli. İdeolojik formata sahip olmak demek, çetin bir duruşa sahip olmak demektir. Mesela yeri geliyor bir komünist veya anarşist bir müslümandan daha sert ve tavizsiz durabiliyor. Müslümanların neden mecburi olarak ideolojik bir donanıma sahip olması gerektiğini bu yüzden anlamak gerekiyor.”

Orhan: “Nasıl ki her icâd ilk önce bir fikri gerektiriyorsa, her işte ilk önce fikrin benimsenmesi ve anlaşılması gerekiyor. Bu ideoloji için de geçerli, her ne olursa olsun, pratik hayatta yaşananlar içinde. Necip Fazıl fikri vermiş, Salih Mirzabeyoğlu icâd etmiş ve bugün uygulayıcısı bulunmayan devasa Devlet Sistemi var ortada. Anlaşılıyor ki kendine güvenmeyen ve daha aklı veya gönlü el vermeyen ama aklı ve gönlünü başka işlere veren aydınlar, yazarlar, akademisyenler ve profesörler var. Bunların meseleye yanaşmasındaki faktörleri gözden kaçırmadan söyleyeyim müsaadenle, bu iş halkta başlar tepede biter!”

Murat: “Aklıma “Devlet” eserindeki “Gemi-Kaptan” örneği geldi. Gemi var ve bir kaptan seçilecek, haliyle kimse gemiden ve denizden anlamayan bir şahsı kaptan olarak görmek istemez.”

Orhan: Mevzu bu işte. Gerçekten görmek istemez mi yoksa umut mu eder? Hani şahısta tecelli eden mânâ vardı ya demin. Mesela iş o kadar derin ki, Sokrates seçim sistemini ve dolaylı olarak demokrasiyi sevmemesi yüzünden idam edilmiştir. Demokrasi’nin devamı için ise Sokrates’ın idamı gerekli olmuştur. Kendilerini bitirme noktasına getireni kurban edenler, O’nun fikrine muhtaç kalmışlar fakat ısrarla kendi düzenlerini değiştirmemişler.”

Murat: “Manipülasyon resmen!”

Orhan: “Bütünüyle böyle. Bugün icâdları, sistemleri, kararları, yasaları ve fikirleri tamamen manipülasyondan ibaret bir yapıyla karşı karşıyayız. Öbür tarafta müslüman veya kâfir hiç fark etmez, söylenen doğru sözü doğru adına alır benimseriz. Bu konuda gözümüzü bile kırpmayız! Mesela Komünizm veya Müslüman Kardeşler hatta Baas gibi bir ideolojimiz yok ve yeri gelir sadece ittifak olarak ele alabiliriz. Bugün iktidarda güya “Müslüman Kardeşler” ideolojisi var gibi lanse ediliyor! Ama öyleymiş de değilmiş gibi. Büyük Doğu isminin bile ne için telâffuz edildiğine yönelik kısa bir örnek.”

Murat: “Netice itibariyle, sadece Batının istediği bir tarzda muhafazakâr görünümlü bir iktidar herkesin istediğini az çok verip, vermiyormuş gibi gözükerek ayakta kalabilir desek, yanlış olmaz herhalde.”

Orhan: “Gülümsüyorum çünkü öyle kolay işte değil yani iktidar için verilen mücadele. Necip Fazıl’ın dediği gibi “Ne kadar göz bebeği varsa üst üste gelse, yine ayrı manzara, ayrı görüş herkese.” Bir de tarihten nice şehzadenin kellesi bu uğurda gitmiştir biliyorsun.”

Murat: “Hadi diyelim Sahabe o zamanlar doğrudan ışığı Allah Resûlü’nden alarak, o ışığa yakîn getirecek göz keskinliği ile eşya ve hadiseyi değerlendiriyor, o gözle bakıyordu. Zamanla o göz keskinliğinin kaybolmaya başlamasıyla birlikte anlayışlar da bulanmaya başlandı. Yani kusura bakma böyle rahatça konuşuyorum ama anladığımı aktarıyorum. Ne büyük zahmet ve emeklerle birlikte zamanla bulanmaya başlayan anlayışlar sürekli yenilenmeye çalışılmış. Fıkıh, araştırma, doğrulama ve uygulama metotları gelişmiş. En nihayetinde iş doğruya en yakın olanı paket halinde sunmaya kalmış.”

Orhan: “İşte bu paketi oluşturmak zaten zorların zoru. Subay gibi düşün! Her sahabe Peygamber’in bir subayı idi. Tam bağlılık. Ruhunda yaşıyor neyin faydalı veya faydasız olabileceğini. Bugün de bir Türk subayı vatanın çıkarları doğrultusunda hareket etmez mi? Velev ki hiç tanımadığı bir hadise veya konuyla karşılaşmış olsun. Ne uygun olur? Karar ve tamam iş bitmiştir. Kem küm yok! Paket şu: Eşya ve hadiseyi ruhun aydınlığında tarassut eden derin düşünce sınıfı, ruhun aydınlığını bu sınıfın yansıtıcılığı sayesinde alan ve ona ermeye çalışıcı uygulama sınıfı ve bu ruh ve uygulamayla yaşayan sınıf. Şimdi sorsan hedef ne, gaye ne diye herkes kem küm etmiyor mu? Ama Batı, her türlü dayattıklarıyla üzerine çullanmış, karşı çıkanları öcü diye lanse etmeye devam ediyor. İster beğen veya beğenme, kimsenin umurunda da değil, bak Rusya’ya direniyor. Direnirken yeni bir dünya düzeni ihtiyacını da belirtiyor. Zaman bu zaman! Sende durum nedir? Günü kurtarmaymış. Anladık!”

Murat: “Amerika’nın, İngiltere’nin yanında devasa güçlü durduğu sanılan Arap Yarımadası’nın düşük kalitedeki hamleleri hiç boşuna değil. Ahları gitmiş, vahları kalmış. Ciddi bir harekette dayanma şanları yok.”

Orhan: “Eyvallah! Nerde olursak olalım veya hadiseler nerde gelişirse gelişsin merkezî bakışımız Anadolu’dan. Buraya nisbetle her güzeli değerlendirebilmek veya çirkini geri püskürtmek savaşı bu! Böyle bir mücadelenin neferi olmakta zaten birer subay namzedi olmak demektir. İnşallah bu bizim için bir hedef ve gaye olsun!”

Devam edecek…

26.06.2023

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et