KANLI PENÇELERİN İPEK ELDİVENİ: MEDYA
Suat KÜRŞAT
“Devrim, iktidarın devrilmesidir; bizim amacımız ise medyayı devirmektir.” diyor Noam Chomsky, Medya Denetimi’nde. “Silâhlı ayaklanma, bize atılan mermi değil de sözcük ve imgeler olduğu sürece gereksizdir.” Rusya, Batı karşısında tam olarak bunu yapmak zorunda kaldı. Fakat, Batı, sözcük ve imgeler ile yetinmedi. Anlaşmalara uymadı. Sınırlarını, Rusya’yı tehdit edecek şekilde, Gürcistan, Ukrayna gibi ülkelere taşımak istedi. Bugün yine provokasyon peşinde, Finlandiya ve İsveç’i de kullanıyor.
Rusya, Ukrayna’daki silâhlı müdahale sürecine gelirken, Batı, sözcük ve imgeler üzerinden ürettiği yalan kampanyasını artık tehdide dönüştürmüştü. Medya, politika ve silâhın en önemli aracı oldu. Kamera ve kalemi mermi gibi kullandı. Kalemi ve düşünceyi tehdit olarak gördü. Rus düşünür Aleksandr Dugin’in kızı, babası gibi düşünce erbabı olan Darya Dugina’nın katledilişini hatırlayın?
“Küçük Kurt”un deyişiyle:
“Kötü şeyler hep güzel paketler içinde gelir.”

Ariel Dorfman, Emperyalist Kültür Sanayii ve Walt Disney’de böyle dile getirir medya gücünün kullanımını. Sunucular, köşe yazarları, yorumcular hep bir ağızdan “demokrasi” götürür! Bağdat’a düşen ilk bomba, savaş uçaklarından atılanlar değil, medyadan atılanlardır. Önce zihinlere atılır bombalar.
Bu bombalar ne için atılır dersiniz?
“Irak’ın ekonomisi işgâlden önce kendi ulusal petrol şirketi ve devlete ait 200 şirket tarafından ayakta tutuluyordu ve bu şirketler Irak’ın ihtiyacı olan temel besin maddeleriyle, çimentodan kâğıda kadar endüstri için gerekli hammaddeleri ve yemeklik yağ üretimini gerçekleştiriyorlardı. Bremer yeni görevine başladıktan sonra, bu 200 şirketin derhal özelleştirileceğini bildirdi.” derken Naomi Klein, Şok Doktrini’nde, medyanın uçaklardan önce attığı bombaların neyi hedeflediğini ortaya koyuyor. Bu hedefe varabilmek için önce düşünce surları yıkılmalıdır. Dugin gibi kalelere saldırılmalı ve yok edilmelidir. Sözcükler ve imgeler birer bomba, mermi olmalıdır. Sonuçta genç bir düşünürü katledecek kadar vahşileşilmelidir.
“Clinton ve Baba Bush yönetimlerinin Rusya’daki açık amacı, önceden var olan devleti ortadan kaldırmak ve böylelikle kapitalist tarzda çılgınlığı beslemenin koşullarını aramaktı” ve bu arayış ile Yeltsin yönetimindeki kapitalist çılgınlık ortaya çıkarıldı. Rusya Devlet Başkanı Putin, bu çılgınlığa son verdiği için, Anglo-Sakson dayatmanın karşısında yer aldığı için hedefe konuldu.
Tabiî ki taktik hep aynı oluyor. Önce medya sözcükleri ve imgeleri mermi gibi kullanıyor. Ardından politikacılar, demokrasi havarisi oluyor, daha sonra NATO vb. silâhlı güçler devreye sokuluyor.
Buna artık Batı halkları da inanmıyor! Avrupa Parlamentosu Milletvekili Mick Wallace, “Ana akım medyayı izlerseniz, NATO’nun bir tür United Colors of Benetton (küresel bir moda markası, şirketi) olduğu gibi belirsiz bir fikre kapılırsınız. Neredeyse dünyayı kurtaran, çocuklara yardım kuruluşudur. Afganistan’daki NATO savaşı 5,3 milyon mülteci üretti. Afgan nüfûsunun geriye kalan %72’si ise yoksulluk içinde” derken, artık bir çoğunluk olan itirazın sesi olarak “medyanın bir savaş unsuru” olduğu gerçeğini dile getiriyor. “Küçük Kurt’un deyişiyle, “Kötü şeyler hep güzel paketler içinde gelir.” fakat, artık o paketi çok iyi tanıyoruz! O paket, medyadan başka bir şey değil.
Afganistan ve Irak savaşında bulunmuş Amerikalı eski bir asker, “Batının nükleer santrale saldıracağına ve Rusya’yı suçlayacağına dair güçlü bir korkum var. Bunun hakkında konuşmaya, konuşmaya ve konuşmaya devam ediyorlar.” derken, Ukrayna’dan yayın yapan medya aparatlarının, kafalarında kask, üzerlerinde çelik yelek ile “Zaporizna Nükleer Santrali tehlikede” haberlerinden dolayı bu kanaate varmış olmasın!
Wagner hadisesinde yalan rüzgârının devreye girişini gördük. Ana akım medya ve sosyal medya trolleri, darbe çığırtkanlığı yaparken hızını alamayıp Putin için gidecek ülke beğenirken, özgür Batı’nın Fransa meselesinde Twitter’e sınırlama getirdiğini de görüyoruz. Lâf kalabalığı yaparak sosyolojik ve psikolojik basit tahliller ile ana akım medyanın meseleyi geçiştirdiğini izlerken, Batı hegemonyası karşısında konumlanan Afrikalılardan, dip dalga olarak dile getirdiği gerçeği görüyoruz, bunun küreselciliğe ve sömürüye itiraz olduğunu!
Medyanın, küreselcilerin sömürge aparatı olduğunu bu hadiselerde aşikar görmek mümkün.
“Gerçek hümanist biziz diyen Pierre l’Hermite’lerin, Ignace de Loyola’ların torunları kanlı pençelerine ipek eldivenler geçirerek insanoğlunu kardeşliğe çağırıyor.” (Cemil Meriç)
İpek eldivenlerin arkasındaki kanlı pençelerin farkındayız. Medyanın bugün üstlendiği rol, bu kanlı pençeleri gizlemekten ibaret olan bir aparat. Bir savaş aparatı. Dolayısı ile, bugün, Amerikan eski Başkanı Donald Trump’ın dediği gibi, Bush, Clinton, oğul Bush ve Obama gibi medyanın da yargılanması gerekir. Soykırım ve savaş suçlusu olarak yargının karşısına çıkarılması gerekir.